VER KURTUL OLMAZ
Eklenme: 19.07.2011 00:00:00

"Biz çok iyiyiz, biz çok güçlüyüz, bizden iyisi yok diyorlar, fakat 2 günden beri uyuyamıyorum, yani açık yara gibiyim. Evlatlarımızın yaşayamadığı toprakları ben ne yapayım" diyor sanatçı Sezen Aksu.

Onun zaman zaman çeşitli sosyal konular ile ilgili olarak açıklamaları olur. Anayasa oylamasında Evet oyu vereceğini açıklayınca , yemediği söz kalmamış, İzmir ilinde bir sokakta olan adının silinmesi için harekete geçenler olmuştu.

Ancak İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı bu girişime karşı çıktı ve herkesin fikrini söylemekte hür olduğunu açıklayarak, muhtemel bir linç girişimini engellemiş oldu.

Silvanda 13 erin şehadeti ile ilgili olarak yaptığı açıklamada Sezen Aksu çektiği acıyı anlatıyor. İki günden beri uyuyamadığını, her türlü tehlike ile karşı karşıya kalan bir açık yara gibi olduğunu söylüyor.

Aslında bu yarayı birazcık vicdanı olan, birazcık insafı olan herkes iliklerinde hissediyor.

Nasıl hissedilmesin ki.

Hemen her gün annesi ile birlikte askerdeki babasının gelişini bekleyen 3 yaşındaki yavrunun hüznünü, bundan böyle ne dindirebilir? Sere serpe uzanmış yatan ve bir daha hiç kalkmayacak olan babasının cenazesine öylesine mahzun, öylesine kederli bir şekilde katılışını hangi cümlelerle izah edeceğiz?

Her baba denildiğinde gözleri ışıldayan çocuk, bundan sonra baba kelimesinden nefret edecek. O kelimenin söylendiği her yerden kaçacak delik arayacak.

13 şehidin resimlerini bir postere basmışlar, gencecik hanımın boynunda idam fermanı gibi duran o postere bakan iki hanım, hangisi seninki diye soruyorlar.

Dayanılmaz bir acı ile işte bu diye parmağını bir resmin üzerinde tutuyor.

Ama dokunmaya kıyamazmış gibi davranıyor, incinmesin istiyor.

Bütün bunlara rağmen, Sezen hanımın son cümlesi çok manidar.

Evlatlarımın yaşayamadığı topraklar ben ne yapayım?

Yani ülkenin belirli bir bölümünde evlatlarımız rahat yaşayamıyor, o bölge bir savaş alanı gibi, oysa evlatlarımız o bölgeyi yaşanılır bir hale getirmenin peşindeler. Ama adamlar anlamıyor, o halde benim o topraklarda ne işim var, vereyim kurtulayım psikolojisi gerçekten travmatik duyguları yansıtıyor.

Bu düşüncenin ülkenin birçok yerinde seslendirildiğine maalesef şahit oluyoruz. Ülke bütünlüğünün düşmanları tam da bunu istiyor.

Geçen gün bir sohbet sırasında, ben "olabildiğince demokratik hakların sağlanmasını, asimilasyona son verilmesini, ret ve inkar politikalarından vazgeçilmesini, bu ülkenin birlik ve bütünlüğünün ancak bu şekilde sağlanabileceğini" söylediğimde, birileri bana karşı çıktı.

"Ne versen adamlar tatmin olmuyor. "daha" kelimesinden başka bir şey bilmiyorlar. Ak Parti iktidarında sağlanan hakları Allah aşkına alt alta bir yazın, daha önce bunları değil uygulamaya koyanlar, sözünü edenler yıllarca hapis cezasına çarptırılırdı, ama olanlar ortada. Başbakan TBMM si kürsüsünden benim Kürt kardeşlerimin sorunları vardır ve bunları halletmek için canla başka çalışacağız diyor, buna bile dudak büküyorlar, yok kardeşim böyle gitmiyor, plebisit yapılsın hangi il ayrılmak istiyor ise belirlensin ve bu işin dönüşü olmasın, giden gitsin, kalan kalsın" demez mi?

Tabii ki ben bu düşünceye karşı çıktım. Yıllardan beridir batının, İslam aleminin birlik ve bütünlüğünü sağlayacak projelere karşı çıktığını, bu tür düşünceleri daha rüşeym aşamasında iken ezip geçtiğini, son zamanlarda Türkiyenin kat etmiş olduğu mesafeye bakıldığında, batı dünyasının, ciddi bir İslami birlikteliğin oluşmasından korkmaya başladığını, İslami birlikteliğin başta İsrail olmak üzere batı dünyasının menfaatlerine zarar verdiğini gördüğünü ve hiç kuşkusuz, yasa dışı tüm örgütlerin farkında olsunlar veya olmasınlar bir taşeron örgüt gibi kullanılmasının pek ala mümkün olduğunu söyledim.

Türkiye bölünüp parçalanır ise, inanın ilk bayram yapacak olanlar, İsrail, AB ve ABD dir. Parçalanmış bir Türkiyenin hem kendi özgün coğrafyasından(İslam Aleminden) kopuşu sağlanmış olacak ve hem de geriye kalan kısmının batı ile kendi fikri yapıları içerisinde entegrasyonu daha kolay olacak, diye düşünüyorlardır.

Sezen Aksunun "Evlatlarımın yaşayamadığı toprakları ben ne yapayım" cümlesi, tam da bu düşünceyi yansıtıyor.

Evet giderek ülkemiz insanlarında "evlatlarımın yaşayamadığı toprakları ben ne yapayım" düşüncesi oluşmaya başladı.

Ama bu sakim düşünceye rağmen bin yıldan beri vatan olarak kabul edilen bu toprakları kimsenin terk etmeye niyeti yoktur.

Bu topraklar Allahın izni ile küçülerek değil, büyüyerek düşmanlarına gerekli cevabı verecektir.

Türkiye terör vartasını, demokratik hakların en kamil manada verilmesi suretiyle atlatabilir ise, toprakları küçülme değil, büyüme istidadı göstermeye namzettir.

O açıdan meydana gelen olaylar sebebiyle sinelerde günlük heyecan kabarmalarına sebep olacak med cezirler, aklın yerini almamalıdır.

                        AKILDA SORULARIN KALMAMASI İÇİN

1- Silvanda çatışma sırasında çıktığı belirtilen yangının sebebi çok net araştırılmalıdır,

2- Şehitler üzerinde Adli Tıp Uzmanlarınca gerekli otopsiler yapılmalıdır,

 

3- 4 günden beri arazide gezip duran Askerlerin istirahatleri sırasında gerekli güvenlik tedbirinin alınıp alınmadığı, kıtalarına az bir mesafe kala toplu olarak öğlen yemeğine oturtulmalarının gerekçesi kamuoyuna izah edilmelidir.

4- TBMM si İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bu olaya el koymalı, beraberinde götüreceği uzman bilirkişiler vasıtası ile araştırma yapmalı, tanıkları dinlemeli ve özellikle olay yerinde olan Askerlerden biri birinden bağımsız olarak ifade almalıdır.

 

5- Bölgede 10 günden beri istihbari çalışma yapan örgüt üyelerinin bu çalışmasından neden haberdar olunmadığı, bölgede görevli istihbarat elemanlarının ne işe yaradığı araştırılmalıdır.

6- Öldürüldüğü söylenen 7 örgüt mensubunun kimler olduğu, cenazelerinin nerede olduğu, otopsi yapılıp yapılmadığı, nereye defnedildikleri kamuoyuna açıklanmalıdır. Çünkü olayın püf noktalarından birisi de budur.