Sivillere yönelik saldırılar toplumun sinir uçlarını tahrip etmeye yöneliktir. Bununla verilmek istenen mesaj, hiçbirinizin hayatı garantide değil. Örgüt bu yolla moral bozmak, toplumu tedirgin etmek, sivil siyasete güvenin sarsılmasını sağlamak ve en son tahlilde, Irak ve Suriye örneğinde olduğu gibi toplumsal çatışmayı Türkiye içerisine yaymaya çalışıyor.
Örgüt, bu sebeple en çok sıkıştığı zaman sivil saldırılar yapıyor, ama meramını elde ettikten sonra köşesine çekilip, benim bu iş ile alakam yok diyor.
Hatırlayın lütfen, Ankara Anafartalar çarşısı, İstanbul Güngören ve yine Ankara Kumrular çarşısı saldırılarını da PKK üstlenmemişti.
Fakat ülkenin yüzyıllar boyu başkentliğini yapmış olan şehri ile şimdiki Başşehrinde yapılan katliama varan eylemlerin failleri artık eskisi gibi gizli saklı kalmıyor, kamera görüntüleri, tanık beyanları ve sanıkların kısa sürede derdest edilmeleri ile her şey ayan beyan ortaya konuluyor.
İnsan zihni nisyan ile malul. çok acı, çok çirkin ve çok can yakan eylemler, yenisi yapılınca unutuluyor, hafızalardan siliniyor.
Ankara Anafartalar çarşısı katliamı işte böyle bir şeydi. Onlarca masum vatandaş hayatını kaybetmiş, evlere şivan düşmüştü.
İstanbul Güngörende benzer eylem gerçekleşinceye kadar vicdan sahibi herkes olayın şokunu üzerinden atamamıştı.
İstanbul Güngörende günün en kalabalık saatinde gerçekleştirilen eylem ile onlarca masum vatandaş, genç kadın anneler ve çocukları hayatlarını kaybettiler. Kör teröre kurban oldular.
Bu defa aylarca bu acı ile kıvranıp durduk.
Yaralar kabuk bağlamadan bu defa Ankara Kumrular çarşısında gerçekleştirilen eylem ile yine onlarca insanımızı, çoluk çocuğumuzu kaybettik.
İnsanlar yaptıkları açıklamalarda insan olanın böyle bir eyleme imza atamayacağını falan söylediler.
Ve bu her üç saldırıda da PKK örgütü yaptığı açıklamalarda eylemleri üstlenmedi.
PKK eylemleri üstlenmeyince, BDP eylemleri kınayan beyanlarda bulundu.
Ama bu her üç eylemin sorumlusunun PKK olduğu delilleri ile ortaya konuldu.
Bu aşamadan sonra ise, BDP den yeni bir açıklama gelmedi.
Şimdi Gaziantep ilimizde aynı türden bir eylem yapıldı, maalesef dördü çocuk olmak üzere 9 vatandaşımız hayatını kaybetti, onlarca yaralının akibetinin ne olacağı meçhul. Zaten sağlık yetkilileri yaralılardan 4 ünün durumunun ağır olduğunu beyan ettiler.
Kuranı Kerim Cahiliyye döneminde kız çocuklarının diri diri toprağa niçin gömüldüğü sorulduğu zaman diye uyarır ve bunu yapanların şiddetli bir tedibe maruz kalacaklarını ihbar eder.
Evet daha bir yaşında olan Almina Melisa, 3 yaşındaki Süleyman Alkan, 11 yaşındaki Sevgi Gülperi İnanç ve 12 yaşındaki Sena Büyükkonuk hangi suçları sebebiyle öldürüldüler, günahları ne idi?
Hangi maksat için olur ise olsun, hiçbir suçu günahı olmayanların böyle hunharca eylemlere maruz kalmaları insanlığın vicdanını kanatıyor.
Bu caniyane eylemlere sebebiyet verenler burada veya orada elbette yaptıklarının hesabını vereceklerdir. Biz Adli ilahinin tez elden gerçekleşmesi için ancak dua ediyoruz.
Bu tür eylemlerin yaygınlaşmasının izahına gelince; elbette o konuda söyleyeceğimiz çok şey var.
Sayın Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın başkanlığında terörle mücadele ve demokratik açılım çalışmaları yapılıyor. Beşir bey, bu konularda yapmış olduğu açıklamalarda hemen her zaman, eksiklerimiz var, onları tamamlamaya çalışıyoruz diyor.
Doğrusu eksikliklerin giderilmesi konusunda çok ciddi çalışmaların olduğu ve adımların atıldığını kimse inkar edemez. işler biraz da ağır aksak gidiyor.
Ama iş öyle bir noktaya geldi ki ne yapılsa yaranmak mümkün olmuyor.
Daha önce yapılanları burada saymamın gereği yok, şu son günlerde Kürtçe öğretimin serbest olacağı, okullara seçmeli Kürtçe dersinin konulacağı yolunda atılan adımlar ve buna yönelik olarak 500 Kürtçe eğitmeninin alınmasına karar verilmesi, yapılan talebin çokluğu sebebiyle bu sayının 1000 e çıkarılması bile yaranın merhemi olarak görülmedi, gösterilmedi.
Hatta bu da ne oluyor, insanlar kendi dillerini seçmeli olarak mı öğrenecekler denildi. Yani başka ırktan insanların, mesela Türk çocuklarının da bu dersi seçebilecekleri yolundaki gelişme görmezden gelindi.
Öyle anlaşılıyor ki, hükümet ne yaparsa yapsın dağdakilerin dediklerinin bütünü hayata geçmedikçe, eylemler bitmeyecek, sorun çözülmeyecek.
Kandilin talepleri arasında öyle şeyler var ki, kimsenin kabul etmesi mümkün değil. Mesela örgüt başlangıçta ayrı bir devlet kurma hevesi ile yola çıkmamış mı idi? Ne oldu, gerek bölgedeki ve gerekse dünya konjonktüründeki gelişmeler, böyle bir talebin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını ortaya koydu. Bunun üzerine de örgüt bu sevdasından vazgeçti değil mi?
Şimdi de örgütün ileri sürdüğü talepleri arasında geçekleşmesi mümkün olmayanlar yok mu? Elbette var. O açıdan olan biteni herkesin görmesi için, puslu havanın sona ermesi, fırtınaların dinmesi lazım. Yani her halu karda örgütün silahı bırakması, siyaset zeminine inmesi lazım.
Gaziantepteki eylem üzerine BDP Genel başkan yardımcısı Avukat Meral Danış Beştaşın PKK nın silah bırakması ve siyaset zeminine inmesi lazım yolunda bir açıklama yaptığını basın haber verdi. Ben bu taleplerin mevzii kalmaması, kişisel çıkışlardan ibaret olmaması, kurumsal bir kimliğe büründürülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Mesela öyle lafta falan değil, BDP Parti Meclisi bir genel kurul toplantısı yaparak, örgütün kesin olarak silah bırakmasını yolunda karar alması, aksi takdirde PKK ile hiçbir zeminde birlikteliklerini sürdürmesinin imkanı olmadığını açıklaması lazım. Yapar mı? Hiçbir şey imkansız değil. Elverir ki, Türkiye neleri yapabileceğini son bir söz olarak söylesin, hemen yapabileceklerini yapsın, zamana vabeste olanları izah etsin.
Mesela örgütün silah bırakacağı, hatta bunun için, Türkiyenin de ters bakmayacağı bir Uluslar arası kuruluşa silahların teslimine başlanması halinde, koşulsuz bir genel affın çıkarılabileceğini açıklaması niye imkansız görülüyor, niye kimse o alanda bir açıklama yapma gereğini duymuyor.
İçerideki insanlar Türk İnfaz Sistemine göre eninde sonunda bir gün dışarı çıkmayacak mı? Örgüt silahları bırakacak ise, bu insanları 20 sene 30 sene daha cezaevinde tutmanın, beslemenin ülkeye yararı nedir? Durmadan inşa ettiğimiz yeni cezaevlerini topluma korunaklı kaleler olarak lanse etmenin getirdiği fayda nedir? İçeri tıkılanların sayası kadar, mezara gömdüğümüz vatan evlatlarının değeri, hiç mi yok. İş şimdiye kadar olanlarla kalsa iyi. Ama hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, bu kısır döngü bir ölüm çarkına dönüşmüş, yeni evlatlarımızın bedenlerini öğütmek için hazır bekliyor.
Bunun yanında Türkiyenin dış siyasetinin yeniden masaya yatırılması, özellikle Ortadoğu konusunda alınan kararların gözden geçirilmesi lazım.
Hep söyledik ve hatta yazdık. Suriyedeki olayların almış olduğu şekil, en kısa zamanda bizde aksülamel bulacak ve bir şekilde ceremesini çekmek zorunda kalacağız demiştim. Zaten Gaziantep ilinin son sivil katliam yeri olarak seçilmesi, hiç kuşkusuz Esedin can acısını yansıtıyor.
Ortaklaşa gerçekleştirilen bu eylemin bir sebebinin uluslar arası entellijans kuruluşlarının /MOSSAD, CİA/ gibi, Türkiyeyi Suriye bataklığına çekme arzusu olabilir.
Bütün bu meselelerin çok taraflı olarak hükümet tarafından masaya yatırılması, hükümetin resmi görevliler dışında millet ve memleket meselelerine kafa yoranları çağırıp dinlemesi, önemli sivil toplum kuruluşlarının başında bulunan kanaat önderlerinin fikirlerine müracaat ederek görüşlerini almasında azim menfaat olduğunu düşünüyorum. Böyle bir adım çok farklı düşüncelerin toplumda oluştuğunu ortaya koyacak ve yöneticilere yeni bir nefes almalarını temin edecektir.
Mesela ben olsam şöyle derdim.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Suriye meselesinde mesafeli duruşlarını izah ederken, biz Iraktakine benzer bir bataklığa Suriyede sürüklenmek istemiyoruz derken, neden habire bize hadi aslanlar, hadi kaplanlar, hadi paşalar daha öne, daha öne diyorlar, bunu durup bir düşünmemiz gerekmiyor mu? Ülke içerisinde terörün artmasının Suriye bağlantısı hafife alınabilir mi? alınamıyor ise, bunun çaresi Suriye ile sıcak bir temasa geçmek, yani savaşa tutuşmak mıdır? Başka bir çözüm yolu bulunamaz mı, Suriye sorununun çözümünde neden tümden Esedsiz seçenekleri tercih ediyoruz, siyaset biraz da konjonktüre göre tavır almak değil midir, böyle adımlar atmamızı ABD mi istemiyor, Mossad mı istemiyor, o halde gelin bu sorunu siz çözün niye demiyoruz diye sorardım.
TAZİYETİMDİR: Başta Gaziantepliler olmak üzere, Hakkaride hayatını kaybeden 9 vatan evladının ailelerine ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum. Bayram niyazımda Yarabbi bu ateşin üzerine sen bir su serp diye dua etmiştim. Demek dualarımızın tesiri bu kadar. Ne yapalım, nereye gidelim, kime sığınalım. Dua etmeye devam edeceğiz, Allahım bize yardım et bu işleri bitirelim.
Bu hengamede Sayın Başbakanımızın Teyzesi ile Sayın Bakanımız Fatma Şahinin annesi hayata veda ettiler. Ülkedeki gelişmeler onların yorgun kalbini dayanılmaz hale getirmiş olabilir. Belki daha genç sayılacak yaşta vefatlarının sebebi bu olabilir. Ne diyelim takdiri ilahi. Allah rahmet etsin, yerleri cennet, geride kalanların başı sağ olsun.