YENİ ŞEHİTLER VERMEMEK İÇİN İMRALI KAPATILAMAZ MI?
Eklenme: 21.09.2010 00:00:00

İmralıyı kapatmak, Abdullah Öcalanı getirip Sincan cezaevine koymak o kadar mı zor? Buna makalemin sonuna doğru değineyim.  

Hakkaride gerçekleştirilen son kalleş saldırının hemen sonrasında televizyon kanallarında her kesimden insanlar, bu olayın nasıl meydana geldiğini, kimler tarafından yapıldığını, eylemi gerçekleştirenlerin neyi murat ettiklerini ifade etmeye çalıyorlar.

Konuşmacılar tabii ki hemen Kürt sorununa odaklanıyorlar, bu sorunun nasıl çözüleceği, hangi adımların atılması gerektiği yolundaki düşüncelerini açıklıyorlar.

Bir çok insan 12 Eylül 1980 yılında gerçekleştirilen darbeyi eleştiri hedefi haline getiriyor, bu darbenin özellikle Kürt toplumunda telafisi imkansız yaralar açtığını söylüyorlar. Kürt dilinin yasaklandığını, insanların zindanlarda akıl almaz işkencelere maruz kaldıklarını, köylerin boşaltılarak yakıldığını, insanların sürgüne gönderildiğini, büyük şehirlerin varoşlarında aç sefil yaşamak zorunda kalan kitlelerin oluştuğunu tekraren anlatıp duruyorlar.

Burada garibime giden bir şey var. İktidar Partisinden kimi sözcüler dahi hala "SORUNUN TANIMLANMASI GEREKTİĞİNİ, BU TANIMLAMA YAPILMADAN SIRF ASKERİ TEDBİRLERLE ÇÖZÜM YOLUNDA MESAFE KATEDİLEMEYECEĞİNİ" ileri sürüyorlar.

Ak Parti içerisinde politika yapmış birisi olarak değil, sade bir vatandaş olarak son 8 senede yapılanları şöyle bir gözden geçirmemizi ve bu adımların, Kürt sonunun çözümü için değil de hangi gayenin gerçekleşmesi için atıldığını, birisi çıksın söylesin istiyorum.

1-Olağanüstü hal kalkmıştır.

2-Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görevine son verilmiştir.

3-Diyarbakırdan Elazığa gidinceye kadar 6-7 yerde yapılan yol kontrolleri sona ermiştir.

4-İşkenceye sıfır tolerans tanınmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyada vatandaşlarına işkence yapan ülkelerden birisi olma fecaatinden kurtarılmıştır.

5-İşkencenin gerçekten toplum hayatından kaldırılması yönünde önemli tedbirler alınmış, işkenceye maruz kaldığını iddia eden bir vatandaşın iddiasını ispatlaması halinde Devletin ödemek zorunda kalacağı tazminat için, işkenceciye rücu edilmesi prensibi getirilmiş ve bu son tedbir İŞKENCECİ PSİKOPATLARI iyice köşeye sıkıştıran bir karar olmuştur.

6-Kürtçe konuşmanın, Kürtçe Kurslar açmanın, Kürtçe Özel Radyo ve Televizyon Kurmanın önündeki tüm engeller kaldırılmıştır. Bu amaçla kurulan Özel Dünya TV 24 saat Kürtçe yayın yapmaya başlamıştır.(Bu işlerin sabah akşam sözcülüğünü yapan, ancak ellerini taşın altına bir türlü sokmayanlara duyurulur, neredesiniz. Amacınız üzüm mü yemek, yoksa bağcı mı dövmek)

7-Devlet Radyo ve Televizyonu 24 saat Kürtçe yayın yapan bir televizyon kanalı(TRT Şeş) i kurmuştur.

8-İsteyen Üniversitede Kürdoloji Enstitülerinin kurulmasına YÖK tarafından karar verilmiştir. Mardin Artuklu Üniversitesinde böyle bir Enstitü faaliyete geçmiştir.

9-Seçimlerde Kürtçe propoğanda yapmak ve Kürtçe afiş asmak serbest hale getirilmiştir.

10-Taş atan çocuklarla ilgili olarak bir af kanunu çıkarılmış ve bu çocukların özel yetkili Mahkemelerde değil, çocuk suçlarına bakan özgün Mahkemelerde yargılanması kuralı getirilmiştir.

Bunların her birisi 2000 li yıllar öncesinde gerçekleşmesi hayal olan büyük tedbirlerdi.

Atılmış olan bu adımlar, alınmış olan kararlar, çıkarılan kanunlar ve hepsinden önemlisi uygulamada sağlanan büyük esneklik sürekli olarak hatırlatılmayınca, sanki hiçbir şey yapılmamış gibi bir hava oluşuyor ve kimi iktidar sözcüleri dahil insanlar, hala sorunun tanımlanmasına çalışıldığı gibi garip açıklamalar yapıyor.

Sorun belirlenmiş ve bu ülkede en büyük ikinci etnik yapıya sahip olan  Kürtlerin kimliklerinin tanınması, haklarının verilmesi artık karar altına alınmıştır. Yukarıda da saydığımız üzere verilen bu haklardan, atılan bu adımlardan  geri dönüş yoktur, olamaz.

Daha iyisinin yapılaması, YENİ BİR ANAYASANIN KABULÜNE  bağlıdır.

Yeni bir Anayasa yapılması, 1982 Anayasasında en köklü değişikliğin Ak Parti Milletvekillerince TBMM sinde kabul edilmesinden sonra gündeme gelmiştir.  12 Eylül 2010 günü onayladığımız Anayasa değişiklik metni bize bu imkanı vermiştir. Ancak Kürtlerin hakları için mücadele ettiğini söyleyen BDP, gerekli desteği TBMM sinde ve halkoylamasında vermeyerek, başarısız çıkmıştır.

Kürtler için yeni haklar verilmesi, kimliklerinin tanınması, Anayasal Vatandaşlık haklarının kabulü, Anayasanın baştan aşağı değiştirilmesine bağlıdır. Bunun bütün yükünü kimse Ak Partiye yükleyemez ve zaten Ak Parti 367 in üzerinde Milletvekili çıkaramaz ise bunu bir başına yapamaz/mı? Ama Ak Parti seçim propoğandası yaparken halka "bana Anayasayı bir başıma değiştirecek yetki verin der" ve halk ta ona bu imkanı verir ise Türkiyenin demokratikleşmesinde çok önemli bir adım atılmış olur. Ak Parti de oturur, Türkiye tarihinde bir ilk olarak yeni Anayasayı yapar.

Ama,

Şimdi önemli olan PKK nın ilan etmiş olduğu eylemsizlik kararının kalıcı olmasını sağlamak.

Bunun için seçim barajı ilk aşamada % 7 ye sonra % 5 e çekilemez mi?

Şu anda Parlamentoda gurubu bulunan BDP ye gurup kurduğundan bu yana hakkı olan seçim yardımını sağlamak için kanun çıkarılamaz mı?

Hani 2003 te İmralıyı kapatın, Abdullah Öcalanı getirip Sincan Cezaevine koyup, tecritten kurtarın dediğim günlerdeki açıklamalarıma itibar edilemez mi?