DEVLETİMİZ HUKUK DEVLETİ Mİ, KANUN DEVLETİ Mİ, SİYASET DEVLETİ Mİ?! (III)
Eklenme: 5/9/2022 12:00:00 AM

Sevgili okurlar

Yazı serimizde, rotayı değiştirmiyoruz!.. Aynı minvalde, sohbetimiz devam ediyor..

Ki başlığımız da aynen yerini koruyor..

çünkü bünyesinde barındırdığı üç kavram, tarihsel öneme sahip olduğu gibi, toplumsal bütünlüğümüzün de can damarını teşkil ediyor

Hukuk..

Kanun..

Ve Siyaset..

Geçtiğimiz Cuma günü, detaylı ve kapsayıcı bir çok mevzuya değindik..

Pozitif ve negatif yönüyle; Türkiyenin geldiği merhaleyi ve toplumun yaşadığı kangrenleşmiş hadiseleri, dillendirdik..

Tabi ki Diyarbakırın da özeline inerek, kentte yaşanan illegal oluşum ve yapıların, nasıl da bu üç kavramın etkisinde cereyan ettiğine de dikkat çektik

Denir ya, hal-i alem nicedir?!

Ne yazık ki tablo hiç deacıcı bir görüntü vermediği gibi seyri de kaygı verici..

Sorunlar büyük

Toplum buhranlı bir yaşamın cenderesinde yürüyor

***

Şu bir gerçektir..

Devlet idaresinde; rejim hangi sisteme matuf olursa olsun..

Eğer ki konum itibariyle kendini kanunlara bağlı, riayet edici devlet olarak sınıflandırıp, tanımlıyorsa illa ki, hukuk ilkelerine bağlı olması gerekir..

Hukuk vaki değilse, kanun diye tanımlanan işleyiş, keyfiyet içerir..

Nitekim hukuk ilkeleri paralelinde kendini idame etmeyen Yasama erki, keyfemayeşa anlayışını üretmeye başlar..

Siyasi partiler..

Yani meclisteki yasama erki oy potansiyelini artırmak gayesiyle hukuk ilkelerini göz ardı ederek çıkardığı yasalar, toplumsal birliğe, eşitliğe, bütünlüğü hizmet etmez!

Ki hal-i hazırda, hukuka uygun olmayan nice yasalarımız var

İşte bu mevcudiyet, bu varlık, bizi hukuk devleti olmaktan, hatta hukukun paralelinde çıkarılan kanunlar devletini de aşıp, siyasi mihraklara paralel arz eden; idare yönetiminin kulvarına sokar

Ki yasalar, büsbütün hukuk dışı yasalar kimliğini alır?..

Hatta kanun dışı yasalar konumuna düşer

Her şey siyasetin politik macerasıyla işler hale gelir

Ki bugün yüz yıldan beri yaşamakta olan mevcut Türkiyemizin hal-i durumu bunu bariz şekilde ifade ediyor

çünkü sistematik olarak müesses nizamın hal-i pür melali bunu bize göstermektedir.

Ne yazık ki hala da Türkiyemiz tek parti şeflik ve dipçik döneminin zorbaca milletin üzerine Demoklesin Kılıcı gibi salladığı yasalar vardır

Hukuk dışı olup antidemokratik uygulamalar içermektedir

Toplumun üzerine bir hukuk devleti olmaktan ziyade polis devleti veya jandarma devleti olma hali kendini göstermiştir.

20 yıldan beri her ne kadar AK Parti döneminde böyle bir uygulamanın varlığı tümüyle görülmüyorsa da ama macera, uygulama ne yazık ki aynı rotada devam ediyor.

Zira her ne kadar muhafazakr iktidarlar gelip gidiyorsa da hala CHPnin, sosyalistlerin, emperyalistler adına kirli medyanın zehir akıtan kalemşorlarının varlıklarının mecrasında yol yürünmektedir

Uygulamada, dün onlar ne yazmışsa bugün o yaşanıyor gibi geliyor bize.

Bu itibarla 84 milyon insanımızın beklentileri, özellikle AK Parti döneminde, özellikle Devlet Başkanı durumunda olan muhterem Recep Tayyip Erdoğanın riyasetindeki uygulamalara rağmen bir türlü ülke barış, kardeşlik, toplumsal bir huzur ve mutluluk yakalayamıyor.

Yakalansa dahi deveden kulak bile değildir.

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Mevcut sistematik gelişmeler, söylediklerimizi ve yazdıklarımızı kesinlikle kanıtlamaktadır.

Görünen köy kılavuz istemez misaliyle her olayı yeniden açıklamaya ne zamanımız var, ne de köşemize sığdırabiliriz.

Ancak kıssadan hisse olarak siz değerli okurlarımızla paylaşmak istiyoruz.

Bize ve sizlere yani 84 milyon insanın tümüne düşen görev, gerçekleri görmek, yarar yerine zarar veren oluşumları el birliğiyle toplumun bünyesinden söküp atmak gerekir!.

Ki buna nehyün anil münker deniliyor.

Yani münkeratı (kötülüğü) yaratan tüm günlük hayat akışlarından sıyırıp, kurtulmak lazım

Devlet, milletin iradesiyle bunları yapmak zorundadır.

İktidarlara düşen temel görev de budur.

AK Partinin muhafazakr gidişatının, ne yazık ki birkaç yıldan beri liberal bir demokrasiye dönüştürülmüş olması, CHPnin ve sol medyanın değirmenine su taşımaktadır.

Bir sonraki yapılacak seçimlerin de onların lehine oluşması gibi bir çalışma şekli de görünmüyor değil

Onun için şimdiden devletin hukuk devleti olmasını gerektirecek yasaların da o paralelde uygunluk arz etmesi gerekiyor

Ancak o zaman, Hukuku ve Adaleti mevcut kirli siyasetin oyunlarından uzak tutmuş olacağız.

Cuma günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi

Bölgemizde, Diyarbakırımızda arazi mafyası, feodal yapının halkın üzerine korku imparatorluğu yaratması, bunların hepsi bir hukuk devletinin varlığına yakışmaz, yakışmadığı gibi de oldukça tehlike yaratıcıdır.

Bize göre İslam şeriatının müesses nizamları, sistemleri, yani toplumda yaşanmakta olan, yasaklanması gereken haram ve nesneler ne ise Kuran ve sünnet dışında kanunlaşarak gelişen ve emr-i maruf, nehy-i münkeri ortadan kaldıran yasalar, uygulamaların hiçbiri ama hiçbiri hukuksal olmadığı gibi antidemokratiktir

Oysaki devletin varlığı, toplumun mutluluğunun sağlanması içindir

Huzurunun temini için, olabilecek huzursuzlukları ortadan kaldıran caydırıcı müeyyidelerle sağlanması gerekir.

Nitekim, verilen cezaların İslamın getirdiği cezalara paralellik arz etmediği gibi caydırıcılığı da yoktur..

Tüm bu oluşan ve gelişen haller, yalnızca bugüne münhasır değildir.

Yüz, yüz elli yıldan beri devletimizin içine sızdırılan piyon, Selanik devşirmelerinin varlığı ve Ermeni çeteleriyle gizli masonik mahfellerin işbirliği, her şeyi açığa vurmaktadır..

Ki kocaman tarihi Osmanlı devletini yok edip, bugün Siyonist Yahudilerin, haçlı emperyalistlerin direktif ve talimatları paralelinde o gün çıkarılan yasaların icra edilmekte olduğunu da göz ardı edemeyiz

Bu da tüm halkı huzursuz ediyor.

* * *

Sevgili dostlar.

Bugünkü sohbetimizde Saff suresinin 8 ve 9. Ayetlerinin yüce meallerini sizinle paylaşmak istiyorum..

Merhum şehit Seyyid Kutbun yorumladığı bu her iki ayetin önemli satırbaşları şöyle

8- Onlar ağızlarıyla Allahın nurunu söndürmek istiyorlar. Hlbuki zalimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.

9- Müşrikler istemese de dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak ile gönderen Odur.

***

İsrailoğulları yeni gelen dine karşı düşmanca bir tutum içine girmişlerdi. Bir dizi hilelere ve sapınmalara başvurmuşlardı. çeşitli yollara ve yöntemlere başvurarak ona karşı savaşmışlar ve bu çirkin savaş o gün bugündür devam etmektedir.

İsrailoğulları önce ona karşı ithamlarda bulunarak savaştılar.

Kendilerine apaçık belgeler gelince bu apaçık bir büyüdür dediler.

Tıpkı ilahi kitabı olmayan ve yeni dinin geleceğinden, müjdesinden haberi olmayan müşrikler gibi. Sonra bu savaşlarını hile ve oyunlarla sürdürdüler, İslam ordusu içine şüphe ve desiseler sokmaya çalıştılar.

Medinede Muhacir ile Ensarı birbirine düşürmeyi planladılar.

Ensar ile Evs ve Hazrec kabilelerinin arasını açmaya çalıştılar.

Sonra bazen münafıklarla bazen de müşriklerle işbirliği yaparak komplolar kurdular. Bu yolla İslama karşı savaştılar. (Tıpkı bugünkü yaşanmakta olan hal gibi) Bazen Hendek savaşında olduğu gibi İslamın saldırgan düşmanlarına katılarak bu mücadeleyi sürdürdüler. Hz. Aişeye karşı oluşturulmuş iftira olayında Abdullah İbni Übey İbni Selül vasıtasıyla asılsız haberleri yayarak da bu çarpışmayı sürdürmeye çalıştılar.

Daha sonra Allahın düşmanı Abdullah İbni Sebe vasıtasıyla Hz. Osman dönemindeki kargaşayı körüklediler. İslama karşı savaşlarını Hadise, Siyere ve Tefsire karıştırdıkları yalanlar ve uydurmalarla sürdürdüler. çünkü onlar Kuran-ı Kerime yalan ve uydurma şeyler yakıştırmaktan aciz düşmüşlerdi.

Şu ana kadar bu savaş bir an dahi dinmemiş ve sona ermemiştir. Dünya Siyonizmi ve haçlı zihniyeti bugün de İslama karşı hile ve tuzaklarını sürdürmektedir. Nesiller boyunca aralıksız ve amansız bir şekilde bu iki kitle İslama karşı saldırılarını ve mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Doğuda haçlı seferleri ile ona karşı savaşmışlar, batıda ise İspanyadaki savaşlarla mücadelelerini sürdürmüşlerdir.

Ortadoğuda ise son hilafet devletine karşı iğrenç bir savaşa girmişler.

Hasta adam dedikleri bu ülkeyi paramparça edip bir miras gibi aralarında paylaşmışlardır. İslam yurdunda sahte kahramanlar yaratmaya ihtiyaç duyduklarında İslama karşı bu kinlerini kusmaya ve bu planlarını uygulamaya kendini adayan sözde kahramanlar ileri sürmüşlerdir. (Özellikle Türkiyede ve diğer İslam dünyasının devletçiklerinde) Bunlar halifeliği yıkmak ve İslami idarenin en son şekli ve görüntüsünü yok etmek istediklerinde de kahramanlar yarattılar(!) Omuzlarından kaldırıp onu şişirdiler. Göstermelik olarak başkentleri işgal eden ve vatandaşların gözünde bir kahraman yaratmayı amaçlayan müttefik güçlerin orduları da bir bir geri çekildiler.

Artık bu kahramanlar vasıtasıyla rahatlıkla halifeliği kaldıracak, Arap alfabesini yürürlükten kaldıracak ve Türkiyeyi diğer Müslüman milletlerden ayırabileceklerdi. Türkiyenin dinle ilgisi bulunmayan medeni, laik bir devlet olduğunu söyleyebileceklerdi.

Siyonizm ve haçlı zihniyeti İslamın herhangi bir ülkesinde İslama ve İslami hareketlere son darbeyi indirmek istediğinde bu türden sahte kahramanlar türetmeyi bir gelenek haline getirmiştir. Böylece bu sahte kahramanları din bağının ve tutkusunun yerine geçirmekte, dinin sancağını bir kenara itip o anlayışı bayraklaştırmaktadır.

Onlar gözleriyle Allahın nurunu söndürmek istiyorlar. Hlbuki zalimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.

Bu ayet-i kerime önemli bir gerçeği dile getirmekte ve aynı zamanda ağıt yakmayı, hafife almayı çağrıştıran bir tablo çizmektedir. Bu gerçeğin ta kendisidir.

Onlar kendi ağızlarıyla Bu Kuran apaçık bir büyüdür diyorlardı.

Yine dini yok etmek için çeşitli oyunlara ve tuzaklara başvuruyorlardı.

Burdaki tablo onların çirkin bir çaba içinde olduklarını sergiliyor. (Geçmişe yönelik günümüzdeki Türkiyede de aynı batıl anlayış yaşanmadı mı?

Yani birileri çıkıp Kuran Orman Kanunudur demedi mi?)

çünkü onlar güçsüz, cılız imknları ile kendi üfürmeleriyle Allahın nurunu söndürmeye çalışıyorlar!

Kfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Failed to load the video