KUDÜS, SUUDİ ARABİSTAN İÇİN ÖNEMLİ DEĞİL!? (II)
Eklenme: 12/21/2017 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Kudüs Suudi Arabistan için önemli değil başlıklı yazı serimiz Allah izin verirse devam edecektir ve devam etmesi de gerekir.

Zira konu yerküresi ağırlığı kadar ağırdır.

Göklerdeki yıldızlar kadar, ay ve güneş kadar ağırdır ve önemlidir.

çünkü Kudüs demek Mescidül Aksa demektir.

Mescidül Aksanın mübarek olduğu dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi; İsra suresinin 1. Ayetiyle kanıtlanmıştır.

Ne yazık ki Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinin Kudüsü önemsemeyip, çok hafif bir dava, bir yer olarak görmesi bize göre çok ağır bir suçtur

Büyük bir vebaldir...

Eğer Mescidül Aksayı önemsemiyorlarsa, Kudüsü önemsemiyorlarsa, kesinlikle Mekke-i Mükerremeyi de, Mescidül Haramı da, Kabetullahı da ve Ravza-ı Mutahharayı da önemsememeleri kaçınılmazdır.

Ancak ne var ki Suudi Arabistandaki bu güzel Harameyn-i Şerifeyn denilen Kbe ve Medinedeki Ravza-ı Mutahhara Resulullah (S.A.V)in mübarek kabri var oldukça, tüm İslam dünyası yüzünü hep buraya çevirecektir

Türkiye ve diğer İslam ülkelerindeki Müslümanlar da Hac ve Umre ibadetini yerine getirmek için, sene boyunca buraya akın edecektir

Oluk oluk para akıtacaktır..

Onlar da dev binalar ve lüks oteller inşa ederek, servetlerine servet katacaklardır

Onların kirli ihtiraslarının kasaları doldukça dolacaktır

Ne yazık ki, bu paradan Amerika da, İngilizler de, İsrail de, hatta Mısırın ajan darbeci Sisisi de faydalanmaya devam edecektir.

Petrol falan diyorlarsa da bize göre o laf-ı güzaftır.

Zenginlik, tamamen İslam dünyasından akan paradır

Ve nitekim Mısırdaki İhvan-ı Müsliminin iktidarını devirmek için ordunun başındaki emperyalist ajanı Sisiye 4,5 katrilyon para aktarıldı.

Güçlendikçe güçleniyorlar bu parayla.

Ama uzaktan seyreden haçlı anlayış ile Siyonist kefereler bıyık altından gülmeye devam ediyor

Gerektiği yerde kahkaha atmaktan da geri kalmıyor

Ki o paradan da nemalanıyorlar

Bu durum karşısında ne demek lazım, ne yapmak lazım?

Tabi, Türkiye tek başına ne yapabilir ki?

Günlerdir hep bu konuyu işlerken diyoruz ki; Türkiye dahil olmak üzere İslam dünyasını yakan ve içten yıkan Lawrenceler var.

Lorenzenler var...

Biliyorsunuz bu her ikisi de 1923teki Lozan anlaşmasını uygulayan, İngiltere Dışişleri Bakanlığından sorumlu Lord Curzonun birer kuzenleridir..

Evet, gerçekten İslam dünyası hala da bugün kendisini meçhul, sinsi, içten yıkmaya çalışan münafık tıynetli, bozuk ruhlu Lawrencelerden arındıramamıştır

Ki hep var olmuşlardır

Başta Türkiyede olmak üzere

Elbette ki Suudi Arabistanda bulunan mason locaları ile Medinede kalan Ben-i Nadir ve Kureyş Yahudi iki kabilenin uzantılarının varlığı da söz konusudur.

Her ne kadar Müslümanlığı kimseye bırakmıyor, isimleriyle İslam ismini taşıyorlar ise de hiç de öyle değildir

Vahabilik ve Haricilik mezhebine girmiş birer Abdullah İbn-ü Sebelerdir

O Abdullah İbn-ü Sebenin ahfat ve torunlarının bulunmaması da mümkün değildir.

1915te Türkiyedeki Ermeni olaylarından sonra korkudan Müslümanlık kisvesine bürünmüş ama kendini çok iyi gizlemiş, hatta namaz niyaz, oruç, hac ve umreyi kimseye bırakmayan nice dönmelerin içimizde var olduklarını da biliyoruz

Ki bu dönmeler gün gittikçe kendilerini deşifre etmektedirler.

Ne ile deşifre ediyorlar?

Pek tabi ki, PKKnın, HDPnin saflarında deşifre ediyorlar kendilerini.

Doğu ve Güneydoğuda, bu kulvarda varlar

Hiç kuşkusuz ki, Karadeniz, Orta Anadolu ve İstanbul gibi önemli meknlarımızda da aynı o uzantının varlığı söz konusu.

Bozuk tıynetli nice kansız sabatayistler

Ermeni dönmeleri

Hepsi birer Lawrenceler gibi; ülkeyi ve milleti içten vuruyor

Gizli mason locaları sinsidir, rahat durmazlar.

Devletin birçok kurum ve kuruluşlarını nerdeyse ele geçirmiş durumdalar..

Ama ne yapacaksın?

Derdini kime anlatacaksın?

Diyorlardı ya; Git derdini Marko Paşaya anlat

Gerçekten bu bir darb-ı meseldir.

***

Bakınız, Batman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aydın Durmuş

Kendi imzasıyla İslami İlimler Fakültesi Dekanlığına bir yazı gönderiyor

Diyor ki

Üniversitenin Batı Raman Kampüsünde günün değişik saatlerinde ve farklı meknlarda tamamıyla kapalı, pardösülü, peçeli ve gözlüklü halde, kimliği net olarak anlaşılamayan öğrencilere çok sayıda kişinin şahit olduğu ve bu durumun endişe ve tedirginliğe yol açtığı...

İşte böylesine dehşet saçan bir haber medyaya yayılıyorsa ve iki gün sonra aynı o Fakültenin Dekan yardımcısı Rektör tarafından Vay gel buraya, sen miydin bunu basına açıklayan? deyip görevden alabiliyorsa ne diyebiliriz ki?

Kime halimizi anlatabiliriz ki?

Yani Suudi Arabistandaki yalaka kral iktidarıyla, Birleşik Arap Emirliklerinin mensupları Kudüsün başkent olmasına kına yakıyor, alkış tutuyor, diğer bir deyimle çepik çalıyor

Bize göre Türkiyedeki 28 Şubatın Ulusalcı, Ergenekoncu, Kemalist, laikçi anlayışıyla yek değerdir.

Hiç bir farkları yoktur

Cumhurbaşkanımız ve medyamız, Birleşik Arap Emirlikleriyle mücadele yapmaktan daha fazla öncelikle içimizde barınan, devletin önemli kurum ve kuruluşlarını ihraz eden Lawrenc tipi akademisyenlerle uğraşmalıdır.

Nitekim iki sene önce Türkiyenin değişik üniversitelerinde bin 250 akademisyen, 17-25 Aralık için darbe girişimini olağan bir şeymiş gibi göstermeye çalıştıklarını unutmamamız gerekir

Sormak lazım, o akademisyenlerin kaçta kaçı görevden alındı, mahkemeye verildi?

Bize göre hiçbir şekilde dokunulmadı.

Ve bugün o akademisyenler hala iş başında.

Cumhurbaşkanımız, başörtülü okuyabilmesi için çocuklarını o zaman ABDye göndermek zorunda kalmıştı.

İşte Cumhurbaşkanımız bugünkü bu sorumluluğu görmüyor mu veya görmezlikten mi geliyor veya daha zamanı mı var gibi düşünmemek elde değil?

Gerçekten kamuoyunu çok yakından ilgilendiren bir olay

Onun için her nedense o Batmandaki Rektöre kimse dokunmadı.

Ama Fakültenin Dekan yardımcısı O rektör tarafından sorgusuz-sualsiz görevden alındı

O Dekan Yardımcısının suçu başörtülü bayanların kampüslerinde örtülü gezmelerine müsaade etmesidir.

Daha ne diyelim?

Vay halimize!

* * *

Evet, sevgili okurlar.

BAE (Birleşik Arap Emirlikleri), nerdeyse Türkiyeye düşmanlığını yeniden ilan etmek üzere.

Aslında bu düşmanlık Türkiyeye yönelik değil İslama yöneliktir.

Öyle ya, İslamı temsil eden Osmanlı İmparatorluğu Hilafet-i İslamiyeyi 624 sene korudu.

Ne vakit ki İngilizler İstanbulu işgal etti, diğer dünya kefereleri de Anadoluyu işgal etmeye çalıştılar.

İşte o zamanki milli ruh onları püskürtebildiyse, iman dolu meşaleleriyle ulemalar vardı ve nice kahramanlar vardı.

Ama bugün esamisi yok.

Birleşik Arap Emirlikleri ise hala I. Dünya Savaşındaki o zihniyeti taşıyor.

İslamla uzaktan yakından bir alakaları yoktur, ilgileri de yoktur.

* * *

Sevgili dostlar.

Dert çok büyük.

İslam dünyası olarak oturup hüngür hüngür ağlamalıyız kendi halimize.

Eğer başımıza böylesine ağır sıkletli olaylar yığını geliyorsa ve biz de altından kalkamıyorsak, biraz da kendi kendimizi sorgulamalıyız.

Özellikle Türkiye bu İslam dışı yaptıkları sözde ibadetler ve hem de ciddiyetten, samimiyetten ve ihlstan uzak olan ibadetler ve Ilımlı İslam olarak nitelendirilen gayricidd yaşam biçimi, gerçekten çok düşündürücüdür.

Ve çok vahimdir.

Bakınız.

Diyanet İşleri Başkanlığı, dün çok büyük bir temizlik yaptı.

Adeta kurumun bünyesinde bir deprem sarsıntısı meydana geldi.

Neden mi?

Özellikle yıllardan beri süre gelmiş aynı ekipler, millete Hac farizasını yaptırırken yarım yamalak yaptırmış.

Keza Umre de aynı şekilde.

Ve diğer vurguncu, cepçi turizm şirketlerinin de aynı paralellik arz eden Hac ve Umre uygulamaları, adeta birer skandaldan ibarettir.

Buna da hoşgörü diyorlar, müspet harekettir diyorlar.

Ama öbür yandan da malı götüren götürene

Haram ile helali hiç birbirinden ayırt etmeden ibadet şekillerini uyguluyorlar

Dul veya genç kadınlara, eşsiz, mahremsiz, hiçbir yakını olmadan tek başına Hac ve Umre yaptırılıyor ve orada sahte nikahlar yapılıyor ve sahte dayılar yazdırılıyor.

Bunu artık Diyanet İşleri Başkanlığının çok iyi düşünmesi lazım.

Deveye demişler ki; Boynun neden eğri?

Deve demiş; Nerem doğru ki?

Gerçekten sistemin her tarafı arapsaçına dönüşmüş.

Nereye el atarsan, orada küfür ve imansızlık kokusu geliyor.

Faiz sektörü almış başını gidiyor.

Fuhuş sektörü almış başını gidiyor.

Uyuşturucu sektörü almış başını gidiyor.

Rüşvet, suiistimal, adam kayırma, bini bir para..

Hele ki bölgedeki bazı kayyumların icraat adı altındaki; skandalları!

Göstermelik..

Kurgulu

Dev posterlerle, reklam yapma halleri..

Ve daha neler neler?

Hepsini buraya sığdıramıyoruz.

Peyderpey inşallah can alıcı, kilit konuları siz değerli okurlarımızla Allah nasip ederse paylaşmaya devam edeceğiz.

Vesselam.

En derin saygı ve sevgilerimle