Hz.Peygamberin oğlu İbrahim vefat ettiği zaman, gözleri yaşarmıştı. Sahabeler Hz. Muhammede dönüp, sende mi Ya Resulullah demişlerdi.
O da evet ben de demiş ve göz yaşarır kalp hüzünlenir ancak biz Allahın kaderinden, yine Allahın kaderine sığınmaktan öte bir şey yapamayız demişti.
Yine bir gün genç bir sahabe Peygambere geldi Ey Allahın resulü zina yapmak için izin ver dedi.
Peygamberin etrafındaki daha olgun yaştaki sahabeler bu talebe çok kızdılar. Kalkıp o genci tepelemek istediler.
Peygamber durun dedi ve genci daha da yaklaşması için yanına çağırdı.
Senini annen var mı
Var dedi genç.
Kız kardeşin var mı , var dedi.
Ninen, halan, teyzen var mı?
Sonun nereye gideceğini anlamaya başlayan genç renkten renge girmiş ve utana sıkıla var demişti.
Hz.Peygamber, bunlardan birisi ile bir başka gencin zina yapmasını ister misin diye sordu.
Hayır Ya Resulallah diye cevapladı.
O halde şimdi sana şunu söylüyorum.
Senin zina yapacağın kişi, ya birisinin annesi, ya bacısı, ya halası veya teyzesidir. Şundan emin ol ki, senin istemediğin şeyi bir başkası da istemez.
Genç büyük bir üzüntü içerisinde ve özür dileyerek Allah Resulünün yanından kalktı, daha çok namaz kılarak, oruç tutarak, sabrederek günlerini geçirdi.
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne atanan Recep Güven, biraz da ezber bozmak kabilinden, daha önce edinmiş olduğu tecrübeleri de yansıtarak ve gerçekten rol yapmadan, 1991 ila 1996 yılları arasında görev yaptığı Diyarbakırda basın mensuplarına şu açıklamayı yapmış.
"En zor yıllar olarak bilinir. Keşke yaşanmasaydı, hiç olmasaydı dediğimiz bir süreçte Diyarbakırda hizmet vermeye çalıştık. Ben Polis Akademisinde tiyatroyu kuran insanım. Ufak tefek şiirler de yazardım. Diyarbakırda ne tiyatroya gidebildim, ne şiir yazabildim, ne Ahmed Arifi okuyabildim. Ankaraya gidince Diyarbakır yavaş yavaş çıkmaya başladı. Bastrılmış duygu, hüzünlerim, belki hafif bir travma, milör travma diyebiliriz. İnsanların çektiği acıların biz de yüreğimizde hissettik. Boşaltılan her köyün aslında geleceğimize tehdit olduğunu, meçhule giden insanların herhangi bir sisteme tabi olamayacağını da biliyorduk. Belki mecburiyet, acil bir karardı. Geçmişi eleştirmek diye bir olumsuzluğa girmek istemem. Ama bugün yaşadığımız sorunun temelinde bu var."
"Kimimiz susarak, kimimiz uygulayarak, kimimiz kaçarak, kimimiz vurarak bu sorunu karşılıklı büyüttük elbirliğiyle. Kendi insanımızla aramızda kocaman sorunlar çıkardık. Şimdi toparlanma ve normalleşmeye çalışıyoruz. Yükümüzün çok büyük olduğunu, sadece polisle çözülmeyecek bir sorun olduğunu da biliyorum. Güvenlikçi yaklaşımlarla bu işin çözülmeyeceğini en iyi bilenlerden biriyim. 20 yıl istihbaratta görev yaptım. Hasan Cemalin Barışa emanet olun kitabını okuduktan sonra arkasında fotoğraflar bölümüne şerh düşmüştüm. Haklısın, ama biz çok küçüktük. Biz o zamanki sistemin hem mağduru, hem mahkumu, hem mecburu olmuştuk. İnşallah bundan sonrası bu hale getirdiğimiz sıkıntılardan, el birliğiyle çıkmaya çalışırız."
"Ben bu iki duygu arasında gidip- geliyorum. Benim yitik evladım dağa çıkmış. Keşke ulaşabilseydim, ona normal bir hayat sunabilseydim, onun terörize(teröre bulaşmasına) olmasına mani olabilseydim diye ağlarım. Ağlarım yani. Her teröriste de içim ezilir. Diyarbakırın kaderi gözyaşı ve kan olmamalıydı. Bu coğrafya, o kadar güzel insan yetiştirmiş. Fakat şimdi canavarlar üretiyoruz. Denetimsizlik, kontrolsüzlük, insana ulaşamadığımızdan, insan odaklı hizmet veremediğimizden. Başka birşey değil. Bunda hepimizin payı var, bir çocuğun dağa çıkmasında herkesin payı olduğunu, toplumdaki sıkıntı ortaya konulmadan sorunun çözülemeyeceğini, ölenlerin her birinin hayalleri, sevgilisi, aşkı olduğunu ifade ederek, "İnsanları, sevgilerini öldürüyor, yüreklerine kin koyuyoruz
"Önce vatan değil, önce insan. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. İnsanı yaşatmıyorsak, hiçbir anlamı yok. Düzenimizin anlamı yok. Evet; öz eleştiri, hem eleştiri. En büyük sorun annelere ve çocuklara ulaşmak. Onlara belki ulaşamadığımız, çok geç kaldığımız için sorun bu halde. Polis olarak yapabileceğimiz belki mevcut öğrencinin ve annenin yüzde 1ine ulaşmak olur. Kurum olarak tek başına becerebileceğimiz bir şey değil. Tetikleyici olabiliriz ama top yekun çözüme ancak bu kadar katkımız olabilir. Projeler zinciri başlatmayı düşünüyoruz."
Emniyet Müdür Güven, örnek olması için Kürtçe kurslarına gidip, Kürtçeyi de öğrenceğini sözlerine ekledi.
Emniyet Müdürünün bu açıklamalarına bugün Sayın Başbakandan cevap geldi. Ben Milletin evlatlarını katleden terörist öldürülünce ağlamam, sen yerini bil, görevini yapmaya bak, siyaseti bırak dedi Sayın Başbakan.
Bu değerlendirmeden sonra Emniyet Müdürü darman duman olmuş-tur- mudur?
Hayır böyle bir duruma düşmesine gerek yok.
Öncelikle kuşkusuz herkesin aynı fikirde olması gerekmez.
Sonra Emniyet Müdürünün sözlerini eleştiriye değer bularak cevap veren kişi Sayın Başbakan ise, Sayın Müdürün hiç üzülmesi icap etmez.
Sayın Müdür sen onun böyle söylediğine bakma.
O, mecburen böyle söylüyor.
Aslında içi yanan insanların başında gelenlerden birisidir.
çünkü her iki taraftan ölenler, kendi ülkesinin insanları. İçi eziliyordur.
Sayın Başbakan onları bütünü ile yanlış yapan insanlar olarak görseydi, aynı gün yapmış olduğu konuşmasında, Kürt diye bir tabiri kimse kullanamazdı, biz kullanmadık mı, onlara öğretim hakkını biz vermedik mi, okullar, kurslar açmadık mı, Üniversitelerde Kürtçe Enstitülerin açılmasına imkan vermedik mi? doğu ve güneydoğuya tarihinde görülmedik yardımları, yatırımları biz yapmadık mı?
Liste uzayabilir.(C.T)
Bu soruların cevabı tabii ki evettir.
Peki bu verilenlerde, istenildiği kadar inkara gidilmiş olsun, Recep Güven Müdürün, ölümlerine ağladığı kişilerin hiç mi tesiri yok.
Bana soracak olsanız, o kişilerin yol ve yöntemini asla benimsemiyorum.
Adam öldürmenin bir hakkın elde edilmesi için yol olmadığını inancım bana emrediyor.
Onlardan kimilerinin dağda, dinim, diyanetim ile alay eden, Marksist tutumlarını asla benimsemiyorum. Ancak Recep Müdürün eleştirdiği gibi, bu olanlarda bizim hiçbir kusurumuz yoktu, onlar uzaydan gelip bu duruma düştüler, denilmesini de doğru bulmuyorum.
Evet maalesef bu ülkenin gençleri ölüyor, anaları ağlıyor.
AĞLAMANIN, GÖZYAŞININ TÜRKçESİ VEYA KÜRTçESİ OLANINI AYIRT EDEN VARSA, HANçER OLUP BAĞRIMA SAPLASIN.