TALİBAN’DAN IŞİD’E BATI’NIN DEĞİŞEN STRATEJİSİ
Eklenme: 6/16/2014 12:00:00 AM

1918 yılında Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasından sonra Ortadoğu, İngiltere ve Fransanın çıkarlarına uygun olarak Sykes-Picot anlaşmasına göre cetvellerle parçalanmıştır. Osmanlı sonrası dönemde Ortadoğuda ana hatlarıyla üç dönem yaşanmıştır: 1918-60 arası monarşi, 1960-2010 yılları arasında Baas ve 2010 sonrası kışa çevrilen Arap Baharı. Aynı durum, Great Game yani Büyük Oyun şeklinde Rusya ile de Afganistan üzerinde yaşanmıştı. Sonuçta bu bölgede yaklaşık yüzyıl süren Batı hegemonyası yaşanmıştır.

Bu yazıda Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ile Talibanı ortaya çıkaran sebepler, benzerlikler ve muhtemel sonuçlar analiz edilecektir.

Talibanın Ortaya çıkışı

1992 yılında Rusyanın artığı Necibullah hükümetin devrilmesinden sonra Afgan İslamcılar Gavura karşı cihattan vazgeçip; iktidar, para, çıkar, hırsıyla kendi aralarında çatışmaya başladılar. Mücahitler artık savaş ağalarıydılar. Astıkları astık kestikler kestikti. Afgan direnişine katılan ünlü kadınlardan Leyla Hermın deyimiyle İslam adını, iki yüzlülük için kullanır oldular. Her şeyleri uyuşturucu ve silah kaçakçılığına dayanan çıkar hesapları içindi. Minareler uyuşturucu sayesinde yükseliyordu.1992 -1995 e uzanan süreçte Mücahitler arası çatışmalarda yaklaşık 30 bin kişi ölmüş ve 100 bin kişi de yaralanmıştır.

Afganistan, 1994ün sonunda Talibanın ortaya çıkmasından önce fiilen neredeyse dağılmış durumdaydı. (=Irak ve Suriye) Ülke savaş beylerinin imtiyazlı toprakları arasında bölüşülmüştü; savaş beylerinin hepsi birbirleriyle savaşıyor, durmadan taraf değiştiriyor ve şaşırtıcı bir ittifaklar, ihanetler ve kan dökmeler dizisi içinde başka bir savaşa girişiyorlardı.

Cumhurbaşkanı Burhaneddin Rabbaninın ağırlıkla Taciklerden oluşan hükümeti Kabili , çevresini (Esad Şamı, Maliki de Bağdat Yeşil Bölge) ve ülkenin kuzey doğusunu denetlerken, merkezi Herat olan batıdaki üç vilayet İsmail Hanın denetimindeydi. Pakistan sınırının doğusundaki üç peştun vilayeti ise Celalabatta üslenmiş Mücahit komutanlar şurasının bağımsız denetimi altındaydı. Kabilin güneyi ve doğusuna uzanan küçük bir bölgeyi de Gulbeddin Hikmetyar kontrol ediyordu.

Kuzeyde Özbek asıllı, sık sık saf değiştirmesiyle tanınan Afgan ordusunun eski komutanlarından General Raşid Dostum altı vilayete hakimdi ve Ocak 1994te Rabbani hükümetiyle yaptığı ittifaktan ayrılıp Kabile saldırmak (Rus işgalinde bile Kabile saldırılmamıştı ve Kabili tarihinin en ağır yıkımına maruz bırakıyor) üzere Hikmetyar ile birleşmişti. Orta Afganistanda Şii, Moğol asıllı Hazariler de Bamyan vilayetinin kontrolünü ellerinde tutuyorlardı. Güney Afganistan ile Kandahar, halka karşı yağmalar düzenleyen ve küçük küçük onlarca Mücahit savaş beyi ile eşkıyalar arasında bölünmüştü. Aşiret yapısı ve ekonominin darmadağın olması, Pakistanın Dürranilere Hikmetyara yapıldığı türden bir askeri yardım sağlamadaki isteksizliği ve bir Peştun liderliği üzerinde görüş birliğine varılamaması karşısında, güneydeki Peştunlar da birbirleriyle savaşa girmişlerdi.

Şehirler savaşan gruplar arasında bölünürken, Uluslararası yardım kuruluşları Kandaharda bile çalışmaktan korkar hale gelmişlerdi. Bu grupların liderleri ellerindeki her şeyi para kazanmak için Pakistanlı tüccarlara satıyor, telefon telleri ve direklerini tahrip ediyor, ağaçları kesiyor, fabrikaları, makineleri, hatta yol kenarındaki tabelaları söküp parça parça satmak amacıyla yerle bir ediyorlardı. (Gaziantep satılan Suriye malları ve Amerikanin özgürlük uğruna yağmalattığı Iraktan çalınmış müze malları ve Picasso tabloları)

Kuetta ve Kandahar da üstlenmiş bulunan kamyoncular mafyası ise Afgan halkına adeta ambargo uygulayarak, halka en basit bir gıdanın bile çok pahalıya mal olmasına sebep olmaktadır. Hatta Kuetta, İran ve Türkmenistan arasındaki ulaşımın sekteye uğraması sonucu bu mafyayla silahlı gruplar arasında ciddi sorunların çıkmıştır. Talibanın (IŞİD de aynı) çıkış noktası da bu yolların açılmasında gösterdiği başarıdır.

Böyle bir çöküş ortamında doğan Taliban kısa sürede başarı gösterince halk nezdinde popüler bir hale geldi. Taliban ağırlıklı olarak Afganistanda etnik çoğunluk olan Peştunlardan oluşmaktadır. Merkezi Afganistanın ikinci büyük kenti olan Kandahardır. çekirdek kadrosu başta Molla Muhammed Ömer olmak üzere büyük bir kısmı Sovyet işgaline karşı direnişte bulunmuştur. En yetkili yönetim organı on kişilik Yüksek Şura organı olup merkezi Kandahardır. ( IŞİD ise Şura Konseyi)

Taliban'ın ayrıca 6 kişilik bir idare Meclisi de bulunmaktaydı. Taliban milislerinin çoğu, medrese öğrencisi olup, belki de hayatlarında silahlı mücadeleye en az katılan kesimlerden oluşmaktadır. Talibanın askeri yapısının disiplinli olduğu söylenmesine rağmen çok sağlam olmadığı, ABD saldırısı sonrası yapılan para karşılığı saf değiştirmelerden anlaşılmıştır. Yaklaşık 25 bin kişilik silahlı gücü olan Taliban içerisinde her etnik kökenden ve her görüşten medrese talebesini barındırmaktaydı.

Talibanın askeri olarak ortaya çıkışı tamamen ABD, Suudi Arabistan ve Pakistanın bilgisi ve desteğinde olmuştur. Talibanın Pakistan tarafından desteklenmesinin nedeni Orta Asya ülkelerinden ihtiyaç duyduğu enerji kaynaklarının geçiş noktasında güvensiz ve daima olumsuz etkilendiği bir devletin Pakistan için doğurduğu sakıncaların ortadan kaldırılması ve ilerde büyük sorunlara yol açacağı kesinleşen enerji ihtiyacının en kısa ve ucuz yol olan Orta Asya ülkelerinden temin edilmesidir. Gerek medreselerde gerekse Pakistan Dış İstihbarat Örgütü olan, Hamid Gülün liderliğindeki ISInin denetiminde askeri kamplarda yetiştirilen Talibanların, harp meydanındaki ilk çatışmasını, Pakistanlı gazeteci ve Afganistan uzmanı Ahmet Raşid şöyle anlatmaktadır.

12 Ekim 1994te Kandahar ve Pakistan medreselerinden gelen 200 kadar Taliban, çemenin tam karşısındaki Pakistan ve Afganistan sınırında bulunan küçük Afgan sınır Karakolu Spin Buldaka ulaşmışlardı. çölün ortasındaki bu yerleşim yeri nakliye mafyası için önemli bir yükleme ve yakıt ikmal merkeziydi. Burası Hikmetyarın adamlarınca kontrol ediliyordu. Burada Afgan kamyonlarından gelen malları devralıyorlardı. Pakistandan, savaş beylerinin ordularını desteklemek için gönderilen yakıt da bu yolla kaçak olarak içeriye sokuluyordu. Nakliye mafyasının gözünde şehrin kontrol altında tutulması can alıcı önemdeydi ve bunun karşılığında Molla Ömere birkaç yüz bin Pakistan rupisi vermişler. Zincirli yolları ve eşkıyaları temizleyip kamyon trafiğinin güvenliğini sağlarlarsa Talibana her ay düzenli ödeme yapmayı da vaat etmişlerdi. Taliban Güçleri bunun üzerine üç gruba ayrılıp Hikmetyarın garnizonuna saldırdılar. Kısa ve kanlı çarpışmadan sonra Taliban garnizonla birlikte oldukça yüklü cephane ele geçirdiler. Pakistan, ayrıca Hikmetyarın adamlarınca korunan Spin Buldakın dışında büyük bir silah deposunu da ele geçirmelerini sağlayarak Talibana yardım etmişti.

Talibanın kesin kuruluş tarihi ise 03.11.1994 olarak kabul edilmektedir. (IŞİDin ise 2003) Talibanın, Afganistanda her grubun çatışmaktan çekindiği ve acımasızlığıyla bilinen Şii Hikmetyar grubuna bağlı bir grupla çatışması olan; 29 Ekim 1994te de ISI nin en seçkin sahra subaylarıyla birlikte 80 şoförlük bir konvoyu Afganistana sokarak, Talibanın bunu rehin alan Emir Lalay isminde bir bölge komutanından, kurtarmasını istemesi üzerine Taliban konvoyun kurtarılması için harekete geçerek konvoyu kurtardığı gibi Emir Lalay dahil olmak üzere tüm adamlarını öldürmesi, üzerine Talibanın bu işi başarısına olan inancı tamamen pekişmiştir.

Aynı akşam iki günlük bir çatışmadan sonra da Kandaharı ele geçiren Taliban, harekete geçmesinden daha iki hafta geçmeden MİG-21 ve Sovyet Nakliye helikopterleri dahil çok büyük miktarda ganimetler ele geçirerek, Raşid in tabiriyle adı sanı duyulmamış olan bir güç, birkaç hafta gibi kısacık bir zaman diliminde ve sadece 10 kişi civarında can kaybı vererek Afganistanın ikinci büyük şehrini ele geçirmiş oluyordu.

Tüm bunları Pakistan çok büyük sevinçlerle karşılamış ve nihayetinde Başbakan Benazir Buttonun ağzıyla da kısa bir süre sonra resmen Şubat 1995te Talibanı Afganistanın resmen hakimi olarak tanıdığını açıklamıştı. Bundan sonraki üçüncü haftada ise Taliban 31 vilayetin 12isini ele geçirerek Afganistanın en büyük gücü konumuna gelecek ve Kabilin kapılarına dayanacaktı.

Halkın Talibanı ilk etapta desteklemesinin nedeni En kötü düzenin en iyi düzensizlikten daha iyi olduğu düşüncesiydi. çünkü gruplar arasında bölünmüş, hiçbir güvenliğin olmadığı bir Afganistana hiç olmazsa rahat gezme, can-mal güvenliğinin gelmesi Talibanı çok güçlendirmiştir. Örneğin; nakliye mafyasının varlığı yüzünden halk en ucuz gıdaları dahi çok pahalıya alıyordu.

Taliban, yaz aylarında birliklerini Pakistan ve Suudi Arabistanın desteğinde yeniden silahlandırarak cephane ve araç (Bahreyn limanından Karaşiye getirilerek üzerine Amerikan silahı monteli Suudi parasıyla alınan Uzakdoğu malı sayısız pikaplar) takviyesi yaparak değerlendirmiş, ayrıca ISI danışmanlarının yardımıyla yeni bir komuta yapısı kurmuştu. ISI bunun yanında Taliban ile General Raşid Dostum arasında, hiçbir zaman açıklanmayan anlaşmaya da aracılık etmişti. Hatta Talibanın MİG ve Helikopter ganimetini de Özbek asıllı General Raşid Dostumun teknisyenleri onarmıştı. Ve bunlar da Heratı bombalamıştı. Bu arada gücü 25.000 i bulan Taliban Pakistandan da sürekli insan desteği alıyordu.

Pakistan, Talibannın başarısını görünce ABDyi de kendine destek olmak amacıyla ortak etmeye başladı. Zaten uzun yıllar Sovyetlere karşı verdiği desteğe rağmen, Afganistandaki karışıklıktan Amerika da en çok rahatsız olan ülkelerin başında geliyordu. çünkü ABD için bağımsızlığını yeni kazanmış olan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin İranın etkisini kırmak gibi bir amaç olduğu gibi, Petrol kaynaklarının denetimini ve ulaşım yollarını ele geçirmek amacı da vardı.

ABDde bu daveti uzun zamandır beklercesine hiç vakit kaybetmeden kolları sıvayarak 1996 Mart ayı başlarında Kongre üyesi ve Senato Dış ilişkiler Güneydoğu Asya Alt Komitesi üyeliğini de sürdüren Hank Brownu bölgeye göndermiştir. Brown, (altı yıl içinde Kabili ve diğer nüfuz merkezlerine sayısız ziyaret etmiştir. Pakistan ve Suudi Arabistan dahil bütün Afgan hiziplerini Washingtonda bir araya getiren bir toplantı çağrısı yapmak ve ABDnin Afganistan politikasını değerlendirmek üzere İslamabata gelerek ve 19 Nisan 1996dan başlayarak üç önemli merkez olan Kabil, Kandahar, ve Mezar-ı Şerifi, daha sonra da üç Orta Asya Cumhuriyetlerinin başkentini ziyaret etmiştir [ Nation, 20 Nisan 1996].

Talibanı ayrıca Amerikanın en ünlü elçilerinin, eski bakanlarının, Üniversite hocalarının yer aldığı CFR (Council on Foreign Relations) da Talibanın radikal İslami enternasyonal ile hiçbir alakaları yoktur, hatta onlardan nefret bile ediyorlar diyerek desteklemekteydi [New York Times, 14 Temmuz 1996] . Artık ABD Talibana güveniyor ve onu destekliyordu.

ABDnin ünlü bürokratlarından Raphel de Kendimizi Afganistan olayların ortasına attığımızı düşünmüyoruz, sadece Kendimizi Afganistanın bir dostu olarak görüyoruz. Ben bu yüzden, Afganlıları bir araya getirip konuşturmak amacındayım dediyse de [a.g.e.] Raşid; aslında onun kafasında ve çantasında; Türkmenistandan başlayıp, Afganistan üzerinden Pakistana doğal gaz taşıyacak ve Amerikan Petrol devi Unocal tarafından inşa edilecek doğal gaz boru hattının projeleri vardı.

Raşid ayrıca ABDnin, boru hattının bütün Afgan hizipleri tarafından kabul edilmesini sağlamak için beklediğini ve Pakistanı Rabbani rejimiyle yakın ilişkiye geçirip Talibanı ve Rabbani rejimini barış masasına oturtmayı tasarladığını söylüyordu. Yani kısaca ABD işini sağlama bağlamak istiyordu. Evet Taliban güçlüdür ama bunlar da vardır. çünkü ABDnin çıkarları için Kabilde kimin oturacağı önemli değil, önemli olan Orta Asyadan akacak petrol güzergahının güvenlikte olmasıydı. Yüzyıllardır Afganistanın kaderi olan stratejik konumu bu kez Petrol boru hatları yüzünden tekrar Dünya için hayati önem taşımaktaydı.

Artık ABD açısından Afganistanın göstergeleri kesindi. Bu ülke Orta Asyanın enerji kaynaklarının anahtarıydı. Ve bu durumdan yararlanmak için orada güçlü ve sağlam bir hükümet kurulmalıydı. İşte bu yüzden ABD Talibanı desteklemekteydi ABD ve Taliban ilişkilerini yürüten, CIAnin eski müdürü ve eski İran elçisi Richard Helmsin kızı Afgan asıllı Layla Helms idi.

ABD aynı amaç için 10 Nisan 1996 yılında Afgan sorununu 6 yıldan sonra ilk kez BMye de getirerek Uluslararası topluluk tarafından Afganistana silah ambargosu konulmasını istiyordu. ABD Başkanı Bill Clinton bile, sadece İrana muhalif olmasından dolayı Talibanın tüm katliamlarına rağmen ona sempatiyle bakıyordu. Hatta CIA nın da bu dönemde İranda karışıklık çıkarmak için 20 milyon dolarlık bir bütçe ayırması manidar olmakla beraber Talibanın fiyatı da bu nedenle iyice artmış oluyordu. Yani Sünni Afgan Devleti İrana karşı Orta Asyada tampon bir devlet olabilirdi. Tıpkı yüzyıl önceki İngiliz-Rus mücadelesinde de görüldüğü gibi Afganistanın etrafındaki güçler değişmekle birlikte o hala konumunun önemini muhafaza ediyordu.

Talibanın 1996da Başkent Kabili ele geçirmesi ve Afganistanın dörtte üçünü de kontrol altına alması onların tüm Dünyada Afganistanının fiili hakimi olarak ABD, Suudi Arabistan ve Pakistan tarafından Afganistanın resmi ve fiili hakimi olarak tanınmasına yol açmıştı.

Stratejik coğrafi konumunun bedeli olarak devralınan bölüntülü toplumsal yapının acısını Afganistan, tarihin hiçbir döneminde herhalde 1988-2000 yılları arası kadar yaşamamıştır. çünkü, ilk defa bu dönemde Kabil, tarihinin en ağır bombardımanını yaşamıştır, Kabil de 30.000den fazla sivil ölmüştür, hemen hemen herkes birbirleriyle günü birlik ittifak ve çatışmalara girmiştir.

En çok bu dönemde Otoritesizlik yaşanmış olup ilk defa Pakistan, S. Arabistan ve ABDnin önderliğinde Afganistanın başına gökten inercesine Taliban denilen bir grup, Pakistanın çıkarı için Amerikan silahı ve Suudi parası ile muhatap olsun diye Afganistanın başına geçirilmiştir.

Bu durumu Talibannın Kabili ele geçirmesinden sonra onlara destek açısında ABDnin Güney Asya ilişkilerinden sorumlu Robin Raphel 19 Nisan 1996 da şöyle beyan etmişti. Siyasi istikrar oluşmazsa buradaki ekonomik olanakların elimizden kaçmasından endişeleniyoruz.

Başta ABD olmak üzere Suudi Arabistan, Pakistan, İran ve Talibanın Afganistandaki faaliyetleri yeni bir Büyük Oyun u hatırlatıyordu. Gerçi rakip mücahit grupların liderlerinin kerhen de olsa destekledikleri Burhanettin Rabbaninin hükümeti hala BMde Afganistanının temsilcisiydi. Ama ABDnin Talibanı desteklemesi neredeyse tüm kapıları açıyordu. Ancak ne olursa olsun burası Afganistandı. Bu durumu en iyi özetleyen BM genel sekreteri Kofi Annanın Genel Kurul toplantısında 1998 yılı sonlarında söylediği sözlerdi Afganistan, Büyük Oyunun yeni bir versiyonu haline geldi.

1995-2001 yılları arasında Afganistan iktidarı kontrol eden Taliban ile IŞİDarasında derin benzerlikler olduğu yukardaki dipnotlarda göstermeye çalıştım. Bu konuda geniş bilgi için yüksek lisans tezime bakılabilir.

IŞİD VE DEĞERLENDİRME

Ortaya çıkışı ve ideolojisi Talibanla aynı olan IŞİDin şimdi kontrol ettiği ve hedef aldığı bölgeye bakılırsa, buranın Mezopotamyanın tarım, su, gaz ve petrolünün kalbgahı olduğu rahatlıkla görülür. Böylece iki devletten dört devlet in ortaya çıktığı görülmektedir. Bu Sykes-Picot düzenin bittiği anlamına gelir ki, bizim 100 yıllık olduğu iddia olunan Lozana da erkenden paydos denilebilir. Bu anlamda sürdürülen Barış Süreci hayati önemdedir. Lice ve Bayrak olayları bu süreçte anlamlıdır.

Saddamın kötü bir Şii versiyonu olan Maliki tarafından saf dışı edilen ve mecliste % 20 yer verilerek rezil edilen Irakın 80 yıllık yönetici grubu olan Sünniler bu süreçte IŞİDi desteklemektedirler. Irak Müslüman limler Birliği ve Musul Nakşibendi ordusu da IŞİDi desteklemiştir. Hatta Saddamın kızı bile, IŞİDın Tikritte esir aldığı 4500 askeri görünce ilk kez güldüğünü söylemiştir.

Düzen ve otoritesi yıkılan devletlerin, gururu yıkılan ve tespih taneleri gibi imamesi sökülüp dağıtılan hakların yetim ve öksüz çocukları bu örgütlerin ana insan kaynağıdır. Geçmişin şanlı hakların çocuklarının önüne kim çıkıp güç ve iktidar vaat etse, zaten dünyası cehenneme dönmüş olan bu insanları cennet ve cihat vaadiyle kolaylıkla sevk-u idare edebilir. Hatta bu psikolojiyi Hitleri iktidara getiren Almanların psikolojisinden de görülebilir.

(Mevcut Durum) (Hedef)

1. Bugünkü IŞİDin üstü silah monteli pikapları ile Talibanın, pikapları aynıydı. Silahlar Amerikadan, paralar Arabistandan yönetim ve eğitim ise Pakistandan sağlanacaktı.

2. IŞİDe olan halk ve dış destek dikkate alındığında İngilizlerin sınırlarının yerine Irak ve Suriyeyi istediği gibi ayarlayan İsrail ve ABD odaklı sınırlar ortaya çıkmaktadır.

3. Akdeniz sınırında Nuseyri Devleti, Akdenize uzatılan Türkiye sınırında Kürdistan, IŞİD ve Bağdattan Basraya uzanan ilerde İrana bağlanacak bir Şii devlet. Neden olmasın ki, buralar Osmanlı zamanında tek parçadan cetvelle bölünmedi mi?

4. IŞİD Bağdatı ele geçirebilir. çünkü elinde Musul Barajı ve sınırsız insan kaynağı ve intikam hissi vardır. Musul Barajının patlatılması halinde 250 000 kişi ölebilir ve Bağdatta 5 metre su yükselebilir.

5. Bu sürecin Kürtlerin petrolunu satmasına, Barış süreci ve bayrak olayına denk gelmesi tesadüfi değildir.

6. 1000 kişi ve 4 tankla Türk konsolosluğunun basılması ikinci çuval olayıdır. Ve Türkiye Barış süreci ile Barzaniyle ilişkilerini sürdürerek silahlı çatışmadan uzak durmalıdır.

7. Taliban, IŞİD, Hizbullah, Boko Haram, Paralel Yapı, İhvan gibi yapılar her ne kadar haklı taleplerle doğsa da Batı tarafından çıkarlarına uygun olarak yönlendirilmektedir.