YANARIM YANARIM ÖLEN İNSANLARA GEÇEN ZAMANA
Eklenme: 24.09.2013 00:00:00

Haftaya bugün demokrasi paketini Sayın Başbakan açıklayacak.

Gerek Sayın Başbakan, gerekse Ak Parti sözcüleri yapmış oldukları açıklamalarda, paketin hemen herkesi memnun edecek maddeleri içerdiğini söylediler/söylüyorlar.

Ancak bu işin bir süreç olduğunu da Sayın Başbakan ifade ediyor.

Zira diyor, bakın bizim 11 yıllık iktidarımız zamanında hiç kimsenin tahmin etmeyeceği düzenlemeler yaptık. Daha fazlasını da yapmaya çalışıyoruz. Ama herkes takdir eder ki, her şeyin bir vakti merhunu var. Bir çocuğun doğumu için bile 9 ay 10 günlük süre gerekiyor. Tabii 6 ayda, 7 ayda, 8 ayda doğanlar da var ama, bunlar bilindiği üzere hemen kuvoze konuluyor, orada özel bir bakıma tabi tutuluyorlar. Güzel bir doğum için 9 ay 10 gün şart, işte zaman iş tam mecrasında yürüyor. Yavru anne sütü ile besleniyor, sağlıklı bir gelişme gösteriyor.

Şimdi biz de işin olgunlaşmasını bekliyoruz ve ilmek ilmek demokrasimizi güçlendirecek adımlarımızı ardı arkasına atıyoruz.

Yaptıklarımız, bundan sonra yapacaklarımızın en önemli delilidir.

Söyler misiniz, bizden önce bu konuda en küçük bir adım atan var mı diye ilave ediyorlar. Bizim iyi niyetimizden kimsenin şüphe etmemesi lazım. Bakın bu bir süreçtir diyorlar.

Hükümet yetkililerinin bu açıklamalarından bu ayın son gününde açıklanacak demokrasi paketinin bir son olmadığı anlaşılıyor.

Yani süreç işliyor.

Bundan sonra da yapılması gerekenler var ise, niye erteleniyor, niye hepsi bir anda getirilip bu iş bir sona ulaştırılmıyor, diyenler çıkabilir.

Aslında ben de bütünsellikten yanayım. Bir iş yapılacak ise, birazını bugün, birazını yarına bırakmayı sevmem, bir an önce yapılsın bitsin isterim. Zira bilirim ki, hayırlı işlerin çok muzır manileri olur.

Bir örnek olsun diye belirtmek isterim. Ak Partinin iktidara gelmesinden sonra, o partinin bir mensubu olarak Parlamentoda görev yaptığım sırada, ilk önce ben 28 Şubat sürecini eleştiren konuşmayı yaptım Genel Kurulda.

Daha sonra bir Bakanın itabını işitmek pahasına.

Yine ilk önce ben Heybeliada Ruhban okulu niye kapalı, ülkemizde Fener Rum Patrikhanesi var, bu Patrikhane dünya Protestanlarının merkezi konumunda. Bu insanların patrik ve daha alt kademede görev yapacak din görevlilerinin Ruhban okullarından yetişmiş ilahiyatçılara ihtiyacı var. Nerede ise 40 seneden beri bu okulun kapalı olması sebebiyle, Rumlar din görevlisi ihtiyaçlarını bu ülkenin dışında okumuş, bu ülkenin dışında yetişmiş insanlardan temin etme durumundalar. Bu doğru değil. Türkiye kendi insanlarının dini ihtiyacını karşılamak için, neden dış dünyaya muhtaç olsun. Bırakalım onlar okullarını açsınlar ve kendi din görevlilerini yetiştirsinler dedim. Benim bu konudaki söylemim, kimi ırkçı Türk yazarlar tarafından büyük tenkide tabi tutuldu. Söylemedik laf bırakmadılar. Ancak Partik Bartholomeos, bizim insan hakları inceleme komisyonumuzu kabulünde, bana teşekkür ettiğini ifade etmiş.

Aradan yıllar geçti.

Şimdi getirilen demokrasi paketinin içerisinde bu okulun açılışına izin de varmış.

İnsanlar hangi suçtan mahkum olurlar ise olsunlar, yasalarımızda onlar için uygulanacak kurallar bellidir. Ne kadar tecritte kalacaklar, ondan sonra hangi muameleye tabi tutulacaklar, sonra hangi sürede infaz yasalarından yararlanma hakkına kavuşacaklar. Bütün bunlar yasalarda bellidir. Tabii ben bu görüşlerimi İnsan Hakları Komisyonumuzu ziyaret eden bir kısım Avukatların Abdullah Öcalanın tecrit hali hakkındaki soruları üzerine açıklamıştım.

O görüşme esnasında Aysel Tuğluk hanım da varmış. Daha sonra bir karşılaşmamız sırasında bunu ifade etti ve çok cesur bir çıkış yapmıştınız dedi.

Sizin sözünü ettiğiniz husus o zaman gerçekleşmiş olsa idi, Abdullah Öcalanın tecrit halini protesto eden ve buna karşı çıkan insanlardan hiç birisi hayatını kaybetmemiş olacaktı dedi veya sohbet bu şekilde gelişti.

Yani ben bütünsellikten yanayım. Sorunların tümünü tespit edip, bir an önce adım atılmasını isterim. Hadiseleri zamana yaymak, sorunları da zamana yaymak anlamına gelir. Dert bir iken bin olur.

Bunlar benim görüşlerim.

Ama belki benim bilmediğim SİYASET bilgeliği, işlerin belirli sürelerde halledilmesinin daha doğru olacağına hükmediyor. Her şeyin iyisini Allah bilir.

Yanarım yanarım, 10 sene önce söylediklerimin şimdi yapılmasına yanarım. Bu söylediklerim yapılmadığı için bugüne kadar ölenlere, bu güne kadar harcananlara, zayi olan zamana, emeğe yanarım.

Ak Parti sözcüsü Hüseyin çelik beyin ne kadar akıllı, espiritüel bir insan olduğunu söylememe gerek yok. Sizler benden iyi tanıyorsunuz.

Hüseyin bey dün kanal 7 den Mehmet Acetin programında sorun ile ilgili olarak çok detaylı açıklamalar yaptı. Onları izlemişsinizdir. Benim o konuşmada en vurucu olduğunu gördüğüm husus Hüseyin Beyin biz hiçbir şeyi PKK istedi diye yapmıyoruz. Şu anda bir ateş kes süreci işliyor. PKK da, Devlet te herhangi bir çatışmaya girmiyor. Bunun toplumda ne kadar rahatlama yaratmış olduğunu herkes görüyor. Ancak işin içersine her zaman olduğu gibi haramilerin karışması ihtimali var. işte o sebeple PKK sözcüleri ve onların ülke içerisindeki uzantıları, sürecin işlemediğindin, ateş kesin sona ereceğinden falan söz ediyorlar. Bunlar birer tehdittir. Biz bu tehditlere asla aldırış etmiyoruz. Onlar ateşkesi sonlandıracak olsalar bile biz, demokrasimizi geliştirmek için adımlarımızı ardı arkasına atacağız. Bizim Kürt vatandaşlarımızın ana dillerini öğrenme, bu dilde gerektiğinde eğitimlerini alabilme ve buna benzer sorunlarının çözümü, analarının ak sütleri gibi haktır ve helaldir. Onlar ortamı bulandıracak hareketler yapsalar da biz verdiğimiz karardan dönmeyeceğiz mealinde açıklamaları oldu.

İşte bu dedim.

Haklar verilmeyince, örgüt militanları halka dönüp görüyorsunuz değil mi, biz olmasak, onlara kırk Hanya ile kırk konyayı göstermesek adım atacakları yok diyorlar ve böylece kendilerine toplumsal destek sağlıyorlar. Terörün, huzursuzluğun beslendiği alan haksızlıklar ve buna bağlı olarak geliştirilen hukukun guguk olmasından başka bir şey değildir. Biz adımlarımızı ardı arkasına atalım, insanımızı mutlu edelim, varsın dağdakiler hala savaş tamtamlarını çalsınlar düşünceleri aklımdan geçti.

Ama ardından da, acaba dağdakilerine de haksızlık yapılmıyor mu. Sorunların çözümü vaadi, onların bir kısmının dağdan çekilmesine vesile oldu. Ya bir de sorunlar çözülür ise, dağda savaş tamtamları çalmak, niye hoşlarına gitsin ki cümleleri dilimin ucundan dökülüp durdu.