YÖN TAYİNİ
Eklenme: 4.01.2011 00:00:00

Abdullah Öcalan DTK sinin almış olduğu ve BDP nin desteklediği demokratik özerkliğe ilişkin kararları yine eleştirdi.

Abdullah Öcalanın BDP liler için yeterli çalışma yapmıyorlar, üretken değiller, projeleri yok dediği sırada, Kürt Halkının Demokratik Özerkliğinin nasıl sağlanacağı, dil, kültür, sanat alanlarında hangi adımların atılması gerektiği hususlarını içeren görüşlerini de deklare etmişti.

Şehirlerin etrafındaki su çukurlarında hayatını kaybeden çocuklar için gerekli tedbirleri almayan yöneticilere, siz daha iki kamyonla çukur doldurmasını bilmiyorsunuz dediğinde, herkes eleştirilerin ağırlığına ve dozajına dikkat çekmişti.

Bunun üzerine BDP liler hemen harekete geçtiler, çeşitli çalışmalar yaptılar.

Özellikle Meclis Kürsüsünü Bütçe görüşmeleri sebebiyle çok iyi kullandılar.

Bu esnada DTK sinin Diyarbakır toplantılarında almış olduğu kararlar gündeme geldi.

DTK si sahneyi çok üst perdeden açtı.

Sanki gösterinin sonu gelmiş ve final oynanıyormuş havasını verdi.

Bu sahnede bir tek "hadi bize eyvallah" cümlesi yoktu.

Peki sahnede neler vardı.

Kürdistan ülkesi,

Bu ülkenin bayrağı,

Demokratik sembolleri,

Yasama Meclisi,

Vergiden, yatırıma, Kültürden sanata, Eğitimden, İmar işlerine, Öz savunma güçlerinden, Yargıya ve Dış İlişkilerin nasıl tesis edileceğine kadar her konu teker teker düzenlenmişti.

Ayrıca Sevr de ifadesini bulan, ancak BDP lilerin Lozan antlaşmasında da vardı dedikleri (37, 38 ve 39. Maddeler kastedilerek) Fırat Nehrinin doğusunu kapsayan bir bağımsız Kürdistanı kurma hakkının varlığına işaret eden ifadeler, bütün ülkeyi dehşete düşürdü.

DTK sinin almış olduğu bu kararlara BDP kurumsal olarak katılmamıştı. Fakat BDP li vekiller bilerek veya bilmeyerek alınan bu kararların arkasında durdular. Konuşmalarında bu mevzuların artık konuşulması zamanının geldiğine işaret ederken, partilerini ilzam edecek açıklamalar yaptılar.

Alınan kararlara eleştirilerin dozu artınca, hem DTK si yetkilileri ve hem de BDP liler, aslında bizim almış olduğumuz bir karar yok, sadece ortaya çıkan bazı fikirler var, biz bu fikirlerin tartışılmasını istedik dediler.

Kongreye katılan kimi yazarlar ve hatta DTK sinin kimi mensupları, ortaya çıkan bu          fikirlerin, kongrede görüşmeye açılmış ve kabul edilmiş kararlar olmadığını, çalışma guruplarından birisinin aldığı bu kararı, kongrenin bütününe mal etmenin yanlış olduğunu söylemeye başladılar.

Abdullah Öcalanın çalışmıyorsunuz, üretmiyorsunuz, üstünüze düşen basit işleri bile yapmaktan acizsiniz,  silahın vadesi geçmişmiş, o silahlar olmasa siz bir gün bile o koltuklarda oturamazsınız, Türkiye Cumhuriyeti seni bir anda yok eder ikazlarını dikkate alan BDP nin ve onun eş kuruluşu olan DTK sinin aldığı kararlar, Abdullah Öcalan tarafından yine eleştiriye maruz kaldı.

Abdullah Öcalan bu kararların "kırmızı bir kitap" haline getirilip, topluma deklare edilmesinin yanlış olduğunu söyledi.

Bu hafta sonu Avukatları ile yapmış olduğu görüşmede Öcalan, iki bayrak, mecburi iki dil, sınırları çizilmiş bir Kürdistan isteklerinin, sanki Kürtlerin kırmızı çizgileri imiş gibi deklare edilmesinden duymuş olduğu rahatsızlığı dile getirdi.

Gördüğüm şey şu.

Abdullah Öcalan içeride kaldığı sürece herkesi bir sağa, bir sola yatıracaktır.

Ne dediğini, ne yapmak istediğini anlamak asla mümkün olmayacaktır.

Baksanıza Murat Karayılan ile Kandilde, yabancı basın mensuplarının vermiş olduğu bir röportajda "silahların miadını doldurduğu" yolunda açıklamaların yapılması, Kandili Osman Baydemire yaklaştırır iken, "silahlar sussa, sen o koltukta bir gün bile oturamazsın" diyen Abdullah Öcalandan uzaklaştırmaktadır.

Bu gelişmelere bakarak yön tayini yapmak gerçekten yanlış olur.

Türkiye insanlarının hak etmiş olduğu demokratik adımları sağına soluna bakarak değil, istikametine bakarak tayin etmelidir. 2011 seçimlerine bu yapılanlarla yetinerek gitmek, sorunları kabul ediyoruz önermesinin gereklerini yerine getirmemek olur.

Okullarda Kürtçenin "öğretim dili" olarak okutulması Anayasal ve yasal bir takım düzenlemeleri gerektirdiğini biliyorum.

Bunun 2011 seçimlerinden sonra yapılacak bir işlem olduğunun da herkes farkında.

Devlet yardımı ve denetimi altında açılacak kurslar için böyle bir düzenlemeye ihtiyaç var mı?

Hadi istikametimize bakalım.