BİR TOPLUMUN BAŞINA NE GELDİĞİNİ BİLEMEMESİ BÜYÜK FELAKET!?
Eklenme: 4/28/2020 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız BİR TOPLUMUN BAŞINA NE GELDİĞİNİ BİLEMEMESİ BÜYÜK FELAKET ifadesi, gerçekten çok önem taşıyan anlamlı bir ifadedir.

Zira ülkemizin böylesine kirlenmişliği

Hele hele Adalet adına, hukuk adına yola çıkıp sözde savunma erki durumunda olan kirlenmiş baykuş bir güruh tarafından İslamiyete serbestçe hücum edilmesi ve milletin de bir türlü uyanmamış bir hal alması; büyük bir felakettir..

Evet, bilindiği üzere bir hafta önce TBMMnin yüzyıl önceki açılışının yüzüncü yıl dönümünü kutlamıştık.

Hem de çok anlamlı olarak.. İlk meclisin kuruluşuyla beraber Meclis-i Mebusan İstanbuldan Ankaraya taşınmıştı.

İttihat Terakki Cemiyetinin kullandığı bina seçilmişti ve Meclis oraya taşındı..

çok büyük manayla açılan bu Meclis-i Mebusan Kuranla, Buhari-i Şerif okunarak, açıldığını ifade etmiştik..

Bunun anlamı; Osmanlıdan kalan miras devam ediyor demekti.

Bin yıllık İslam kültürüyle donanmış bir milletin, kıyamete dek o donanım içerisinde devam edeceğinin bir ifadesiydi.

Ama ne var ki 1922de saltanatın kaldırılması, 1924te hilafetin ilgası ve 1928de Anayasanın ikinci maddesindeki devletin dini, din-i İslmdır maddesinin kaldırılması demek, kurulan devletin meğer İslamla alakası yokmuş.

Milli irade ile uzaktan yakından ilgisi kalmamış bir anlayış ile kurulan yeni bir cumhuriyet, yeni bir yönetim şekliydi.

Ama hiçbir tarafı milli değildi.

Tamamıyla İngiliz baş mürahhası Lord Curzonun maddeler halindeki direktif ve talimatları içerisinde kurulmuş bir cumhuriyetti.

Zira sistem olarak kurulmuş bu cumhuriyetin hedeflediği milletin iradesi, bin yıllık kültürü, tarihi ve dini idi.

Hatta Tevhid-i Tedrisat adı altında kurulan yeni bir maarif sistemi, tümüyle İslamdan uzaklaştırılmış bir eğitim şekliyle başlatıldı.

Yüz yıllık bir zaman dilimi içerisinde bu eğitimle eğitilmiş bir potansiyelin, bugün İslama açık ve net olarak saldırması o günlerin ve o anayasanın mahsulüdür.

Ama tüm bunlara rağmen, yine yazılan yazılır, çizilen çizilir.

Millet artık uyanmalıdır.

Ne yazık ki kendiliğinden olup bitenler içerisinde uyanmayan bir toplum, derin gaflet uykusuna giren bir toplum, zorba bir kesim onu çok rahat da uyandırır, ama iş işten geçmiş olur.

* * *

Onun için Bediüzzaman Hazretleri diyor ki;

Ey lem-i İslm! Uyan, Kurna sarıl, İslmiyete madd ve mnev bütün varlığınla müteveccih ol! Ve Ey Kurna bin yıllık tarihinin şehadetiyle hdim olan ve İslmiyet nurunun zemin yüzünde nşiri bulunan yüksek ecdadın evldı!

Kurna yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mucize-i mnevsi olan Nur Risalelerini mütala etmeye çalış. Lisanın, Kurnın yetlerini leme duyururken, hal ve etvar ve ahlkın da onun mnsını neşretsin; lisan-ı hlinle de Kurnı oku. O zaman sen, dünyanın efendisi, lemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun.

Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim! Beş yüz senedir yattığınız yeter! Artık Kuranın sabahında uyanınız.

Yoksa Kuran-ı Kerimin güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir. Kuranın mecrasından ayrılarak birleşmeyen su damlaları gibi toprağa düşmeyiniz. Yoksa toprak gibi sefahet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır.

Birleşen su damlaları gibi, Kuran-ı Kerimin saadet ve selamet mecrasında ittihad ederek, sefahet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana ab-ı hayat olan, hakikat-i İslamiye sularını akıtınız.

O hakikat-i İslamiye sularıyla bu topraklarda iman ziyası altında hakiki medeniyetin fen ve sanat çiçekleri açacak, bu vatan maddi ve manevi saadetler içinde gül ve gülistana dönecektir, inşaallah.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bediüzzaman Hazretleri, tam yüz yıl önce bugünkü Türkiyenin başına gelenleri iman dürbünüyle görmüş, keşfetmiş, o küfür illetine çok büyük bir teşhis koymuştur.

Ve o teşhise tedavi olarak da Kuran hakikatlerine sarılmayı ve milletçe uyanmayı da tavsiye etmiştir.

Ne yazık ki bir türlü milletçe uyanamadık, gaflet ve dalaletin derin uykusuna daldık.

İşte çağdaş medeniyet adı altında çağdaş rezalet, cehalet illeti etrafımızı sarmış, bizi ablukaya almış ve yağmaladıkça yağmalamaya devam ediyor..

Ama her şeyimizle

İnanın, her ne kadar vücudumuz, varlığımız, vatanımız şekli olarak görünüyorsa da fakat ne yazık ki ruhen çok büyük çürümüşlüklerle karşı karşıya bulunuyoruz..

Öylesine bir hal aldık ki artık İslam adına konuşabilecek hiçbir şeyimiz kalmadı.

Nitekim geçtiğimiz Cuma günü kocaman Diyanet İşleri Başkanının irad etmiş olduğu hutbede söyledikleri uyarıcı ifadelerden dolayı Ankara ve İzmir Baroları başta olmak üzere, Ankara İHD tarafından çok alçakça bir tavır takınıldı.

Adeta Diyanet İşleri Başkanını linç etmeye kalkıştılar.

Ali Erbaş Cuma günkü hutbe sırasında, zina ve eşcinselliğin İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti.

Yılda yüz binlerce insan gayrimeşru ve nikhsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.

Diyanet İşleri Başkanının Kurandan okumuş olduğu bu ifadelerin, sanki kendisinin sözleriymiş gibi gösterilmesiyle beraber, fitne unsurunu teşkil eden sözde hukukçu ve Avukat geçinen iğrenç bir kadro tarafından adeta linç edilmiş durumda.

İşte bakınız sevgili okurlar.

Bir ülke taşıyla, toprağıyla, insanıyla bir bütünlük arz ederken ister Doğulu olsun, ister Batılı olsun, ister Türk olsun, ister Kürt olsun, ister Laz olsun, çerkez olsun, siyah olsun, beyaz olsun, Arap olsun, Acem olsun

83 milyon bir bütünlük içerisinde yaşarken, hükmen adeta eşkıya türünü andıran bir güruh, bölünmez bütünün inancına, Kuranına nasıl da saldırıyor?

Ki bu milletin Selçuklu İmparatorunun Şam Eyaleti Valisi durumunda olan Nurettin-i Zenginin ve onun ordularının başkomutanı durumunda olan Selahaddin-i Eyyubinin torun ve ahfatlarından teşkil edilmiş bir millet olmasına rağmen

Ruhen çürümüş, sözüm ona okumuş, hukukun adına yola çıkmış ve sözde Adaleti temsil eden bir güruh Avukatlık unvanıyla yola çıkarak Diyanet İşleri Başkanını söylemiş olduğu sözlerden dolayı kınıyor ve hakkında soruşturma açılmasını istiyor.

İnanın, sevgili dostlar.

Bu tür bir hareket, rastgele bir hareket değildir.

Tümüyle bu milletin içine sızdırılmış dış mihraklar tarafından içten vurma anlayışıyla kiralanmış bu tür bürokrat, hukukçu veya Adalet mensubu

Her kim olursa olsun bunlar birer hıyanet erbapları, hıyanetliği teşkil eden alçakça bir oyundur, tezghtır ve bir Bolşevizmdir.

Bu tür Bolşeviklerin varlığının hala ülkemizde olması, hele hele 18 yıldan beri Türkiyeyi yöneten AK Parti döneminde böyle rahatça konuşmaları

Daha doğrusu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın zat-ı devletleri tarafından özellikle Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Erbaşın Diyanet teşkilatı başına getirilmesine rağmen, şahsiyetine ve taşıdığı ve temsil ettiği İslam dinine saldırılması büyük bir talihsizlik olarak telakki ediliyor.

Millet bunu kınıyor, lanetliyor.

Ondandır ki bu durumda bu yazıyı yazarken, hemen Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Bir tek gayem var başlıklı yazısını hatırladım.

O büyük Üstad Hazretleri 1945lerde Afyon Mahkemesinde Mahkeme huzurunda aynen şunları söylemiştir;

Birtek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslm memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, lem-i İslmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dvet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da korkarım ki Bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allahın birliğine hizmet edeyim.

Bakınız, Üstad Hazretleri neredeyse yüz sene evvel bugünkü Türkiyenin manzarasını görmüş ve dile getirmiştir.

Böylesine Bolşevik baykuşların bu memlekette ötmeleri, doğrusu memleket için bir züldür, millet için bir rezalettir, ihanettir ve hıyanettir.

Bu yazı serimiz devam edecek.

En derin saygı ve sevgilerimle.