BİR HUKUK DEVLETİNDE “HUKUKUN” KORUNMASI GEREKİR!? (III)
Eklenme: 5/2/2018 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Üç gündür yazımıza başlık olarak kullandığımız ifade

Yani BİR HUKUK DEVLETİNDE HUKUKUN KORUNMASI GEREKİR ibaresi, çok kapsamlıdır.

Toplumun her kesiminin temel hak ve özgürlüğüne yönelik bir tanımdır

Kapsamlıdır

Özellikle, hak, hukuk, adalet ve özgürlük denince; değer ölçeği daha bir yüksek olur..

Toplumun inancına, din mefkresine, fikir, düşünce, konuşma ve yazma özgürlüğüne, anlatım özgürlüğüne yönelik bir ifade olduğu gibi, toplumsal günlük hayat akışlarının tümünü de, ilgilendiriyor ve kapsamına alıyor.

Ticaret olsun, sanayi olsun.

Yani ekonomiye yönelik, teknolojiye yönelik ve her alandaki gerçekçiliğe dayanan tüm temel hak ve özgürlükler olsun; hepsini kapsayan bir ifadedir.

Bu ifade; bizim inancımıza dayalı yüksek fıkıh ulemalarının dayanışma noktasında olan şuranın yani, danışma merkezlerinin hukuk olarak kullandıkları ifadenin de ta kendisidir.

Şura-yı Ümmet denilen, ümmetin istişare merkezlerinden veya ümmetin genel olarak tarih boyunca inanıp dayandığı tüm İslami değerleri koruma altına alma şekline de hukuk denir..

Onun içinde; O hukukun korunması gerekir.

Tabi ki hukukun korunması da yine devletin temel felsefesine dayanan hukukun üstünlüğüyle mümkün olabilir..

Ona dayanmalıdır..

Her şeyi hukukun üstünlüğü prensibine göre, belirlemelidir...

Hukuk ifadesi ile mana değeri itibariyle hakkın ve hakkaniyetin tekerrürüdür, tespitidir ve kutsallaştırılma şeklidir.

Buna dokunulmaz.

Ve bu ifadeyle de oynanmaz.

Herkes bu ifadeyi kendi tarafına çekip de bir mana verip de İslam hakikatlerini kötülemeye veya İslamın ana inanç ve felsefesine dayalı örf, adet, gelenek ve göreneklerinin yaşanmasına, engel olursa..

İslamın yıllardan beri kullanıp düşündükleri ve uyguladıkları din kurallarına hurafe denilirse

Bize göre; bir edepsizliktir, terbiyesizliktir, ukalalıktır...

En önemlisi de; İslam düşmanlığıdır..

Ve aynı zamanda dinin hukuka dayalı temel hak ve özgürlüğüne saldırmaktır ve kandırmaktır.

Bize göre buna da hukuksuzluğun dik alası denir.

Fazla başınızı ağrıtmayalım.

* * *

Bilindiği üzre

Bir önceki akşam mübarek üç ayların ikinci ayının 15. gecesini milletçe yaşadık.

Ümmetçe o geceyi ihya etmek istedik.

Ve o gecenin ihyası duayla, tazarryla, Rabbimize karşı yalvararak, yakararak, günahların affının dileğine yönelik, ibadetlerimizi yerine getirdik..

Berat Kandili dahil olmak üzere İslam dünyasının en ücra köşesine kadar; mübarek aylar idrak edilmekte..

Manevi ve maddi değerleriyle; günlerini ihya etmektedir..

İçinde bulunan ibadetleri inanarak uygulamaya kutsallık verilmiştir

Ki mübarek olmuştur.

Bu üç aylardaki önemli bazı gecelerin yaşanmasına ve ihya edilmesine de Kandil denilir.

Nitekim Duhan suresinin 2. ve 3. ayetleri olsun ve Leyle-i Kadire yönelik Kadir suresi olsun

Bu üç aylardan birinci ay olan Recep Ayının ilk Cuma gecesine rastlayan geceye Regaip Kandili denir.

27. Gecesine de Miraç Kandili denir.

Şaban ayının 15. gecesine de Berat Kandili denir.

Ramazan ayının 27. gecesine ise Kadir Gecesi denir.

İslam inancı olarak ve keza Zilhicce ayının ilk 10 gecesine de Leyal-i Aşr (Kutsal 10 Gece) denilir.

Tüm bunlar İslamın ve Müslümanların itikat itibariyle inanıp, bu tür gecelerdeki uyguladıkları ibadet şeklini kutsamıştır.

Ve birçoğu Kuran ve Hadis-i Şerifle sabittir.

Kuranda olmayanlar da Resulullah (S.A.V)in uygulamasıdır.

Bunlara inanmayarak bazı nevzuhur sözüm ona din adamları veya nevzuhur ilahiyatçılar, çıkıp bu gecelerdeki yapılan ibadetlere Hurafe demeleri, bize göre İslama inanmayan kişilerdir

İslamın kılık kıyafeti altında din adamı olarak geçinen veyahut dinin temsilcisi olarak kendini lanse etmeye çalışan bazı resmi sıfatların bu şekilde inandıklarını ve buna kandil gecesi denmez demeleri, bize göre büyük bir iftiradır, bühtandır.

Buna itikat edip de anlatmaya çalışan kimlikler kim olursa olsun, onlar asıl hurafelerdir ve İslamın başına beladır.

Bunlar hiçbir zaman İslamiyeti temsil edemezler.

Zira bu tür gecelerde veyahut sabahın şafak söküğünde camilere taşınıp namazdan evvel Tevhit getirerek La ilahe illallah zikrine hurafe demeleri ve bu şekilde düşünmeleri onların birer hurafe olduklarının dik alasıdır

Kendileri hurafecidir.

Fiilen de hurafenin ta kendileridir.

Zira ne kadar ilim kisvesini üzerlerinde taşırlarsa taşısınlar, hiçbir zaman lim olamazlar.

Ve din işlerini de temsil edemezler.

Zira bu tür gecelerdeki dayanışma noktası Müslümanların bir araya gelip huzur-u ilahide omuz omuza vermektir, birbiriyle pekiştirmektir, saygı ve sevgi göstermektir.

Yoksa başka bir şey değil.

Ancak bunun tam tersini, çağdaşlaşma, güncelleşme adı altında İslamiyeti başka şekilde yorumlayıp başka uygulamalar yapılırsa da bu hem hurafeliktir, hem ukalalıktır, hem de edepsizliktir.

***

Bakınız, sevgili dostlar.

Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali Erbaş Beyefendi bazı konuşmalarında adeta İslamı küçümseyerek kullandığı ifadeler çok tehlikeli olduğu kadar, oldukça da zarar vericidir

Nitekim iki gün önce basın karşısına çıkıp ona soru soran bazı basın mensupları karşısında soruların altından kalkamayıp, kurtuluşu susmakta bulmuş.

Veyahut haddini aşarak Bunlar hurafedir, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ilk annesinin karnına düşerken, o gecelere dahi kandil demişler.

Böyle bir şey yok hurafedir.

Nerdeyse İslam dininin tamamı hurafeleştirmek isteniyor gibi göstermelik bir şeylerdir diyor.

Oysaki Diyanet İşleri Başkanının bu sözleri çok tehlikelidir.

Allah korusun!..

Maazallah!

İnsanı dinden çıkarır...

Zira Efendimiz (S.A.V)in yüce şahsiyetine inanarak, o inanç paralelinde bir şeyler söylemek veyahut yaşamak istemek, inanç düşüncesinin temel özgürlüğüdür.

Bunlara hurafe demek, ahlaksızlığın dibe vurması demektir.

* * *

Bakınız, iki gece önce Diyarbakırımızda Kayapınar Belediyesince Cigerxwin Kültür Merkezi adlı meknda bu geceyi ihya etmek üzere düzenlenen, tasavvufi müzik eşliğinde icra edilen kandil kutlaması, İslamın hiçbir yerinde yoktur.

İşte bu hurafedir

Ve İslam dışıdır

Ama her nedense Diyanet İşleri Başkanımız bunlara hurafe demiyor.

Nitekim Dicle Üniversitesi Korosu tarafından yapılan bu kutlama biçimi hiç tartışmasız İslama terstir.

Zira erkekli-kadınlı iç içe ve kadınların lüks ve cazibeli giyimleri ile baş açık olarak ilahi ve tevhit söylemeleri, İslamın hiçbir yerine sığdırılamaz.

Sormak lazım, Diyanet İşleri Başkanımız bu etkinliğe hurafe der mi?

Hele hele aynı gece İstanbul İl Müftülüğünce Diyarbakırda tertiplenen berat kandili etkinliği.

Mevlid-i Şerif ve Kuran-ı Kerim tilaveti..

Etkinlik Diyarbakır Ulu Camiinde organize edildi

Ancak ne var ki hayatı kirli şaibelerle dolu, sözde Ulu Camiinin başimamı olarak bilinen bir kişiye orada mevlit okutulması, aşr-ı şeriflerin okutulması

Hatta namaz kıldırılması..

Yani o gecenin ihyasının o insana yaptırılmasının bize göre İslamda yeri olmamakla beraber, İslama bir hakarettir.

Bir-iki sene içerisinde iki defa teftiş geçiren, hakkında görevden uzaklaştırmak için Diyanet tarafından gönderilen müfettişler bu insana bir şey yapamamışlardır.

Bize göre bu insan sağlam bir kişi olmamakla beraber, Diyanet İşlerinin bunca zaman bunu koruması ve böyle önemli ve kritik gecelerde halka karşı görevlendirmeleri yanlıştır.

Dinle alay etmektir.

Ve abesle iştigaldir demekten başka bir şey diyemeyiz.

Diyanet İşleri Başkanlığı bunu neden göremiyor?

En derin saygı ve sevgilerimle.