HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ, HÂKİMİN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ?!
Eklenme: 3/29/2022 12:00:00 AM

Sevgili okurlar.

Geçtiğimiz hafta HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ, HKİMİN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ başlıklı iki yazımız oldu.. Muhtevası da hukuk sistemimiz ile iş mahkemelerini kapsıyordu.. Tabi bize ulaşan, bizim ve hukukçularımızın da skandal bir karar olarak nitelendirdikleri bir davayı örnek alarak, kısmi yönde buradan dile getirmiştik...

Ve şunu ifade etmiştik; yeri ve zamanı geldiğinde bu kararı, tüm detayıyla, kamuoyuyla paylaşacağız!...

İşte o gün bugündür...

Onun için de, yazı başlığımız aynen yerini koruyor..

Ve diyoruz ki; nerde kalmıştık?!

Skandal kararın adresi, Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin hkimesi...

Hukukçular kararı, rastgele hukukun ve adaletin semtinden, kenarından, kıyısından geçmeyen, kendiliğinden verilmiş afak bir karar olduğunu söylüyor!

Hkime hanımın yanlılığını, bağımlılığını ele veren gerekçeli karara tabiri caizse suçüstü deniliyor...

Dava dosyasını bize intikal ettiren davalının avukatları, gerekçeli kararın tutarsızlığını, hukuk dışılığını, deyim yerindeyse bir hukuk garabeti olduğu gerekçesiyle itirazda bulunulmuş...

Yani, yerel mahkemenin bir üst mahkemesi olan İstinaf mahkemesine başvuru yapılmış..

Evet, sevgili okurlar.

Kültürümüze mal olmuş bir deyim var.

Deniliyor ki;

Şeyhin kerameti kendinden

Davanın muhtevası, hukukçuların anlatımları noktasında biz de vaziyete, hkime hanımın kerameti kendinden demek zorunda kalıyoruz...

Tabi verilen kararın hukukun hiçbir ilkesine, hiçbir hukuk literatürüne uymadığı, içi boş, dayanaksız bir karar olması hasebiyle, biz de mevzuyu köşemize alıp, irdeliyoruz...

Tabi tüm bunları, hukukçuların tespitlerine dayanarak söylüyoruz.

Bilindiği üzre biz kamuoyunu yansıtan bir yayın grubuyuz.

Konuştuklarımız, yazdıklarımız, kendi adımıza değil kamuoyu adına paylaşmak amacıyla yola çıkıyor ve mücadele veriyoruz.

Öyle ümit ediyoruz ki bu mücadelemizde hep başarılı olmuşuz.

Hakkı ve hakkaniyeti savunduğumuz için sonuç itibariyle hep başarılı olmuşuz.

Zira konuşan hakikattir.

Hakkın ve hakikatin hakkı da lidir.

Dedik ya;

ŞEYHİN KERAMETİ KENDİNDEN

Yani şeyhin; dayandığı bir ilmi nokta-i nazarından mahrum, rastgele keramet sahibiyim demesi yozlaşmanın bir örneğidir.

Şeyhin kerameti hiçbir zaman kendinden olamaz.

İlmi gerçeklere dayanarak tespitleri varsa, keramet sahibi sayılır.

Keza hukukun üstünlüğünü savunan elbette ki hkim ve savcılardır.

Hukuk literatüründe hukukun üstünlüğünü teslim eden kişiler, mutlaka hukukun üstünlüğüne, yansızlığına, bağımsızlığına inanmaları gerekir.

İnanmadığı takdirde, hukukla uyuşmayan dayanaksız karar da şeyhin kerameti gibi olur.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bize intikal eden bir davanın davalı hakkında verilen dayanaksız, hukuk literatüründe yeri olmayan ifadelerin mevcudiyeti, o hkime hanımı ele vermiştir.

Şöyle ki;

Davalının avukatları tarafından yazılan savunma dilekçesinde aynen şöyle yazıyor;

Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin Esas ve .Karar numaralı usul ve esas yönünden hukuka aykırı kararını tehiri icra talepli olarak istinaf etmemizden ibarettir.

İstinaf dilekçemizin sebebi mahkemenin yanlı ve bağımsızlığını yitirmesi ile ilgilidir.

Mahkemenin tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmiş olmanın kendinden yaratmış olduğu kararın hukuk dışı olduğu tüm ispatı kanıtlayıcı delillerle aşağıda maddeler halinde ve emsal kararlar ışığında sunuyoruz.

A-) Dava kapsamında cevap dilekçemiz, tüm lehe delilleri kapsayan, sağlam gerekçelere dayanan, dava dilekçesindeki gerçeğe aykırı beyanları tespit ve teyit eden beyanlardan oluşan bir açıklamadır. Bu dilekçede birçok başlıkta davacının gerçeğe aykırı iddiaları çürütülmüştür. Ancak bu beyan ve savlarımızdan oluşan dilekçe içeriğimiz Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin .Esas ve ..Karar numaralı dosyanın gerekçeli kararında yer bulmamıştır. Hkim tarafından yazılan gerekçeli kararın davalı cevap dilekçesi bölümünde cevap dilekçemizin ayrıntılı beyanlarına yer verilmemiştir. Cevap dilekçemizin ayrıntıları ile savunmalarımıza gerekçeli kararda yer verilmemesi hukuka aykırıdır. Aynı zamanda hkimin yanlı bir tutum içinde olduğunun göstergesidir.

B-) Diyarbakır 2. İş Mahkemesi .Esas sayılı ve ..Karar numaralı gerekçeli kararın 2. Sayfasının 5. Paragrafı olan ve davacı hakkında diye başlayan paragrafın son kısmında yer alan İş bu kesintili çalışmaya karine olan yazılı belge aksinin eşdeğerde delillerle kanıtlanması için davacıya delilleri sorulmalı. denmiştir.

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 21.12.2017 Tarihli kararında geçen bu beyan lehimizedir.

çünkü bu kararda geçtiği gibi işin kesintili yapıldığı, işin organik bağı olmayan farklı şirketlerde yapıldığı hususu yazılı belgelerle ve karine olarak kabul edilen belgeler ile açıkça ortadadır. Bu duruma davacı taraf itiraz ediyor ise davacı tarafa bunlara eşdeğer delilleri var mı diye sorulsun? Eğer cevap evet ise dosyaya bu yazılı belgeler sunulsun istenmiştir.

C-) Duruşmada dinlenen davacıya BAM kararı doğrultusunda bu durum sorulmuş, ancak davacı elimde herhangi bir eşdeğer belge bulunmamaktadır demiştir. Bu durum ortada iken ve davacı hiç bir yazılı belge ile karine olarak kabul edilen eşdeğer aleyhe belge sunamamış iken davanın kabulüne karar verilmesi hukuki bir faciadır.

Ayrıca davacı eşdeğer yazılı belge sunmamış iken burada hkim tarafından gerekçeli karardaki beyanı ile lehimize olan durum sanki aleyhimizeymiş gibi gösterilmiş ve hkim tarafından yanlış hüküm kurulmuştur.

D-) Dava dosyası kapsamında kesintili çalışan ve aralarında organik bağ bulunmayan şirket sayısı iki değil üçtür.

Bu şirketlerin başlık ismi aynı olsa da kuruluş yerleri ile tarihleri, şirket yetkilileri, sermayeleri, ortakların adları ve adresleri Ticaret Sicil Gazetesinde yer alan bilgileri farklıdır. Ayrıca 3. Şirket ise .. şirketidir. Bu şirket de diğer şirketler ile organik bağı olmayan apayrı bir şirkettir. Bu durum Ticaret Sicil Gazetesinde yer alan bilgiler ile Ticaret Odasında yer alan bilgiler ile tespit kılınmıştır.

* * *

Görünen o ki, mahkeme hkimesi, açık bir şekilde BAM kararını ve Yargıtay kararlarını görmezlikten geliyor...

İllaki anılan şirketler arasında organik bir bağ kurma adına enva-i arayış içerisine giriyor...

Şirketlerin sermayedarları olan sahiplerine ve şirketlerin şahsiyet-i maneviyesine de, aleni bir şekilde, büyük bir iftira atmanın gayreti içerisinde bulunuyor..

Bu iftira, bu yanlışlıklar, ne yazık ki mahkeme kararıyla hukuku temsil eden bir mahkeme hkimesi tarafından yapılıyor olması, elbette ki durumu bir hukuk garabetine dönüştürüyor...

Hukukun üstünlüğü aleni şekilde; hiçe sayılıyor...

Hkime hanım kendini ön plana atıp, tarafsızlığını yitiriyor...

Sanki birilerine illaki bir rant temini için, gayret gösteriyor...

Dikkat edilirse, yukarıda davalı avukatlarının istinaf dilekçelerinde yazdıklarının tümü delillere, belgelere, dayanmaktadır...

Müspet ve kesin hükümler içeriyor..

Ama buna rağmen şeyhin kerameti gibi hkimin de kararı mı kendinden(!?),

Yani hukuka dayalı değil!...

Dolayısıyla Adalet Bakanlığı ve HSK tarafından o hkimenin böylesine yanlış çalışmalarını nazar-ı itibara alarak mercek altına alması gerekiyor...

Bu hukuk garabeti davayı irdelemeye devam edeceğiz..

çünkü hukuka ve hukuku icra eden makamlara güvensizlik gölgesini oluşturuyor...

Devamı yarın.

En derin saygı ve sevgilerimle.