HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE İNANAN BİR TÜRKİYE’DEYİZ(!)
Eklenme: 2/18/2021 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

İki günden beri yazımıza başlık olarak HUKUK SİSTEMİ + DEMOKRASİ = EMPERYALİZMDİR!? ifadesini kullanmaktayız.

Bugünkü yazımızın muhtevasına uygun olarak, değişik kavramları da bünyesine taşıyıp, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE İNANAN BİR TÜRKİYEDEYİZ ifadesini kullandık.

Doğrusu irdelemek lazım...

Bugüne kadar gelen giden iktidarların hiçbirisi, gerçek manada ne hukukun üstünlüğünü icra edebilmişlerdir, ne de demokrasiyi bir bütünlük içerisinde, uygulayabilmişlerdir..

Pek tabi ki aynı minvalde, ne insan temel hak ve özgürlükleri ve ne de ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik sadra şifa verebilecek herhangi bir uygulamaları görülmemiştir.

Bilakis, tam aksi yönde faaliyetler yürütülmüştür...

Onun içindir ki, yıllar yılıdır katlamalı olarak suç ve suçlular artmıştır...

Yasadışı tüm yapılar gemi azıya vurmuş misali, kabardıkça kabarmıştır..

İnanan bir millet olarak, Kurana ve Hz. Muhammed (S.A.V)e intisap eden bir ümmetin bireyleri ve toplumu olarak, ne yazık ki bir türlü aradığımızı bulabilmiş değiliz...

Sürekli, gel gitleri yaşamış bir durumda olmuşuzdur..

çünkü, sözde ile özde bir türlü birbirini dengeleyememiştir...

Bu itibarla hiçbir alanda hak tecelli etmediği gibi hukukun gölgesi bile faaliyet göstermemiştir...

Demokrasi batı dünyasının tefsiriyle uygulanıyor?

Demokrasi batı endeksli olunca işleyiş ülkemiz için tam tersine adaletsizlik, hukuksuzluk ve kanunsuzluk olarak ilerlemektedir...

Olumsuzluklar diz boyu..

Halk deyimiyle, her şey beriberdan!

Evet, bugünkü sohbetimizde kaleme aldığımız dikkat çeken başlıklar rastgele başlıklar değildir.

Gara olayının açığa çıkarılması için iki Bakan, TBMMnde bilgilendirici konuşma yaptılar.

Özellikle İçişleri Bakanı Sayın Soylu altı çizili önemli noktalara değindi...

Hassasiyeti yüksek, ama bir o kadar da duyguluydu..

Soylu, Gara Operasyonu hakkında TBMM Genel Kurulunda milletvekillerini bilgilendirirken, şöyle konuştu;

Bunları getirip ailelerine teslim etmek istedik, ama bunu gerçekleştiremedik.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, operasyona dair şu ifadeyi kullandı...

Gara düştü Allahın izniyle, iş bitti dedi.

Elbette ki devletin zirvesinde bulunan Cumhurbaşkanının bu ifadesinin ciddiye alınması gerekir.

Ne diyor Cumhurbaşkanı?

Gara hadisesi milletimizi ve devletimizi korumak için, sınırlarımızın ötesinde güvenli bir alan oluşturma kararımızı pekiştirdi.

Gara önemli, sıkıntılı bir bölgeydi ve Gara düştü Allahın izniyle, iş bitti.

Hiç kuşkusuz ki, en yetkili zevatın ağzından çıkan bu ifadeler, bu milletin kalbine yerleştirilmiş birer resmi imzalardır.

Kalplere atılan bu imzalar, inşallah rastgele imzalar olmayacaktır..

Ve o ifadeler yerde kalmayacaktır...

Halk hem Cumhurbaşkanının söylemlerine, hem de her iki Bakanın Meclisteki konuşmalarına güveniyor.

Ancak iç tabloya bakıldığında, yani Anadolu sathında yıllardan beri terörle mücadelenin uygulama hali, öyle gösteriyor ki bugüne kadar siyasetin sözüyle özü az da olsa bile birbiriyle örtüşmedi?..

Allah devletimize zeval vermesin.

Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizin de yapmış olduğu canhiraşane mücadele inkr edilemez.

Bu halk, elbette ki Mehmetçiğine de içtenlikle dua ediyor.

Amma velkin oluşan, tarihe geçmiş bazı olayların yaşanması ve kim yapmışsa yapılan iğrençliklerin yanına kr kalmış olması da, göz ardı edilemez...

Kimse de inkr edemez...

Hep ifade ediyorum..

Söylemler afaki olmamalı..

Şöyle oldu, böyle oldu, şu gitti, bu geldi gibi söylemler resmi ağızlardan çıkıyorsa, gerçekçi olması lazım..

Denir ya, sözü de özü de bir olmalı?..

Ama ne yazık ki, bir asırdır ülke ve millet hep yalan söyleyen bir tarihin hegemonyası altında, batı orjinli bir siyasi felsefenin dibacesinde, huzuru ve istikrarı bulamıyor..

Güven tesis edici bir yaşam ve gelişim alanı, sağlanamıyor..

Onun için, hal-i vaziyetler, insanı gerçekten derin düşüncelerin dehlizlerine kaptırıyor..

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Dünkü Diyarbakır Söz Gazetemizin birinci sayfasında manşet olarak şöyle bir haber yer aldı...

Şaylemezin ölümüne neden olan telefon, öldürmek için Almanyadan gelmiş.

KARDEŞİ ÖLDÜRDÜ; NAMUS MESELESİ!

Bu haber, Türkiyenin özellikle Güneydoğu Anadolunun, halkın içinde bulunduğu ızdıraplarla dolu aile sorunlarından bir örnek...

Aile çöküşü!..

Kardeş kardeşi sokak ortasında infaz ediyor.

Niye?

Bakınız, daha önce de benzer bir olay yaşanmıştı.

Melek Aslan 21 Ekimde Diyarbakırın Ofis semtindeki Sanat Sokağında 21 yaşındaki kardeşi Mustafa Aslan tarafından başından ve göğsünden vurularak öldürülmüştü.

Bu cinayetler de namus uğruna diye nitelendiriliyor.

Peki, ne oldu da bu millete namus bu kadar sokağa düştü ve cinayetler yaşanıyor.

Demek ki zaman, zemin ve yasa kötü işlere açık olduğu için, zamanın bazı genç kızları başıboş olarak öğrencilik sıfatıyla yola çıkınca kötü yola düşmüş oluyor, devlet de önleyemiyor.

Bunlar hatırlayabildiğimiz olaylar tabi.

Daha niceleri var.

Basına yansıyan, yansımayan, ölümle sonuçlanan olaylar var...

Toplumsal bir çöküntü hkim.

Hiçbir siyasi zevat bunları inkr edemez.

Onun için yazımıza başlık olarak HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE İNANAN BİR TÜRKİYEDEYİZ ifadesini kullandık..

Daha önceki iki yazımızda da HUKUK SİSTEMİ + DEMOKRASİ = EMPERYALİZMDİR!? ifadelerini kullanmıştık..

Bunları her ne kadar başlık olarak kullanıyorsak da bazılarının, özellikle siyaset dünyasının kulakları çınlasın diye yazıyoruz.

Aynı zamanda hakka ve hakkaniyete, adalete inanan halkımızla bu sorunları paylaşmak maksadıyla burada, dillendiriyoruz..

Yani demek istediğimiz;

Bu darbecilerin, vesayetçilerin anayasasıyla yüz yıldır idare edilen bir Türkiye, bundan sonra daha nereye gidecek sorusuna cevap aramak gerekir diyoruz...

Ama ne yazık ki, soruya yanıt veren yok.!

Böyle olunca devletin terör odaklarıyla vermiş olduğu cihat ve mücadele bir türlü sonuçlanmıyor.

* * *

Sevgili okurlar!

Yine dünkü Diyarbakır Söz Gazetesinin sayfasının sol köşesinde SUİKASTIN ÜZERİNDEN 28 YIL GEçTİ başlıklı habere dikkatinizi çekmek istiyorum..

Merhum Şehit Orgeneral Eşref Bitlisin Ankaradan Diyarbakıra gelirken, suikast sonucu şehadete ermesinin sene-i devriyesi...

Ne yazık ki, olay uyduruk bir tempoyla tersyüz edilerek, geçiştirildi...

Oysaki 17 Şubat 1993te Ankaradan Diyarbakıra gelmek üzere hareket eden uçağın Yeni Mahalledeki PTT işleme merkezinin bahçesine düşmesinin sonucu Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, 2 subay, 1 astsubay ve 1 PTT görevlisi şehit oldu.

Olayın üzerinden bugün 28 yıl geçti...

Malatyada 1933te dünyaya gelen Bitlis, 1952de Kara Harp Okulundan Teğmen olarak mezun oldu.

Okulu bitirdikten sonra Almanyaya eğitime gitti..

1969da Silahlı Kuvvetler Akademisini de bitirdi.

Akademide, başöğretmen olarak göreve başladı..

1978de Tümgeneral oldu.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesindeki terfileri kazanmış çok değerli, inançlı bir general.

İşte bu kahraman Generalin ölümü üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen hala olayın sır perdesi aralanmış değil..

Faili meçhul raflarda tutuluyor..

Benzer nice olaylar var...

Tuğgeneral Bahtiyar Aydın Paşa gibi

24 Ocak 2001deki Gaffar Okkanın suikastı dahi, hasır altı edildi..

Derin odaklardan kaynaklanan kirli bir katliam..

Ki kaşla göz arasında, duman oldu...

Okkanın ve 5 korumasının şahadeti de benzer olaylar gibi; sıradan görüldü?

Demek ki bozukluk içten var.

Gerek bölgede ve gerekse ülke genelinde sistemin yetiştirdiği nice kötü niyetli, münafık tıynetli görev yapan organizatörler var.

***

Sevgili okurlar.

Gerçekten bu ülkenin, bu milletin yaraları çok derindir.

Sorunlar yumağı bir türlü çözülemiyor.

Acaba suçlu kim?

Suçu tetikleyen etkenler nelerdir?

Hukuk nasıl uygulanıyor?..

Adalet nasıl gerçekleştiriliyor?.

Hepsi büyük bir muamma...

çünkü sorunlar yumağının üzerine sürekli şal çekiliyor.

İnanın, sevgili dostlar.

Hatırlıyorum bugün gibi.

Türkiyenin içinde bulunduğu manzara, 1960-1970li yıllarda Suriyede, Irakta, Afganistanda ve Mısırda aynı minval üzere terör odakları iktidardaki bulunan muhafazakr hükümetleri, sürekli hedefte tutuyorlardı...

İstikrarsızlık yaratma gayreti içerisindeydiler..

İşte Mısır..

General Abdülnasırın darbesi..

İhvan-ı Müslimin teşkilatının varlığına yönelik girişilen operasyonla, nice Seyyid Kutublar ve arkadaşları hepsi idam edildi.

Bir sonraki hamlede, batı dünyasının dikta hegemonyasına köle olarak iktidarı ele geçiren Abdülnasır, Mısırın devlet yönetimini kanlı süreçlere mahkm etti...

Keza Suriyede..

1970li yıllarda bugünkü Beşar Esedin babası Hava Generali Hafız Esed pusuya yatmıştı...

Yine suya sabuna dokunmayan, her şeyi idare-i maslahatla geçiştiren bir muhafazakr hükümet iktidarda bulunuyordu..

Ama Fransa siyasetinin yetiştirdiği Hafız Esed, Suriye ordusunun içerisinde yer aldı..

Sonra, ihtilal yaptı...

Dersini, talimatını, bağlılığını tümüyle Fransa emperyalizminden almıştı.

Bir gecede 100 tane ulemayı idam etti..

Hama ve Humusu üç gece karanlığa gömdürdü..

Darbeyi gerçekleştirdi, iktidarı ele geçirdi.

Ve bugünkü o iktidar, o günkü o hal, bugünkü Suriyenin bu hali.

Kan gövdeyi götürüyor değil mi?

Keza 1968-70li yıllarda bu kez Saddam Hüseyin, yine emperyalist köle Mısırın kışlalarında yetişmiş bir asker olarak generallik rütbesini alarak, Bağdata geldi...

Ve darbe yaparak iktidarı ele geçirdi..

Irakın altını üstüne getiriyor.

Acımasız dikta ve hain bir yönetim!.

Irakı eninde sonunda o kirli siyasetiyle Amerikaya teslim etti..

Ama medet umduğu ABD onu da güme götürdü..

İpi boğazına çektirdi...

Zira ABD onu bir sigara olarak kullandı.. Sonra da tutup izmarit gibi çöpe attı.

Allah korusun.

İstemiyoruz, ama endişeliyiz.

Türkiyemizde yaşanan 27 Mayıstan tut, 12 Eylül 1980, 28 Şubat, Taksim Gezi Parkı olayları, 17-25 Aralık operasyonları ve nihayetinde 15 Temmuz kirli başarısız darbe girişimleri

Bunlar sıradan olaylar değildir sevgili dostlar.

Bunları burada kısa keselim.

Daha detayıyla sizinle paylaşmak üzere yarın sohbetimize devam ederiz..

En derin saygı ve sevgilerimle.