BASİRET KAPALI MI? GÖZ GÖRE GÖRE YİNE BİR YERLERE Mİ SÜRÜKLENİYOR TÜRKİYE? (II)
Eklenme: 7/17/2019 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar!

Zaman zaman Türkiyenin başını çektiği darbeler zincirinin sonu bitecek mi acaba?

Bize göre hayır..!

Hükümet, iktidar, Erdoğan mutlaka gözle görmesi gerektiği gibi, kalp basiretiyle de olaylara bakması lazım...

Ki gerçekleri , saf ve parlak şekilde yakalayabilsin...

Aksi takdirde ansızın yeni felaketlerle yüz yüze gelinebilir..

Düşman pusuda...

Türkiyeyi yakından takip ediyor

Zira Görünen köy kılavuz istemez...

Bu perspektifte yola çıkarsak yakın geçmişimizden almamız gereken ders-i ibretlikler var...

Bir medya grubu olarak her ne kadar bunları yazıyorsak da öyle inanıyoruz ki Cumhurbaşkanımızın yüksek feraset dehası ile bunları bizden çok daha iyi biliyor...

Bizden daha iyi olayları, görüp irdeliyordur...

Bizimkisi, dost hatırlatması...

Diyoruz ki, eskiden olduğu gibi, günümüzde de aynı devletin kılcal damarlarına kadar sızdırılmış kirli kan sahibi olanlar var..

15 Temmuzda olduğu gibi bazı hıyanet ve habaset unsurları diş bileyip, fırsat kollamanın içerisinde olduğunu unutmamamız lazım...

FETÖ deyip duran Türkiye ve hepimiz, şunu iyi bilmeliyiz...

Yaşanan ve yaşatılanların ışığında; görmemiz gereken FETÖnün gerçek kimliğidir...

Yanı, arka yüzüdür?

Hani kaynaktan güç alıyor..

Kim sahipleniyor..

Finansmanı kim?

Lojistik destek veren kim ve hangi ülkeler?..

Ülke ve millet üzerinde emel beslemesindeki, düşünce kimin?

Nasıl hareket ediyor..

En çok hangi argümanları kullanıyor...

Millet olarak, devlet olarak, siyasal iktidar olarak bunu, gece gündüz; sorgulayıp kontrol altına almamız lazım.

FETÖ denilen güç, 40-50 yıllık bir maziye sahip...

Bir Hoca Efendi unvanıyla sahaya çıktı...

FETÖ gerçekten devleti de, milleti de, din bezirganlığı adı altında çok büyük mesafe kat ederek ağına aldı...

Bu mesafeyi de yine İslamın ter-u taze ruhunu kullanarak, onun gölgesinde yürümek istedi...

Ama, Allaha şükür olsun ki, bunu başaramadı

Allah fırsat vermedi...

Maskesi düştü...

Suç üstü yakalandı.

28 Şubat, 17-25 Aralık ve Taksim Gezi olayları müştereken ve müteselsilen sol eğilimli partilerle gizliden gizliye işbirliği yaptı..

Ve bu işbirliğine rağmen, emelleri kursaklarında kaldı..

Başaramadılar...

Sonra, şerefli Türk Silahlı Kuvvetler bünyesinde bulunan gizli BçGlilerle açıkça dost oldu ve onu bu badireye rahatlıkla sürükleyebildiler.

Bu söylediklerimiz gün gelecek inşallah altın harflerle tarih sayfalarına geçecektir diye düşünüyoruz...

Zira Ramazan aylarında Hristiyan kilise mensuplarıyla Yahudi Havra mensuplarını bir araya getirip iftar sofrasına oturtturan zihniyetin sözcüsü gibiydi...

çünkü, FETÖnün asıl görev ve misyonu, İslama hasımlıktı...

çünkü, bu hal ve hareket, İslam anlayışına aykırıydı..

Ama ne yapacaksın

Biz bunları burada söylemek zorundayız.

Önemli olan, devlet erkanının bunları keşfetmesi!...

Zira görünen odur ki bu iş tek başına FETÖnün yaptığı bir iş değildir..

Bunların işbirliği içerisinde olduğu, içimizdeki münafık tinetli İttihat ve Terakki Cemiyetinin uzantısı olan darbeci generaller var...

Diğer tarafta Siyonist münafıklar var...

Bunlarla irtibatlı olarak İngilizlerin gammazlığı var..

ABD zaten ortada

İsrail pusuda.

Bunların hepsi AK Partinin iktidardan alınması, Erdoğanın varlığının ortadan kaldırılması için, hazırlanan projenin birer figüranlarıdır...

çünkü bir dizi projelerdir..

Tarihten anladığımız kadarıyla, Devlet-i Aliye Osmanlıyı yıkan Selanik dönmeleri ile yerli Yahudilerin kurdukları ittihat terakki cemiyeti, herşeyi anlatmaya yeter de artar.

Dün olduğu gibi günümüzde de, içimizde var olan nice Emanuel Karasuların varlığı inkar edilemez...

Turancılığa dayalı kavmiyetçilik anlayışına sahip çıkan Mohis Cohenler, Emanuel Karasular ve ittihatçı üç paşa tarafından bu tezgahın gerçekleştirilmiş olması, kimse tarafından inkar edilemez.

Bu tarihi bir gerçek (!) memleketimizde daha ne zamana kadar devam edecektir.

Ülke bütünlüğünün, milli birlik ve beraberliğinin, milletin, toplumun ekonomiksel hareketinin altını üstüne getirip, çıkarcı, rantiyeci, vurguncu hırsızlar tarih boyu ülke ve toplumun var olma halini hep tehlikeye düşürmeye devam mı edeceklerdir?

Bir yerde dur demek gerekmez mi?

Artık yeter denilmeli..

Bu itibarla toplum olarak, hem de inanan bir toplum olarak bir araya gelip bizim tek akıl ve şuur kaynağımız olan Kuran-ı Kerimin etrafında, çember oluşturmalıyız...

Efendimiz (S.A.V.)in şaşmaz yolunu rehber edinmeliyiz...

Kültürümüz bin yıllık aba ecdadın tarihine dayalı olmalıdır.

Yoksa rastgele nice kimliksiz hamiyetfroşların memleketi ele geçirme gayretleri, söz konusu olur...

Milli irade hiçe sayılır...

Ülke yağmacıların eline geçmesi kaçınılmaz olur...

Ki vücut bulursa, ülke ve millet bir daha kendini toparlayamaz.

Oldukça toplumsal bir çürümüşlük etrafımızı sarar..

Sinsice, tüm değerlerimizi kemirerek bizleri yok etme tehlikesiyle, baş başa bırakırlar...

Bu itibarla Mehmet Akif Ersoyun şu sözlerine kulak vermemiz gerekir...

Doğrudan doğruya Kurandan alır ilhamı

Asrın idrakine anlatmalıyız İslamı.

Bakınız sevgili can dostlar!

Gün geçmiyor ki Kuzey Iraktan, Suriyeden, Hakkariden, Vandan, Tunceliden kahraman Mehmetçiklerimizin, yani şehitlerin cenazeleri gelmesin.

Evet!

Bunun tamamıyla sebebi mucibesi Kuransız, kitapsız, inançsız bir anlayışın, coğrafyamızda hızla yayılmasıdır...

Zira ülke tarih boyunca seküler anlayışla yola çıkmıştır...

Gençliği imansız ve Kuransız bir nesil olarak yetişmeleri bize göre rastgele ve tesadüfi değildir...

Karanlık ve sinsi tezgahlanan oyunun birer parçasıdır...

İşte bu oyun kocaman bir Osmanlıyı yıktı...

Şuan yaşanan ve yaşatılanlar da, bu oyunun tezgahıdır ve uzantısıdır.

Bu itibarla Kurana sarılmak, hem de sımsıkı sarılmak gerekir...

Büyük bir iman ittifakıyla el ele vermeliyiz...

Türk, Kürt, Arap, Acem demeden göklerde dalgalanan şanlı hilalin varlığını idame ettirmek, göklere seslenen Ezan-ı Muhammedinin nidalarını susturmamak için Kuranın rehberliğinde yürümeliyiz...

Kuran-ı Kerimi yalnız okuyup mezarlarda ölülere teslim etmek değil, mana değerini muhafaza edip içimize hakim kılmamız gerekir...

Yoksa, dün olduğu gibi bugün de, Bolşevizm ve diğer küfrün çeşitleri Kuransız ve milliyetsiz bir toplum olarak, içimize sızmaya devam ederler...

Yani bizi, bizden etmeye daha büyük bir iştahla, çaba gösterirler...

İşte bu tablo, karşı karşıya kaldığımız hadiseler bizleri; derinden derine yarınlar için, endişeli kılıyor...

En derin saygı ve sevgilerimizle