GÜLHANE HATT-I HÜMAYUNU!? (II)
Eklenme: 3/28/2018 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki yazımızda başlık olarak kullandığımız GÜLHANE HATT-I HÜMAYUNU kavramının içeriğini, Adan Zye kadar sizlerle paylaşmıştık.

Gerçekten, Türkiyemiz o günden günümüze dek hep içten vurulmaya çalışılmıştır...

Her nedense hep aldatılabiliniyoruz?

Müslüman olarak kandırılabiliniyoruz?

Hele hele İslami kisve altında yola çıkıp da siyaset yoluyla kişisel rant peşine düşenler tarafından kandırabilinmemiz?

Rantlarını gizli planda tutarak yürüyen birçok siyasetcinin var olması?

Özellikle muhafazakr siyasetin bünyesinde; kendilerini kamufle etmeleri?

Önemli meseleler

Muhafazakrlık kavramı adı altında, daha doğrusu Müslümanlık veya herhangi bir dernek, kurum ve kuruluş adına yola çıkan birçok fetbazların günümüzdeki varlıkları; derin bir tahribattır

Yaptıkları hile, oynadıkları oyun, dağları eritir misali

Nasıl ki, Selçuklu İmparatorluğunun başında bulunan Alparslan gibi büyük devlet adamlarına karşı girişilen hile, mekir ve kendilerini suret-i haktan gösterme becerisi; ne yazık ki günümüzde Cumhurbaşkanı Erdoğana yönelik de girişilmekte

Öyle ki devlet işini, rantları içinde olmadığı takdirde laçkalaştırıyorlar.

Bunu fazla uzatmaya gerek yok.

***

Bakınız sevgili okurlar

Bir önceki akşam Ankarada beş yıldızlı bir oteldeydim.

Geceyi orada geçirdim.

Resepsiyondan odama Namaz kılmak üzere bir seccade ve bir Kuran-ı Kerim istedim..

Ki Namazdan sonra okuyayım istedim.

çocuklar gönderdiler bana bir seccade ve bir Kuran-ı Kerim.

Üzerinde Kuran yazıyor.

Ama ne yazık ki Kuranla uzaktan yakından alakası yok.

Latince harflerle yazılmış

Bir tarafı Arapça, bir tarafı da Türkçeye çevrilmiş sözde manası.

Kuranın orijinal harflerinin Arapça harfleriyle de alakası yok.

Yazarın ismi Ahmed Hulusi.

İsim tabiatıyla belki de müstear, yani gerçek isim değil...

O kitabı biraz inceledim, baktım ki oyuncak.

Ama çok lüks bir kapakla yapılmış.

çok büyük bir para lazım ki o Kuran öyle bastırılsın.

Aldım, inceledim.

Arapça yok, sadece Türkçe ve Latince harfler var.

Ve buna da; Kuran-ı Kerim ismini yazmışlar..

Bu esnada elbette ki üzüldüm.

Böyle Kuran mı olur?.

Akifin dediği gibi;

Böylesine soytarı, sözüm ona Kuran hafızları mı olur?

Kuranın bir mecrası var, o mecrada gitmek lazım.

Sonra araştırdım.

Bu insan Amerikada büyümüş.

18-20 yaşına kadar ateistmiş

Amerikaya gitmiş eğitimini görmüş.

Güya sözde dönmüş, Kurana yapışmış, Kuranı da İngilizceden Türkçeye çevirmiş.

Orjinalini de Türkçe olarak Latince harflerle yazmış...

* * *

Bu vakıa karşısında...

Aklıma; Tevbe suresinin 32. ayeti ile 33. ayeti geldi.

Ondan sonra 34. ayete de göz gezdirdim.

Baktım ki hakikaten İslam dininin söndürülmeyen nuru olan Kuran-ı Hakimi ağızlarıyla söndürmeye çalışıyorlar.

Allah da nurunu tamamlamak istiyor.

Velev ki kafir istemese bile.

Bu üç ayet, yaşadığım ve gördüklerimi bir ölçüde ders-i ibret olarak hatırlattı..

Demek ki..

1439 sene evvel devrisaadette nasıl ki yüce İslamın ana çizgileriyle oynamışlar, aynı o zincirleme uzantısı günümüzde de devam ede gelmektedir.

Belki kıyamete dek de devam edecektir.

Ama Müslümanlar gecesini gündüzüne katarak, meşru zeminde, yasal çerçeveler içerisinde mücadelesini vermelidir.

Aksi takdirde her gün biraz daha İslam bize sırtını döndürür

Kuran küser gider

Biz de yeryüzünde münafık tıynetli, rantiyeci grupların safına girmekten kendimizi kurtaramaz hale geliriz?

İşte bu noktada gayret-i İslamiye aklıma geldi.

Düşündüm.

Bir önceki yazım Gülhane Hatt-ı Hümayunundaki Osmanlı cihanşümul devletinin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir dememek mümkün değildir.

O cihan devleti, 624 yıllık hükümran olan ve bünyesinde birçok etnik kökeni İslam şemsiyesi altında barındırabilmiş bir devlet.

Bugün o nurunu tamamlamak gerekirken, tam tersine sahte isimlerle, politik yobazlıklarla, İslamın kisvesi altında kendini İslam görüntüleriyle makyajlayarak yola çıkan nice rahip amirler gibi, nice Mustafa Reşidler gibi, daha nice nice münafık tıynetli, ruhlu kişiler vardır

Ne yazık ki hep kendilerini suret-i haktan göstererek, İslamı ön planda tutarak, İslamın gölgesinde kişisel rant teminiyle yola çıktıklarını, Hindistandaki Sağır Sultan dahi biliyor.

***

Evet, Kuran diyor ki;

Allahın nurunu ağızlarıyla söndürmeye çalışıyorlar.

Ve Allah da kesinlikle nurunu tamamlayacağına dair söz veriyor.

Velev ki o kafirler istemeseler bile.

33. ayet ise şöyle diyor;

Müşrikler istemese de o dini (İslamı), bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir.

Bu ayet şöyle yorumlanıyor;

Kafirler hoşlanmasa da, müşrikler istemese de, Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez ifadesi, kfirlerin zoruna gitse de, müşriklerin canı sıkılsa da Allah (C.C)ın dinini mutlaka tamamlayacağı ve buna kimsenin engel olamayacağı müjdesini vermektedir.

Bu vaat sadece asrısaadette değil

Geçmişten günümüze kadar her zaman müminlerin kalplerine güven ve huzur aşılayarak yoluna devam etmelerini, inkrcıların bütün hile ve tuzaklarına rağmen, insani normları aşan gayretleriyle hedeflerine doğru ilerlemelerini sağlamıştır.

çünkü Allah (C.C), inananların mutlaka galip geleceğini ve böylece nurunu tamamlayacağını müjdelemiştir.

Böylece Müslüman, tüm bu kazurat-ı beşeriye denilen kötülüklere rağmen ümitsiz yaşamayacaktır.

Ve Allahtan bekleyecektir.

Tüm bunlara rağmen, ne yazık ki İslam zaman zaman arkadan vuruluyor.

Bir türlü toparlanamıyor.

çünkü içimizdeki halis olmayan, samimi olmayan, ciddiyetsiz insanların varlığı söz konusudur.

En derin saygı ve sevgilerimle