FİLİSTİN’E 50 MİLYON DOLAR BAĞIŞ!? (II)
Eklenme: 5/24/2018 12:00:00 AM

Saygıdeğer okurlarım

Dünkü yazımıza ana başlık olarak kullandığımız FİLİSTİNE 50 MİLYON DOLAR BAĞIŞ!? ifadesini, gerçekten gayretli, imanlı, izanlı, hamiyetperver Müslümanlara bir örnek olsun diye; burada mülahaza ettik

Bilinmelidir ki yeryüzünde İslam dünyasının yegne kurtuluş çaresi; Allah yolunda Kuran-ı Kerim davası uğruna helal maldan infak edilmesi gerekir.

İşte Katar Emiri Şeyh Temim Bin Hamad Es-Saninin Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansına verdiği 50 milyon dolar..

Ki bugünkü döviz kuruyla, 250 milyon Türk lirasına tekabül ediyor..

Katar devleti 250 milyon lirayı İnfakun fi sebilillah diyerek, Allah yolunda infak ediyorsa, bu rasgele bir infak değildir.

Bir devlet adamının Kuran hükümlerinin emirleri paralelinde adım atmasıdır

Bu bir hareketliliktir, bir davadır...

Hak yol bu iken, 1,7 milyar nüfusa sahip Müslümanların, özellikle maddi durumu iyi olan Müslümanların kaçta kaçı bunu idrak edip de; Allah yolunda bunu harcayabilir?

Oysaki yüce kitabımız Kuran-ı Kerimde yer alan, Bakara suresinin 261. ayeti bize örnek olsun diye mealen şu uyarıyı yapıyor

Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumu gibidir.

Allah dilediğine kat kat verir, Allahın lütfu geniştir.

O her şeyi bilendir.

Bu ayet-i celilenin yüce mealinden anlaşılan odur ki Allah yolunda infak edenin, kat be kat varlığına, servetine bereket konulur, oldukça da artar.

Ama Allah yolunda olmak kaydıyla.

İslamın emrettiği ihlas, sadakat ve samimiyetle, cömertçe, dava uğruna; maddi ve manevi görevi yerine getirince olur

Ama bir de Fi sebili tağut

Yani tağuti sistemler için, mezalimce alınan vergi ve cezalar için malını harcayanlara da Allah misline karşılık verir.

Bereketsizlik ve uğursuzluk söz konusu olur.

Sanki bir gün gelir, servet tamamıyla baykuşların yuvasına döner.

Riyakarane ve gösteriş yoluyla malını harcamışsa, onda hiçbir şekilde bereket olmamakla beraber, artış da olmaz.

Ne yazık ki gün gelir, devran yerine mevran olur...

Yuvarlanır gider.

Hiçbir şey kalmaz.

Müflis olur

* * *

Nitekim bu örnekle yola çıkarsak.

Önümüze Tevbe suresinin 24. ayeti gelir.

8 şey, 3 şeye feda edilmediği müddetçe, o toplum hiçbir zaman kendini badirelerden, terörden, zulümden kurtaramaz.

O da şudur...

De ki:

Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, kazandığınız mallar, az kr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler sizlere Allahtan, Onun resulünden ve Onun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allahın (azap) emri gelinceye kadar bekleyin.

Şüphe yok ki Allah, günaha batmış bir topluluğu asla doğru yola erdirmez.

İşte, bakınız saygı değer okurlar.

Hal-i lem meydanda.

İslam dünyası bugün nerelerde yürüyor?

Nitekim bu ayetten önceki ayet-i celile mealen şu uyarıyı yapıyor

Ey inananlar!

Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin.

İçinizden kim onları (küfrü imana tercih ettikten sonra) dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.

Dostlukla diyalogu birbirine karıştırmamak lazım

Her geçen gün dünya küçülüyor, küçülünce dünyada hangi küfürden, hangi kültürden ve görüşten olursa olsun ve hangi inanç sistemine bağlı bulunursa bulunsun, insanlar bir arada yaşamak ve birbirinden alışveriş etmek zorundadır.

Ayrıca İslamın temelini oluşturan tebliği diyalogsuz gerçekleştirmek imknsızdır.

İslamı gerçek manada yaşayan Müslümanlar, gayrimüslim toplumlarla ne kadar diyalog halinde olursa, İslama o kadar hizmet etmiş olur.

Ama o diyalog bugün maalesef yoktur.

çünkü küfür sistemlerinde hiçbir şekilde diyalog söz konusu olamaz.

Ancak Müslüman ve inanan samimi Müslümanlar arasında barış ve kardeşlik söz konusu olabilir.

* * *

Bakınız, muhterem dostlar...

Yıllardan beri Kuranın tespitlerine dayalı olarak, gözden kaçmayan çok önemli meseleler vücuda gelmektedir

Ki bu meseleleri topluma götürmemek için, bu ülkeyi ne yazık ki Kuran kültüründen uzaklaştırmaya çalıştılar..

Laiklik adına

Atatürkçülük adına..

Batılılaşma adına..

Pek tabi ki, içimize sızan zihni bunaklar, siyonizm ve emperyalizm adına faaliyet gösterdiler..

Camileri..

Medreseleri..

Mollaları..

Din adamlarını, prangaladılar..

Tek gaye; imanından, inançından, dininden uzaklaştırılmış bir nesil, oluşturmaktı..

Maalesef, kısm-i olarak da başardılar..

Nitekim, yıllar yılıdır İslamdan uzaklaşan bir gençlik potansiyeli kendini terörden, özellikle terör odakları olan bazı önemli pis, gizli, hain oluşumlardan ve mahfillerden kurtaramıyor..

Bu ağın içerisinde; şiddeti, terörü ve kan ile gözyaşını milletine yaşatıyor..

Kardeş kardeşi; öldürüyor..

İşte bu girdaptan kurtulmanın tek yolu vardır..

O da, İslamın sarsılmaz ilke ve kaidelerine sarılmamız gerekir...

Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammedin (S.A.V) rehberliğinde..

Kuran-ı Kerimin ışığında, yürümeliyiz..

Özelliklen de, devlet adamlarımız bu minvalde, yönetim zihniyetine sahip olmalıdır

Diyalogları da, her kim olursa olsun, mutlaka inandıkları milli iradeye bağlı kalmak kaydıyla; gerçekleştirmesi gerekir

Eğer milli irade yoksa..

Eğer inandığı değerler vaki değilse..

Eğer bin yıllık iman hakikatını icra etmiyorsa o ülke ve idaresi; hiçbir şekilde ülkesiyle ve milletiyle barışık değildir...

çağın tanımlamasıyla; o ülke demokratik bir ülke değildir.

En derin saygı ve sevgilerimle.