ARTIK YETER, BÖYLESİNE TABULAR YIKILSIN, HEM DE SIRAYLA! (II)
Eklenme: 7/14/2020 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız; ARTIK YETER, BÖYLESİNE TABULAR YIKILSIN, HEM DE SIRAYLA! ifadesi altında bugün de sizinle sohbetimize devam edeceğiz.

Zira çok önemli ve kapsamlı konular içermektedir?

Milletimiz artık derin gaflet uykusundan uyanmalıdır.

Sağına soluna, öne arkasına bakmalıdır.

Neydik, ne olduk, nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz?

Bu sorulara cevap aranması gerekir.

Türkiyede tabuların varlığı bize göre milletimizin yok edilme tehlikesidir.

Bir milleti ancak batıl, inançsız, meşruiyetsiz, geçersiz, istibdatların değişik yöntemleriyle; esaret altına alabilirsiniz?

İstibdat ve zulüm ise baskıcı yasaların altında gerçekleşir..

Bu da, toplumları, milletleri sindirir...

Toplumun kötülüklerin üzerine gitmemesi için, o kötülükleri ve zulmü dile getirmemesi için, onunla mücadele etmemesi için, yasaklayıcı baskıcı kanunlar ortaya konulur...

Ve böylece toplumun eli kolu bağlanır...

Nitekim cezalar o biçim.

Hem de rastgele cezalar.

Hiçbir kanuni dayanağı olmayan cezalar.

Bugünkü sohbetimizin konusu olmamakla beraber, burada kısaca ve özet olarak araya bir iki cümle ekleyerek, bu mevzu üzerine konuşmak istiyorum...

Örnek verirsek..

Doğu ve Güneydoğu Anadoluda, özellikle Diyarbakırımızda polise verilmiş görev ve salahiyetler çok geniş kapsamlı uygulanmaktadır..

Özellikle trafik terörü söz konusudur.

Trafik polisleri, istihdam yaratan iş çevrelerinin önlerini, gelişmelerini, çalışmalarını adeta önlemek için amansızca ceza kesmeye yönelik mücadele sergiliyor..

Ama nasıl bir mücadele!?

Elbette ki, polisler kendilerine verilen kanun ve salahiyet yasaları paralelinde görevlerini yerine getiriyorlar...

Buna diyecek bir şeyimiz yok..

Tabi ki, haklılar..

Ama iş çevreleriyle, nakliye yapan şoförlerle polisin yaptığı mücadele ve kesilen cezalar amansız ve acımasızca bir uygulama içermektedir...

Üst seviyedeki zevatlara soruluyor, iş dünyasını isyan ettiren acımasızca uygulamanın nedeni ne diye?

Verilen cevap...

Vallahi polisin nakliyecilerle vermiş olduğu mücadelenin sebebi; ağır tonajdan dolayı asfaltların bozulmaması içindir.

çok güzel.

İyi bir görüş.

Elbette ki katılıyoruz.

Amma velkin!

Bu görüşü ileri süren zevat, acaba karayollarına dökülen asfaltın kalitesini ve miktarını, kalınlığını ve dayanıklılığını biliyor mu?

Karayolları müteahhitleri bu işi yaparken, kontrol ediliyor mu?

Yoksa şeklen mi?

Kağıt üzerinde, asfalt inşaatının bitişinden sonra yapılan geçici kabulün evrakları üzerinden mi kontrol ediliyor?

Yoksa didik didik dökülen asfaltın kalitesine göre mi?

Bizim tespitlerimize göre; yeni dökülen asfaltların ekseriyeti henüz aradan iki ay geçmeden bırakın yüksek tonajlı araçları, taksilerin, minibüslerin, pikapların da üzerinden geçmesiyle eskisinden beter hale geliyor...

Asfalt kendiliğinden dağılıyor ve çukurlar haline geliyor?..

Bir asfaltın ömrü iki aylık mı, altı aylık mı veya bir sene mi?

Oysaki devletin vermiş olduğu asfalt bedeli o kadar pahalı ki sanki Londra asfaltıymış gibi para ödüyor.

Ama heyhat!

Dökülen asfaltların kalitesi birçok yönüyle çok düşük diyebiliriz.

Acaba yetkili zevatlar bunu görmüyorlar mı?..

Görmüyorlar ki, hep aynı durum yaşanıyor..

Gördükleri, iş yapan, istihdam gerçekleştiren, devletine vergisini veren, iş çevreleridir...

Onlarla mücadele ediliyor..

Hele hele bir araca kesilen 15 bin ile 18 bin Türk Lirası; tonaj cezasına gel de tepki verme!..

Yarısı asgari ücretle çalışan şoförden, diğer yarısı da işverenden alınıyor.

Bu konuyu şimdilik burada noktalayalım.

Sadede geçelim.

* * *

Sevgili okurlar.

Tabular; bir toplumun, bir ülkenin, bir devletin içine kökleşerek yerleştirildiği zaman, o memleketin ilerlemesi, kalkınması, izzetli ve şerefli bir ülke haline gelmesi mümkün değildir?

Bunun tarihi gerçeğini de yaşadık.

Yüz yıldan beri, hatta iki yüz yıldan beri yaşıyoruz.

Tanzimat Fermanından günümüze dek.

Hele hele 1908de kurulan Meşrutiyet-i Meşrua uğruna, bugünkü deyimle kökleşmiş, meşruiyet kazanmış bir demokrasi uğruna verilen batıl bir mücadele?.

Niye batıl?

Zira Avrupanın, batı mihraklarının direktif ve talimatlarıyla gerçekleştirildi.

Osmanlı saltanatı havaya uçuruldu, toz oldu gitti.

Yerine kurulan İttihat Terakki Cemiyetinin cihanşümul bir devleti dört yıl içerisinde tarumar edildi.

Nitekim I. Dünya Savaşı, bunun bariz delili ve kanıtlayıcısıdır.

Ama öyle bir hal aldı ki.

Bu hal oldukça tabulaştı, devletin bünyesine yerleşti ve cumhuriyetin kuruluşuna kadar devam etti.

Sonuç itibariyle kurulan bir cumhuriyet ve o cumhuriyetin kuruluşundan bir gün sonra hilafetin ilgasıyla tabulaşan yeni yasalar.. Ne bu yasalar, ne de kanunların hiçbirisi milli değildi...

Milli olmamakla beraber, adil de değildi.

Ve her şeyden evvel, Serbest Halk Fırkası, kısa süre sonra isim değiştirdi, Cumhuriyet Halk Partisi oldu.

CHPnin ve Cumhuriyetin kurucuları tarafından Türkiyedeki gizli mason localar kapatıldı.

Dış mihraklar ve derin mason odaklar tarafından Türkiye sorgulandı..

Verilen cevap aynen şöyle idi.

Biz, her ne kadar locaları kapattıysak da ancak yerine CHPyi kurduk.

CHPnin kuruluşuyla artık masonların gizli çalışmasına gerek kalmıyor, açıkça çalışıyor denildi.

İşte o kirli tabu, hala da bu milletin üzerinde kbus gibi çökmüştür!.

Ve ülke, bu tabunun baskıcı istibdat dayatmasıyla yaşamaktadır.

İşte 10 Temmuzda Ayasofyanın açılması tüm dünyaya ders-i ibret oldu.

çünkü Ayasofyanın müzeye çevrilmesi, İstanbulun fethinin ortadan kaldırılması ve İstanbulun batının küfür sistemleriyle var olması demekti.

Ama Allaha şükürler olsun ki devletin başında büyük bir insan olarak bulunan Recep Tayyip Erdoğan tarafından Ayasofyanın Cami olarak açılması, İstanbulun yeniden fethi demektir.

Erdoğanın da ikinci bir Fatih olması demektir.

Kamuoyunun düşüncesinde, anlayışında bu kökleşerek yerleşti.

Hem de çok kısa bir süreç içerisinde..

Başta söylediğimiz gibi, elbette ki batıl, yanlış, milli olmayan, keyfiyete, zorbalığa ve zulme dayalı tabuların yıkılıp ortadan kaldırılması çok önemlidir.

Örneğin; Ayasofyanın açılışı

En derin saygı ve sevgilerimle.