UZUN TUTUKLULUK
Eklenme: 30.01.2013 00:00:00

Türkiye uzun tutukluluk süreleri bakımından dünyanın en önde gelen ülkesidir ve belki de birincisidir. Ama bu yönde karar veren Hakimlere bakacak olursanız, onların da söyleyeceği çok şeyler vardır.

Bu ülkede uzun tutukluluk sürelerine en büyük eleştiri daha çok siyasi davalardan tutuklu olanlardan, onların yakınlarından ve pek tabii ki toplumun nabzını tutan STK lardan, kamuoyunu oluşturan basından geliyor.

Türkiye’de bir ilk olarak ihtilal vesaire gibi dönemler yaşanmadan, bu dönemde Askerlerin tutuklanmalarına karar verildi.

Ne yani Askerler şimdiye kadar suç işlemiyordu da, bu dönemde mi suç işlemeye başladılar ve Anayasada yapılan değişiklikler ile mi yargılanmalarının önü açıldı diyecek olursanız,

Elbette hayır.

Askerler 1960 ihtilalinden beri sürekli suç işlediler. Saymakta bir mahzur yok. 1960 ihtilalinde Astsubaylar, Teğmenler, Yüzbaşılar gidip de Genelkurmay Başkanı Rüşdi Erdelhuna kendilerine selam durmalarını istemediler mi? Rüşdi Erdelhun ordu hiyerarşisini bozan ihtilale sırf yasalara aykırılığı, hukuksuzluğu sebebiyle karşı çıkmıştı. Vay sen misin bizim yaptığımıza karşı çıkan deyip, Genelkurmay Başkanını yaka paça göz altına aldılar, terzil ettiler, yerlerde sürüklediler, sonra yargıladılar.

1971 muhtarısı öyle.

12. Eylül.1980 ihtilali,

28 Şubat 1997 süreci,

2003 yılından itibaren ihtilal hareketlenmeleri, Balyoz, Yakamoz, Ergenekon yapılanmaları, Gölcük donanma komutanlığında bulunan ihtilal belgeleri, Genelkurmay Başkanlığında Hükümet ve bir Cemaat ile nasıl mücadele edileceğine, hükümetin devrilmesine yönelik hangi eylemlerin yapılması gerektiğine dair hazırlanan ıslak imzalı belgeler ve sayısız ihtilal hazırlığı, en sonunda da 27. Nisan. 2007 E muhtırası.

Hükümet 2010 yılında Anayasa 27 maddelik bir değişiklik yaptı. Askerlerin görevleri dışına çıkan eylemlerinden ötürü yargılanmalarının sivil Mahkemelerde olması yönündeki değişiklik üzerine sivil Savcılar ve Mahkemeler harekete geçti. Kendilerine intikal eden suç dosyaları üzerinde yaptıkları incelemeler neticesinde bugün 350 civarında Generali tutukladı.

Şimdi bu kişilerin tutukluluğuna itirazlar gelmeye başladı.

Ben özellikle kamuoyunda seslendirmese bile Genelkurmay Başkanının ikide bir de bu yönde kendi üstlerine şikayette bulunduğunu, böyle devam ederse Güneydoğuda terörle mücadele edecek komutan bulamayacaklarını söylediğini düşünüyorum.

Çünkü Devlet yetkililerinin, kendilerini açıkça imha etmeye kalkışan, darbe üstüne darbe planlayan ve yaptıkları meri kanunlara göre suç olan kişilerin, tutukluğu yönünde kamuoyuna açıklama yapmaları neden gereksin?

Türkiye’de yargının ağır işlediği doğrudur. Ancak bunun bütün kusurunu yargı mensupları üzerine atmaya da gerek yoktur. Özellikle devleti yıkmaya, hükümeti devirmeye yönelik eylem faillerinin iş ve işlemleri öylesine karışık ve karmaşık bir durumu ifade ediyor ki, bunların üstesinden gelmek, her şeyi usulüne göre ayıklamak, vicdani kanaat oluşturmak ve sonuca gitmek pek kolay olmuyor.

Sorulardan bir tanesi de şu. Güneydoğuya örgüt ile savaşmaya giden komutan nasıl olur da terörist olur? Pek tabii ülke bütünlüğünü gözeten, halkın huzur ve refahından başka emeli olmayan, üzerine önemli sorumluluklar almış birisinin, yani Güneydoğuya gönderilen komutanın elbette teröre bulaşmamış olması gerekir.

Zannediyorum bu soruda zihnimizi karıştıran bir yanlışlık var.

Güneydoğuya terörle mücadele etsin diye gönderilen bir insan, aynı zamanda hükümeti devirmeye kalkışır mı? Böyle düşünen bir insan, Hükümetin başarılı olmasını ister mi?  Hareketlerini buna göre tanzim eder mi?

İnsanları bilgiye, görgüye, edebe, ahlaka, ülke bütünlüğüne davet eden, her türlü kötülüğün yok edilmesi bakımından eğitim faaliyetleri yapmaktan başka bir emeli olmayan insanları tepelemek için harekete geçer mi?

Eğer böyle bir şey yapıyor ise, o kişinin yaptığının adı nedir?

Danıştay saldırısının arkasında neden rütbeli insanlar çıktı. Rahip Santaro cinayeti, Malatya Zirve Yayınevinin kundaklanarak 3 kişinin katledilmesi, Şemdinli de Seferi Yılmaz’ın dükkanına bomba konulması ve böylece devlet ile halkın karşı karşıya getirilmesi eylemlerinin arkasında neden askerler var. Danıştay saldırısından sonra düzenlenen Cenaze törenine TBMM sinden gelen Ak Partili Milletvekilleri neden kimi katılımcılar tarafından tekmelendi?

Genelkurmay Başkanlığı makamına kadar yükselmiş olan bir insan hükümetin yıkılmasına yönelik internet sitelerini neden kurar? Bunları kuranlardan birisi olan Yaşar Büyükanıt şimdilik bu işten sıyırmış, ama, Adli İlahi yokmu? Biz buna inanmıyor muyuz?

Hilmi Özkök gibi mütedeyyin olduğu söylenen ve böyle bilinen kişi neden elinde liste ile Hükümet yetkililerine şu şu milletvekillerini partiden at der? Bir başka Genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı emekli olmasına rağmen, kurmuş olduğu masonik bir yapıyı ifade eden Encümeni Danişten aldığı güçle, iki siyasi partinin(ANAP-DYP) genel Başkanlarını nasıl tehdit edip, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için TBMM sine girmelerine engel olur? Batı çalışma gurupları neyin nesi idi? 28 Şubat kararlarının oluşturan bu adamlar yaptıkları çalışmalar sonrasında Başbakanı hapse attırmadılar mı? Ondan muhtar bile olamaz diyenler bunlar değil mi?

Şimdi bakın 28 Şubat sürecinde işlenen cinayetler de var. Faili meçhuller var. Bu arada Devlet yetkililerinin beyanına göre 250 ila 300 Milyar dolar arasında bu ülkenin kaybı var. Peki bunlar soruşturulmasın mı?

27 Nisan 2007 tarihli E Muhtırasında bu ülkenin maddi kaybının bir gecede 2 Milyar Dolar olduğunu Sayın Başbakan ifade etti. Bu eylem suç değil mi? Bu fakir, fukara, milyonlarcası ekmeğe muhtaç, aç sefili olan halkın maddi ve manevi değerlerine bu kadar zarara vermeye kimin ne hakkı var? Bu insanlar mı gidip terörle mücadele edecek? İşte böyle hareketlenmelerin olduğu dönemde bu ülkenin terör ile mücadelesinde doğru dürüst bir mesafe neden alınmadığını hepimiz şimdi daha iyi anlıyoruz.

Türkiye şimdi dağdaki şekavet ile eskisine göre daha iyi mücadele ediyor. Daha başarılı. Askeri şuralarda Başbakanın yanında oturan, onunla eşit statüde kendisini gören Genelkurmay Başkanları maalesef bırakın Hükümeti, Başbakanları bile dinlemiyorlardı. Ülkenin başına olmaz işler açılıyordu.

 

Şimdi taşlar yerine oturdu. Asker yerini biliyor, Hükümet yerini biliyor, herkes görevinin bilincinde olarak çalışmasını sürdürüyor, Hükümet yetkilileri yarın başımıza ne gelecek endişesi içerisinde değil, asker hükümetin elinin kolunun bağlanmasına sebep olacak aymazlıklar içerisinde değil, işler daha iyi gidiyor, ekonomi daha iyi işliyor, kimse Bankasının başına bir Generali getirtip oturtmuyor, buna gerek duymuyor.

Yani ülkeye kanunların da ötesinde Hukuk hakim olmaya başladı ve işler hiç kuşkusuz 10 yıl öncesinde daha iyi.

Bu ülkeye hakkın, hukukun egemen olması bakımından Hükümetin son 10 yılda attığı adımların önemi ne kadar büyük ise, Yargı organlarının kendilerine verilen yetkiler dairesinde ve kanunlar ölçüsünde hareket etmeleri o kadar önemlidir, sistemin oturtulmasına yönelik çabaları hiçbir zaman unutulmayacaktır. Onları tedirgin etmeye gerek yoktur. İnsan bindiği dalı keser mi?