RİCALİ GAYB'DEN KOD ADLI ABİ'LERE: TÜRKİYE'DE PARALEL DEVLET TARİHİ
Eklenme: 3/25/2014 12:00:00 AM

Ülkemizin öncelikle askeri alandaki yenilgilerini telafi etmek için Avrupayı örnek almaya başladığı tarih olan (1789), aynı zamanda Fransız İhtilalini yaptıran jakoben paralel yapıların da Osmanlıya sızmaya başladığı tarihtir. Paşalar ve Jön Türklerle başlayan süreç, bu gün dimyata pirinci giderken evdeki bulgurdan da olan, Fethullah Gülen grubu üzerinden devam etmektedir.

Öncelik masum ve oldukça iyi niyetle başlayan bir hareket, jön Türkler gibi, zamanla dış kontrol ve yönlendirmelerle ülkeyi ve milleti rayından çıkartacak kadar korkunç bir canavara dönüş(türül)ebilmektedir. Arabistanda Vahabilikle başlayan süreç; Osmanlıda Genç Osmanlılardan, Abdülhamidi deviren Jön Türklere; İranda Şahı deviren Molla rejimi; Taliban Afganistanında ve Arap Baharın bunu rahatlıkla görebilmekteyiz.

Bu yazıda ülkemizin siyasal hayatında, paralel devletin izini bulmamızda yardımcı olacak önemli kilometre taşlarından Sultan Abdülazizin katli, II. Abdülhamidin hali, Cumhuriyet dönemi ve Adnan Menderesin idamını yaptıran sebepler analiz edilecektir.

Sultan Abdülazizin Katli (1876)

15 yıl tahta kalan Osmanlı Devletine Rusya, İngiltere ve Fransa gibi imparatorluk havası vermek isteyen, Osmanlı Donanmasını Dünyada İngiltereden sonra iki numara yapan Sultan Abdülaziz, İngilizlerin kuklası olan mason Midhat Paşa, Hüseyin Avni Paşa liderliğindeki hainler İngilizlerin tahrikiyle şehit edilmiştir.

Hindistan yolu üzerinde bir engel olan Osmanlıyı kontrol etmek isteyen İngilterenin en büyük arzusu, deli olarak bilinen V. Muradı Padişah ve mason Midhat Paşayı da sadrazam görmekti. İngiliz istihbarat servisi olan BIS (British Intelligence Service) önderliğinde Yahudi bankerler, bankalar ve mason locaları Sultanı hedef tahtasına koymuşlardı. Sultanın Paris ziyareti ise İngiltereyi çılgına çevirmişti. Ahlak yoksunu Hüseyin Avni ve mason Mithat Paşanın İngilizler lehine faaliyetleri şunlardır:

a.) Mısıra dış borçlanma yetkisi veren fermanı yayınladı, Mısırın İngiliz hkimiyetine girmesine sebep oldu ve Süveyş Kanalının İngiltereye geçmesine yardımcı oldu.

b.) Osmanlı bütçe açığını fazlaymış gibi gösterip Sultan Abdülazizin borç dengesini sarsmıştır.

c.) Akli dengesi yerinde olmayan V. Muraddan aldığı paraları bir Hıristiyan sarraf eliyle talebelere dağıtarak, öğrenci isyanını çıkarması.

d.) Sultan Abdülazizin haline ve öldürülmesine yardım ve yataklık etmek.

Sultan II. Abdülhamid ve Yıldız Saray darbesi (1908)

Batmakta olan Osmanlı ve İslam Dünyası gemilerini İttihat-ı İslam politikasıyla birleştiren II. Abdülhamid, Abdülazizden ders çıkartarak İngilizleri bu politikayla kımıldayamaz hale getirir. Sultan Abdülazizin katili Mithat Paşayı Taif zindanlarında boğdurduktan sonra, çin, Hindistan ve İrlandaya bile yardım eden Sultan, Japonlara da dostluk için Ertuğrul gemisini gönderir.

Tüm Avrupanın desteğine rağmen Jön Türkleri defalarca yenilgiye uğratan Sultan Abdülhamid, Anadoluyu demir yollarla ördükten sonra, aynı zamanda mekteplerle de donatmıştır.

Halife, Sultan, Maarifperver ve Bave Kürdan da olarak bilinen Sultan için, 1906 Eylülünde Selanikte kurulan Osmanlı Hürriyet Cephesi (OHC), Makedonya ve Trakyadaki Üçüncü ve İkinci ordularının subayları arasında yayılan ittihatçılık, sonun başlangıcı olur. İTTlerin ilk on kişi si aynı zamanda masondular. Bu küçük iç örgüt, Paris merkezli İTCyle birleştirilerek 23 Temmuz 1908 darbesi yapılır.

İTCnin görünen liderlerinden (perde arkasında onları kontrol eden görünmeyen rical-ı gayb vardı) olan Binbaşı Enver ve Rezneli Niyazi, 3 Temmuz 1908 yılında devlete isyan ederek birlikleriyle birlikte dağa çıkmış ve isyanı bastırmak için gönderilen, Ferik (Korgeneral) Şemsi Paşa bir İttihatçı fedaisi tarafından öldürülmüştür.

Fransız İhtilali fikirlerine sahip, İtalyan mason karbonari teşkilatını örnek alarak Jön Türkler orduya sızarak Padişahı devirirler ve ilk işleri Yahudilere Kudüste arazi satışını serbest bırakmak olur.

Bizim bildiğimiz Enver, Talat ve Cemal Paşaların arkasında rical-i gayb (görünmezler) olarak hala bilemediklerimiz vardı. Yıldız Sarayını yağmalayan, milyonlarca evrakı yakan bu güruh da işleri bittikten sonra muhtemelen aynı kişiler tarafından Berlin ve Tifliste ortadan kaldırılacaktır.

Örneğin, Enver Paşa, hiç bir ordunun tarihinde görülmediği bir hızla rütbe atlamıştır. 1881 yılında İstanbul doğan Paşanın okul hayatında kayda değer bir başarısı yoktur. Harp Akademisinden ikincilikle mezuniyetten sonra Makedonya dağlarında (1902) Rum ve Bulgar çeteleriyle Yüzbaşı rütbesiyle savaşır. Enver Bey bu tarihte Selanikte İTCye katılır. Hakikatlerden çok hayali ağır basan, Enver Bey artık Küçük Napolyondur. çünkü onun da Napolyon gibi kaşında beyazları vardı. Ve o da Hürriyet Kahramanıdır. Örneğin, Enver Bey bir Alman denizaltısıyla kaçıp sığındığı Moskovada 1 Mayıs 1920 günü Misafirler Konağının penceresinden İşçi Bayramı nedeniyle Kızıl Meydanı seyrederken, elindeki fotoğrafının üzerine şunları yazar: Beni de Napolyana benzetmişlerdi. Kabul etmem. çünkü ben ikinci adam olamam. Ancak en başarılı olduğu zaman bile onun adı Napolyoncuktan öte gidemeyecekti. Ancak başı olmasa da sonu, Orta Asya bozkırlarında bitecek Napolyona benzeyecekti.

Abdülhamidin haline fetva getirenlere sorduğu soru manidardır: Oğlum Enver aranızda bir Müslüman yok muydu? Bu kararı getirselerdi? Tahtan indirilip Selanike gönderilen Sultan Abdülhamitin muhafazasına memur olan kişiye şöyle der:

Bana en çok dokunan bu mason taslağı Yahudinin hal kararını tebliğ edişi olmuştur. Yıldıza gelen heyet içinde Emanuel Karasuyu hiç unutamıyorum. Bu suretle Hilafet makamına hakaret edilmiştir. Yahudilerin Hz. Peygamber (s.a.v) zamanından beri İslama ve Hilafet makamına duydukları kin ve nefret cümlenin malumudur.

Ben Osmanlı Tahtında iken, Siyonistlik davası için bir gün huzuruma, beynelminel Yahudi teşkilatının kurucusu Teoder Herzl ve hahambaşı gelmişlerdi.Bunları Yıldız Sarayına kabul etmiş ve maksatlarını dinlemiştim. Her ikisi, Yahudiler için bir yurt dileğinde idiler. Bunun için Kudüsü gösteriyorlardı. Hatta utanmadan O Teoder Herzl :

-Zat-ı haşmetpenahilerine arzederim ki, Kudüs için her kaç milyon altın tensip buyurursanız, derhl takdime amadeyim demez mi? Kan beynime sıçramıştı. Düşün ki yüzbaşı Saltanat Makamında iki Yahudi, rüşvet teklifi cesaretinde bulunmuşlardı.

-Terk edim burayı, vatan para ile satılmaz, diye bağırmıştım. İçeriye giren saray görevlilerine her ikisini de dışarı atmalarını söylemiştim. İşte bundan sonra Yahudiler, bana düşman oldular.

Şimdi burada, Selanikte çektiklerim, Yahudiye yurt göstermeyişimin cezasıdır !

Cumhuriyet Döneminde Paralel Yapı: Selameti Umumiye

Milletin ölüm kalım savaşını verdiği bir durumda TBMMnin Ankaraya taşınmasından sonra Jön Türk zihniyetinin de Ankaraya taşındığını görmekteyiz. I. ve II. Grup olarak şekillenen bu yapıda; muhafazakr II. Grup için öncelik vatanın, milletin, dinin ve namusun kurtulması idi. Kazım, Fevzi, Rauf ve Ali Fuat Paşaların liderliğindeki bu grup ile Dersimli Diyap Ağa aynı düşünmekteydi: Yunanlılar Ankaraya gelecek olsalar, Meclisin etrafında kozık (siper) kazıp savaşacaklardı.

II. Grupun aşırı güçlenmesi üzerine İttihatçı zihniyeti devreye girer, kurulan gizli Selameti Umumiye teşkilatı ile onu etkisiz hale getirir. Dönemin başbakanlarından da olan Rauf Orbay II. Grubun kuruluş gerekçelerinden birinin Selameti Umumiye Komitesi adındaki gizli örgütlenmenin meclis üzerinde baskı kurmaya çalışması olduğunu belirtir ve şöyle der: Bu otuz beşler tam bir tesnüt halinde hareket ediyor ve evlerde gizli oturumlar tertip ederek Meclis ruznmesindeki maddeleri müzakereye ve neticeye bağlıyordu. Zümrede verilen kararlar Birinci Grup müzakerelerinden evvel yakın arkadaşlara telkin ediliyor ve grup içtimalarında müdafaa edilerek grup ekseriyetinin kararına iktiran ettiriliyordu.

çerkez Ethemin saf dışı edilmesi, Topal Osman ve Ali Şükrünün öldürülmesi, Bediüzaman ve Mustafa Kemalin kavgası, istiklal mahkemeleri, İzmir suikastı iddiası ve Kazım Karabekirin pasifize edilmesi, Şeyh said ve menemen isyanları ve Hatay ve Boğazları alan Atatürkün II. Dünya savaşından hemen önce öl(dürül)mesi, ister istemez uluslararası paralel yapıları düşündürmektedir.

Demokrat Parti İktidarı ve Galdio (Özel Harp Dairesi)

II. Dünya savaşından sonra Sovyetler Birliğinin tehdidiyle korkutulan Türkiye, çok partili siyasal hayata geçmiş ve Batının kolları altına girmek için, Koreye asker gönderir. Binlerce askerin ölmesinden sonra 1952 yılında NATOya dahil oluruz. Ancak şu noktaya dikkat edelim biz daha NATOya alınmadan önce ABDnin uzun kollarının (CIA gibi) NSC kararları gereği, Türkiyeye Gladio çoktan (1948) girmişti bile.

Suriye sınırına mayın döşetilmesi, Menderesin Londrada uçağının düş(ürül)mesi, 6-7 Eylül olayları mükemmel özel harp operasyonları olarak hafızalara kazınmıştır.

İlginçtir ki bugünkü Fethullah Gülen grubu gibi DPnin iktidara gelmesinden sonra, Atatürkün meydanlardaki heykellerine ve okullardaki, büstlerine karşı saldırılar artmıştı. Ticani tarikatı üyeleri tarafından, gerçekleştirilen saldırıların önüne geçilmek istenmiş ve en çok da CHPnin bu olayların üzerinden DPye saldırmakta ve askeri kışkırtmaktaydı. Arapça da ezan okunabilir diyen, Menderese bedel ödetilmek isteniyordu. Ve sonuçta idam sebepleri arasında yer alacaktı.

Ama Adnan Menderes failleri gayet iyi biliyordu:

Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderesin ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.

Sonuç

Batının Dünya üstünlüğünü üç asırdır sürdüren bu yapı bir tek bize mi uygulandı. Hayır. çine afyon verildi ve Kültür devrimi yaptırıldı, Ruslara Bolşevik devrimi yaptırıldı ve Japonlara atom bombası atıldı.

Ama bizim talebelere en çok benzeyen yapı olan Afganistana da aynısı uygulandı.(bkz. http://www.impr.org.tr/talebe-hareketinin-yukseltilisi-ve-dusurulmesi/#.Ux1pisvNtdg. ). Anadolu insanı cami ve cemaati bilir ve şeriat da zahire bakar. Kod adlı abileri ve mason piramidi gibi katmanları bilmeyiz.

Tarih tekrar eder ama ibret alınsa asla. Belli ki, Erdoğan ve devlet aklı ibret alıp erken harekete geçmiş. Bizim çocukların ve oradan oraya savrulan Abdullah Öcalanın akıllanması da onların işini bozmuşa benziyor. Barışa tam gaz verelim ve dua edelim ki, kod adlı abiler ve ablalar da kurtulsun. Yoksa akıbetleri ittihatçılara benzeyecek, dağlardan sonra masa başında perişan olur, yazık olur masum Anadolu çocuklarına.