ÜÇ ÜLKE, ÜÇ DÖNEM VE DAVUTOĞLU’NUN İŞİD KARARI
Eklenme: 9/18/2014 12:00:00 AM

1970 ve 80lerin sonu İslam Dünyasının üç büyük ülkesi olan Türkiye, İran ve Pakistan için aynı sürecin yaşandığı bir dönem olmuştur. Sovyetlere karşı Yeşil Kuşağın bu üç ülkesi aynı tornadan çıkmış bir senaryoya maruz kalmışlardı. İlginç olan ise bu senaryonun hala oynanmak istediğidir.

Bu yazıda ABD Başkanı Obamanın son İŞİD planına karşı tarihsel bir yaklaşım ortaya konularak, Türkiyenin neden doğru politika sergilediği anlatılacaktır.

Üç Enteresan Dönem

1979 yılı İslam Dünyasının en mağrur halklarından olan ve 19.yyda Ruslar ile İngilizler arasında Afganistan üzerinde yaşanan Büyük Oyunun Great Gameın oynandığı yer olan Afganların bir yem olarak Ruslara sunulduğu, midesine oturtulduğu ve bundan sonraki felaketlerin başladığı tarih olmuştur.

Bu nedenle Büyük İskender, İngilizler ve Sovyetlerin çöküşünün de başladığı yer olan Afganistanın işgalinin bittiği tarih olan 1988 yılı da en az 1979 yılı kadar anlamlıdır.

Bu savaşın en az Afganistan kadar mağduru olan milyonlarca muhacire ev sahipliği yapan Pakistan da Afganistan gibi aynı kaderi yaşamış ve yine aynı tarihte iktidara gelen (1979), İslamcı Ziya-ül Hak aynı tarihte bir helikopter kazasıyla(?) hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Bu yıl aynı zamanda İran İslam Devriminin meydana geldiği, Batının kışkırttığı Irak ile savaşın başladığı yıldır. Milyonlarca Müslümanın öldüğü, trilyonlarca dolarların Batının kasalarına aktığı bu anlamsız savaşın beklenmeyen bitiş tarihi de ilginçtir ki yine 1988 yılıdır.

Bizim açımızdan ise 1979 yılının önemi ise, Erdoğanın azmi ve dirayeti sayesinde rütbeleri sökülerek er statüsüne indirilen, binlerce insan daha ölsün ki darbe şartları oluşsun diye bir yıl daha bekleyen ABDnin Our Boys larının darbe yapacağı son kanlı darbe tarihidir(12 Eylül 1980).

Yine bizim açımızdan 1988 yılı ise Ziya-ül Hakkın Türkiye versiyonu olan takunyalı, suikastın hemen sonrasında Allahın verdiği canı ondan başkası alamaz diyerek bir Gladio tetikçisine meydan okuyan dindar cumhurbaşkanı Turgut Özala suikast düzenlendiği yıldır.

Rahmetli Özal, tıpkı Menderesin Londra uçak kazasından(!) kurtulan tek kişi olması gibi bundan kurtulmuş, ancak Allah ona beş yıl sonra ikram edilen bir limonatayla şehitlik mertebesini verecekti.

Taliban ve Pakistan

1979-1988 yılları arasındaki on yıllık zaman dilimi, şimdi bir üst versiyonla aynen devam ettirilmektedir. 21.yüzyılın bu son Büyük Oyununda sahne ve siyaset gibi oyuncular da aynıdır. Biz oyunun sadece Türkiye-Pakistan kısmına bakacağız.

Pakistan dış istihbaratı (ISI), Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri ve ABD tarafından, Pakistandaki medreselerde kalan yetim ve öksüz Afgan çocuklardan kurulan Talibanın, varlık sebebi şuydu: Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki petrol ve doğalgaz, ABD Unocal petrol şirketi tarafından çıkarılıp Afganistan üzerinden Karaçi Limanından Dünyaya aktarılacaktı. Bunun için düzen ve otoriteye ihtiyaç vardı. Ancak bu yüzden kurulan Taliban tercihini, kendisine 2 milyon dolar rüşvet veren Unocal yerine Afganistanın tüm alt yapısını yapmayı vaat eden Arjantin Bridas firmasından yana yapınca Talibanın yıkım ve söküm zamanı başlamıştır. çünkü mağrur Afgan halkı kimseye minnet borcu hissetmemiştir.

1999 yılında Almanyada toplanan P5+1 toplantısında ABDli bir diplomat Pakistan Devlet Başkanını şöyle tehdit eder: Talibanı ikna edin yoksa sizi ve onları taş devrine dönecek kadar bombalarız. Ve 2001 yılından günümüze kadar da dediğini yapmaktadır. Ama Afganistan da zaten taş devri yaşandığı için İslam dünyasının tek nükleer gücü olan Pakistan yıkılmak istenmektedir.

İşte şu andaki Pakistan felaketinin geldiği boyutların başlangıç noktası burasıdır. Pakistanlı usta Gazeteci Ahmed Raşidin şu tespiti tüm konumuzu özetlemektedir: Pakistan Afganistanın efendisi olacaktı ama kurbanı oldu.

Davutoğlunun Hayır Kararı

Her şeyden önce şu noktayı vurgulamak lazım IŞİD, Taliban gibi bir Batı projesidir. İsrail öncülüğündeki Batı laboratuvarlarında üretilmiş ve yeni Sykes Picoları yapmak için başarıyla kullanılmaktadır. Örneğin, tıpkı Talibanın Afganistanın ikinci büyük şehri Kandaharı alması gibi Musulu tek kurşun atmadan alan İŞİD, buradaki modern Batı silahlarıyla donatılmıştır. Bu durumu Cem Uzanı iktidara getirmek için Uzanlar grubuna para aktaran (2 milyar dolar) Motorola grubuna benzetebilirsiniz. Oysa biz Uzanları, Motorolaya kazık atan müthiş Türk olarak biliyorduk.

Bu nedenlerle Obamanın IŞİD kararına destek vermeyen Davutoğlunu takdir etmek gerekir. Bizim burada savaşacağımız bir hayalet ve iki ucu pis bir düşmandır. Bu nedenle Davutoğlu, Batı yerine İran ve Pakistanı yanına alsa daha mantıklı olur. çünkü tarih göstermektedir ki onlarla aynı kadere sahibiz.

Sonuç

ABDnin komünizmin yayılmasına karşı kurduğunu iddia ettiği Yeşil kuşağın aynı zamanda İslam Dünyasını, Şii ve Sünni olarak da bölmek için kullandığı, Şii hilali olarak tanımlanan Lübnan, Suriye, Irak ve İrandan net olarak görülmektedir.

Bu süreçte iki nokta dikkati çekmektedir. Bin yıllık sünni ağırlıklı İslam Dünyasının zayıflatılması ve bu Şii kuşağı üzerinde, en büyük engel olan ve kafa görevinde olan Türkiyenin gövdesinden koparılması. Burada en büyük eksiklik Mursili Mısırdır.

Türkiyenin tam bu süreçte kuvvetli liderlere ve siyasi birliğe sahip olması, başta Kürt sorunun çözüm süreci olmak üzere ittihatçı devlet zihniyetinden kurtulması, Türkiyeyi zencilerin yüz karalarının peşine takılmaktan kurtarmaktadır. Bu nedenlerle Davutoğlu doğru yoldadır.

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU
Dicle Üniversitesi Siyasal Araştırmalar Merkezi Müdürü (DÜSİAMER)
hseyhanlioglu@gmail.com