DEPREM = DEHŞETLİ YER SARSINTILARI!!! (II)
Eklenme: 1/28/2020 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar!

Bilindiği üzere günceldeki durum malumunuzdur.

Geçen Cuma günü akşam saat 20.55te 6.8 şiddetinde Elazığda dehşet saçan büyük bir yer sarsıntısı oldu.

Bugünkü kullanılan dil olarak buna deprem diyoruz.

Aslında eskiden beri yer sarsıntısını tanımlama adına kullanıla gelinen kelime; zelzeledir.

Dün de dediğimiz gibi Zelzele = Yer sarsıntısı

Buna maddi deprem deniyor...

Bir de bunun yanı sıra toplumsal manevi depremlerin oluşması var ki, bize göre çok daha şiddetlidir...

Daha çok yıkıcıdır, daha çok tahribat üreticidir...

çünkü, toplumu yekvücut olarak ruhi bunalımlara sokuyor ve toplumsal çürümeye neden oluyor?..

Toplumun günlük hayat akışları içerisine sokulan maddi menfaat ve çıkar, hırsızlık, haram yeme, rüşvet, faiz, zina, fuhuş gibi insan şeref ve karakterine yakışmayan ahlak dışı oluşumların varlığı bize göre hükmen ve manen toplumsal bir sarsıntıdır...

Allah korusun bunlar yekvücut olarak toplumu inkarcılığa sürükler, mana itibarını toplumda bırakmaz.

Değerlerimizi yerle bir eden, gençliğimizi deizm gibi, ateizm gibi, sekülarizm, Kemalizm daha neleri sayarsak sayalım tüm bunlar milletimizin manevi değerlerini alt üst etmektedir....

Toplumu hızla be namaz kılan şiddetli, gözü dönmüş maddeperestlik ve haram yeme iştihasına bağımlı hale getirir..

Her geçen gün; iştahını kabartır...

İşte bunlar, toplum için birer yıkıcı, hem de çok büyük yıkıcı ve sarsıtıcı zelzelelerdir.

Aslında bu manevi sarsıntılar, depremler, maddi depremlere, yani büyük yer sarsıntılarına davetiye çıkaran kirli ve olumsuz unsurlardır..

Eğer ki, milletçe bunlarla mücadele edip toplumun bünyesinde oluşa gelen manevi tahribatı kökten söküp atarsak, maddi yer sarsıntılarını da bir ölçüde durdurabiliriz düşüncesindeyim.

Ki kati kanaatimiz de bu yöndedir.

Dün de size bir örnek getirmiştim.

Sohbetimizin son bölümlerinde 26 Aralık 1939 Büyük Erzincan depreminden söz etmiştim...

Nitekim o günden bugüne kadar nice nice depremler meydana geldi.. Ancak, milletçe mana itibariyle kendimizi teyakkuza ne yazık ki geçiremedik...

Her ne kadar maddi depremlerin yani büyük yer sarsıntılarının sık sık ülkemizde meydana gelmesiyle beraber sağ olsun devletimiz, iktidarımız, Bakanlarımız milli bütçemizi dirayetli olarak çok güzel bir şekilde kullanarak, başarılı bir mücadele ortaya koymuştur...

Yani, maddi yaraları sarabilmiştir..

Hele ki, son Elazığ depreminde iktidar partisi olan AK Partinin önemli bazı bakanlarının gün boyu çalışmaları, insanları çalıştırmaları gerçekten çok büyük ümit vericidir.

Bu mücadele, Devletin, milli iradeye karşı vermiş olduğu sadakat göstergesidir.

Bize göre bunlar da yetmez.

Mana itibariyle böyle maddi sarsıntıların önlenmesi için ve sık sık meydana gelmemesi için kesinlikle maneviyatımıza bağlanmamız lazım

Toplumumuzu yediden yetmişe kadar yüce Kuran ahlakı ile yetiştirmemiz lazım.

Kuran-ı Kerimin ter-u taze evrensel medeniyetine sarılmamız lazım.

Aksi takdirde dün de ifade etmeye çalıştığım gibi yerle gök arasındaki müesses nizam; azap gönderir...

Yerin göklerle bağlantılı olduğu, keza göklerin de küre-i arzla bağlantılı olduğu gerçeğine, bilimsel açıdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Bunu rastgele bir laf olsun diye söylemiyoruz.

Zaten yüce kitabımız Kuran bunları vurguluyor.

İsterseniz aklımıza yakınlık peyda etsin diye birkaç ayet-i kerimeleri, örnekler halinde, buradan sizinle paylaşalım.

Enam Suresinin 65inci ayetinin yüce meali..

Ki bundan sonra gelen Araf Suresinin 4 ve 5inci ayeti,,,

Enam Suresinin 65inci ayeti mealen şöyledir:

De ki, yalnız odur size üstünüzden, gökten veya ayaklarınızın altından, yani yerin dibinden bir azap göndermeye ya da sizi gruplar haline birbirinize düşürmeye ve kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya gücü yetendir...

Bak iyice anlasınlar diye mesajları nasıl her yönüyle açıklıyoruz.

Evet, 66ıncı ayet ise devamıyla mealen şöyle diyor:

O Kuran hak olduğu halde kavmin, yani toplumun onu yalanladı, onlara şöyle de: Ben sizin davranışınızdan sorumlu değilim...

Bu her iki ayetten anlaşılan budur ki manevi pusulasını kaybeden toplumlar istikametlerini koruyamadıkları zaman, kendilerini kazuratı beşeriye denilen iğrenç pisliklerden uzaklaştırmadıkları takdirde işte anılan ayette geçen hüküm her zaman geçerliliğini korur.

Nitekim bu ayetin yüce mealini teyit eden Araf Suresinin 4üncü ayeti de mealen şöyle diyor:

Biz, nice kentleri yaptıkları yüzünden yok ettik. Azabımız onları ya Lut kavminde olduğu gibi geceleyin ya da Şuayip kavmindeki gibi öğle uykuları sırasında yakalayıverdik.

Evet yüce kitabımız Kuran bunları açık ve net olarak bize bildirmektedir..

İşte bu ayetlerin muhtevasını, birer mesaj görüp, ona göre kendimizi dizayn etmemiz gerekmiyor mu?

Elbette ki gerekir

Bilimsel açıdan düşünülmesi gereken kavram şudur...

Toplumlar üç ana kuralla ayakta durur.

1- Bilimsellik, okuma, okutma, toplumsal ilmi gerçeklerle donatılma.

2- Bildikleri paralelinde amel etme, bilgiye, kabiliyete, ilme uyma şekli.

3- Allahın varlığına, birliğine inanmak, o paralelde kendimize çekidüzen vermek ve kainatın yüce kudretin saltanatı altında olduğunu hissetmek.

Bu manevi güce sahip olan toplumlar tez be tez hem maddi hem manevi zelzelelere maruz kalmaz, kendilerini korumuş olurlar..

Allah da onları koruma altına alır diye düşünüyoruz.

Dünkü sohbetimizin son bölümünde Erzincan depreminden bahsetmiştik.

Detayını bugüne bıraktığımızı ifade etmiştik..

Onu bugün sizinle Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin diliyle paylaşmak istiyorum..

Bediüzzaman Diyor ki:

Birinci Sual: Bu büyük zelzelenin yani Erzincan zelzelesinin maddi musibetinden daha elim manevi bir musibeti olarak devamından gelen korku ve meusiyet yani ümitsizlik ekseri halkın, ekseri memlekette gece istirahatini selp ederek yani elinden alınarak dehşetli bir azap vermesi nedendir?

Yine manevi cevap: Şöyle denildi ki Ramazan-ı Şerifin teravih vaktinde kemal-i neşe ve sürur ile sarhoşçasına gayet heveskarane şarkıları, türküleri ve bazen de yer yer kızların sesleriyle radyo ağzı ile bu mübarek merkezi İslamiyenin her köşesinde cazibedarane çekici bir şekilde işittirilmesi bu korkunç azap onu netice verdi...

Yani üstadın buradaki işareti başta sizinle paylaşmaya çalıştığımız Enam Suresinin 65 ve 66ıncı ayetlerinin bir nevi yorumudur...

En derin sevgi ve saygılarımla