“BU İMAN BEŞ ON SERSEMİN İLHÂDINA KURBAN EDİLEMEZ!?”
Eklenme: 3/13/2019 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar

Bilindiği gibi birkaç günden beridir ülkemiz milletiyle, devletiyle, hükümetiyle, bir konuya endekslendi.

O da; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü..!

Tabiatıyla normal kadın haklarıyla ilgili veya kadının toplumdaki yerinin ne kadar ehemmiyetli olduğuna dair bir gün olarak anılmadı

Bilakis tam tersine kadını küçümseyen, kadını hakir ve hor gösterme, insanların gözünden düşürme, platforma dönüştürülen bir Dünya Kadınlar Günü olarak, arz-ı endam etti..

Ki tabiri caizse suçüstü olundu

Gerek taşınan pankartlar..

Gerek atılan sloganlar..

Gerekse de, Ezanı ıslıklayan aşağılık, hareket!

Hepsi, bilaistisna pervasızlığın, şuursuzluğun, hadsizliğin dik alası!...

Elbette ki bu da Türkiyenin ve inanan milletimizin bir maks kaderi mi diyelim?

Ne denilirse denilsin..

Yaşanan çirkefliği, Türkiye insanı kabul etmedi, yutmadı..

Sineye de çekmedi...

Ve siyasilerin sloganlarına da inanmadı.

Halk, bizatihi bu işin takipçisi oldu.

Hala da olmaktadır ve olmaya da devam edecektir.

Böyle yağma yok...

Milletin kutsal değerlerine Vur kaç örneğiyle yola çıkan saldırganlar suçüstü yakalandılar

Ezan-ı Muhammediyi hedefleyerek, hor görme, koro halinde ıslık çalma edepsizliği, sözde Dünya Kadınlar Gününde boğazlarında kaldı.

Millet direndi, teyakkuza geçti.

Ülkenin her köşesinde protestolar ve uyarı mahiyetinde açıklamalar yapıldı.

Bu olaydan 4 gün sonra yani dün, İstiklal marşımızın banisi merhum Mehmet Akif Ersoyu anma günüydü

Aynı zamanda; 12 Mart İstiklal Marşının kabulünün yıl dönümüydü

Şimdi bu anma gününde, özellikle Diyarbakırımızda uygulanan anma şekli, bize göre hiç de, İstiklal Marşına ve Milli Şairimiz Ersoyun manev-i şahsiyetine uygun düşmedi...

Anma şekli, baştan sona Mehmet Akif Ersoyun misyonuna, aksiyonuna, hal ve hareketine hiç de uygun gerçekleşmedi?..

Yani İstiklal Marşının mana değerinin tam tersine bir anma etkinliği tertiplendi..

Zira İstiklal Marşının kabulü 98 yıl önce yani 12 Mart 1921 tarihinde gerçekleşmişti.

Bu kutsal olay, elbette ki aziz milletimiz tarafından ümmet olma hasebiyle bunu kıyamete dek anacaktır ve anmalıdır.

Ama anarken, ehliyetli kişilerin eliyle, bilgileriyle, inançlarıyla anılmalıdır

Yüce İslam dinine mensup bir İslam limi olma gerçeğiyle, Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoay Kuranla, Hadisle, şiirle, edebiyatla anılmalıdır..

çağdışı, kendine medeniyet adını veren mimsiz bir medeniyetin hegemonyası altında, anılmamalıdır.

Diyarbakır Valiliğince Cahit Sıtkı Tarancı Kongre Merkezinde; anma etkinliği düzenlendi..

Ama hiçte, yakışır bir anma etkinliği değildi..

Siyaset ve bürokratik dille değil, Akifin ilmi kariyerine yakışır bir anlatımla anılmalıydı.

Üniversiteden, İlahiyattan, Müftülükten bir heyet tarafından açık oturum yapılarak Akifin şiirlerini, İstiklal Marşının mana değerini, edebiyatını, aksiyona çevrilmiş misyonunu, ilmi gerçeklere yakışır kültürel bir dille anlatılmalıydı!.

Sazla, değil, cazla değil.

Tamburla, çalgıyla değil.

Genç kadınların müzik korosuyla değil.

Gencecik hanımefendilerin el hareketleriyle saz eşliğinde anılma, bize göre tarihimize, kültürümüze, Akifin misyonuna aykırıdır.

Yakışmadı, yakışmaz da.

Büyük bir talihsizliktir..

Biz burada bu şekilde anmanın yanlış yapıldığı ve liyakatle yapılmadığı inancındayız.

Keşke İl Valimiz Sayın Hasan Basri Güzeloğlu bu yanlışlığa alet olmasaydı.

çünkü bilimsel ve kültürel olarak biliniyor ki Mehmet Akif Ersoyun kaleme aldığı Safahatın hemen hemen tüm beyitlerinin başında illa ki, besmele vardır..

İlla ki, bir ayet-i celile vardır.

Ve o ayet-i celilenin mana değerini şiire dökerek çok derin manaları taşıyan şiirleri kaleme almıştır

İşte anma, o şiirlerin tekrarları, Akifin kariyeri ve ilmi değerlerini anlatarak olmalıdır.

Ama ne var ki müesses nizam, yani mevcut sistem, rejim, bizim anlattıklarımız gibi değil, ancak Kemalist laikçi bir anlayışla canlandırılmak isteniyorsa da yerini dolduramıyor.

Onun için merhum Akif şöyle diyor;

Y Rb, bu uğursuz gecenin yok mu sabhı?

Mahşerde mi bçrelerin, yoksa felhı! diyerek başlayan şiirin başında yüce Kuran-ı Kerimin Araf suresinin 155. ayetinin bir bölümünü zikretmiştir.

Yani E tuhliku-n bi-m feala es sufehu min-n

İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helk mı edersin, Allahım...

Ve bu ayetin tefsiri mahiyetinde şöyle şiir yazmıştır.

Ki bu şiir bizim anlattıklarımızın adeta bir mana değerini içermektedir.

Y Rb, bu uğursuz gecenin yok mu sabhı?

Mahşerde mi bçrelerin, yoksa felhı!

Nr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!

Yandık! diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!

Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran man

Olsun mu beş on sersemin ilhdına kurban?

Enfs-ı habsiyle (habis nefislerle) beş on rh-i lemin (kötü ruhların),

Solsun mu o parlak yüzü Kurn-ı Hakmin?

Eyvh!

Beş on kfirin mnına kandık;

Bir uykuya daldık ki: Cehennemde uyandık!

Mdm ki, ey adl-i İlh yakacaktın...

Yaksaydın a melunları... Tuttun bizi yaktın!

Biz de burada diyoruz ki;

Ya Rab!

Bize hakkı hak olarak göster ve bizi ona tabi kıl.

Batılı da batıl olarak göster ve bizi ondan uzaklaştır.

İşimiz ve ilkemiz, bizi hakkı savunmayan, haksızlığa karşı susan dilsiz şeytanlardan eyleme.

En derin saygı ve sevgilerimle..