LAİKLİK MASKESİ BU MEMLEKETİ NEREYE GÖTÜRÜYOR?!
Eklenme: 2/17/2020 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar!

Bugün sizinle yapacağımız sohbet, Türkiyenin yaşadığı güncel hadiseler başta olmak üzere, yaşanan başıboşluklar, keyfiyetçilikler ve rastgele yapılan gelinen konuşmalarla ilgili olacaktır...

Yıllardan beri bu köşede yazmış olduğum konuların hepsi ama hepsi tümüyle Türkiyede vaki olan hak ile batılın çarpışmasıyla alakalı olmuştur...

İman ile küfrün çarpışmasıyla ilgilidir.

Gerçek görüntüyle, maskeli görüntülerin çatışmasıyla ilgilidir.

Kalemimizle vermiş olduğumuz mücadele elbette ki; hakka karşı çıkıp, batılı millete enjekte etmeye çalışan keferetül fecerelerin maskelerinin düşürülmesi için yapılmıştır

Kuzu postunu giymiş kurt misali, haince saldıran edepsizleri deşifre etmenin mücadelesini vermişizdir...

Ana ilkemiz ve hedefimiz; İslam dininin gelişinin ana sebebini beyinlere enjekte etmek olmuştur...

çünkü..

İslam dininin geliş sebebi ve ana stratejisi, toplumların bünyesinde kök salmış imansızlıkların, küfrün, nifak gibi en büyük ceraimleri kökten söküp atmaktır...

Tek kelimeyle tüm toplumu, hatta tüm İslam ümmetini teyakkuza, uyanmaya davettir, çağrıdır ve uyarıdır.

İşte bu çağrı ve mücadelemiz, yüce kitabımız Kuran-ı Kerimin Fussilet Suresinin 33üncü ayetinin paralelindedir; çalışma azmimizdir.

Bakın ayet mealen aynen şöyle diyor:

İnsanları gerçek kulluk için Allah yoluna çağıran doğru ve adil olanı yapan ve şüphesiz Ben Allaha teslim olanlardanım diyenlerden daha güzel sözlü kim olabilir?..

Evet sevgili dostlar!

Göründüğü gibi Türkiye, son günlerde yine darbelerin ayak sesleriyle karşı karşıyadır.

Bu kirli maskeler tarih boyunca kendilerini suret-i haktan gösterenler olmuştur...

Kurtarıcılık adı altında veya milliyetçilik adı altında veya Kemalist ve laikçilik gölgesinde kendilerini maskeleyerek, varlık göstermişlerdir..

Ki bunlar bugüne münhasır değiller...

Olayların gerçek yüzünü irdelemek üzere geçmişe bakıldığında, böylesi çift yüzlü siyasi yapılar, Tanzimat Döneminden günümüze kadar Türkiyenin başına, her daim fitne ve savaş tetikçileri olmuşlardır...

Tabiri caizse bunların yüzünden, Türkiyenin başına gelenler Pişmiş tavuğun başına gelmedi...

Ki hala, yaratılmak isteniliyor...

İster Osmanlı düşmanlığı olsun, ister İslam düşmanlığı olsun, ister vatanın bütünlüğüyle ilgili düşmanlık olsun, her ne olursa olsun suçüstü yakalanması gereken hıyanetler silsilesinin varlığı, inkar edilemez bir gerçeğimizdir!

Taa 1839lardan günümüze kadar uzanagelen bu hıyanet kesinlikle ve kesinlikle emperyalist haçlı veya Siyonist yağmacıların planlarıdır..

Sahada uygulayan da, onların içimizdeki taşeronlarıdır...

Takvim yaprakları değişse de, siyasal iktidarlar değişse de, liderler farklı isimlere sahip olsa da; senaryo aynıdır, sadece rol üstlenenler değişiyor..

Devlet-i Aliyeyi Osmaniyenin yıkılışıyla ilgili o büyük devletin bünyesine gizliden gizliye yerleşebilen, palazlanan ve palazlandıkça da, pazarlanan yapılar yeri ve zamanı gelince aldıkları talimatlar doğrultusunda harekete geçerler...

Nitekim, koskocaman bin yıllık bir İslam tarihini, Osmanlıyı tar-ü mar ederek, ortadan kaldırabilmişlerdir.

Bin yıllık bir İslam kültürünü yok edebilme hareketinin son halkası, Osmanlının son padişahı Ulu Hakan Sultan Abdülhamidin tahttan indirilişi oldu...

Sultan Abdülhamidi tahttan indirebilme hareketi bilindiği gibi; Meşrutiyet-i Meşruanın adını kullanarak, kendilerine haklılık payı çıkarmaya çalışmışlardı...

Ama maske çok kirli bir maske idi!

Bu maske, İngilizleri İstanbula davet etme ve İstanbulu işgal etme maskesiydi...

Ve bu maskenin arkasında, Osmanlı ordusunun bünyesinde sızmış, sızdırılmış kökeni belli olmayan, daha doğrusu ne idüğü belli olmayan paşalar olmuştur..

Denir ya paşa değil, maşa!...

Ki onların sayesinde, İngilizler elini kolunu sallaya sallaya İstanbulu istila ettiler...

Akabinde, Lozan hezimetini Zafer diye, Türkiyenin önüne koydular...

Yani sahada kazanılan, masada kaybedildi..

Masada Türkiyeyi kayba uğratan maskeli yüzler, 1924te İttihat Teraki partisini bir devamı olarak Cumhuriyet Halk Parti kuruldu

İngilizlerin nam-ı hesabına faaliyet gösteren siyasi yapının ilk icraatı da, Hilafet-i İslamiyeyi ilğa etmek oldu...

Nitekim, O günden bugüne kadar Türkiyede, Devlet ile Millet hiçbir şekilde barışık olamadı...

Bitmeyen, tükenmeyen kavgalar başladı...

Her on yılda bir devreye giren darbelerle halk sindirilmeye çalışıldı...

Kesif bir maskeler silsilesiyle yola çıkanlar, kendilerini hep sureti haktan gösterip ülke elden gidiyor, biz kurtarıcıyız diyerek, ihtilaller yaptılar...

Ülkenin varlığını, bütünlüğünü, bölünmezliğini zedeleyerek değişik terör odaklarıyla gizliden gizliye işbirliği içerisine girerek, meşru hükümetleri alaşağı ettiler...

Bunun bariz ve gerçek kanıtlayıcı delili, tarih sayfalarında yer almaktadır...

İşte, 27 Mayıs 1960....

12 Eylül...

28 Şubat..

Gezi olayları...

Ve son olarak 15 Temmuz darbe girişimi...

Ki, 15 Temmuzdan önce 17 ve 25 Aralık olayları...

Bunlar da ne yazık ki çok kurnazca, çok ustaca, mahirane bir akılla FETÖ gibi kirli bir maskeyi kullanarak yola çıkmışlardır.

Ne yazık ki bugünlerde AK Partiye ve Recep Tayyip Erdoğana karşı gizliden gizliye bir darbe hazırlığı, söz konusu...

Ve bu hazırlık, Cumhuriyet Halk Partinin bilinen tarihi darbecilik anlayışıyla tertipleniyor...

Dün, yani 28 Şubattaki Postmodern, Yakamoz, BçG gibi parola kullananlar, büyük naralar atarak İrticaaa, irticaa, yine irticaaaa deyip, kurtarıcılık pozisyonuna girenler bugün yeniden varlık göstermeye çalışıyorlar...

Bu aziz ve değerli millet bunlara papuç bırakmaz...

Dün olduğu gibi bugün de...

Tıpkı 15 Temmuzda 250 şehit vermekle onların kökünü kazabilen bu millet, bir kez daha köklerini kazıyacaktır...

Ne var ki; bu tür senaristlerin senaryoları ile kullandıkları maskeler bilinmesine rağmen, her dönemde olduğu gibi günümüzdeki siyasi dil, yine pelteklenmiş vaziyette konuşamıyor...

Yorulmuş beyinler, bu mezalime karşı suspus kesilmiş vaziyette!...

Adeta dut yemiş bülbül gibi; ketumlaştları...

Denir ya; süt dökmüş kedi gibi..

Bu hal, çağımızdaki siyasilerin ayıbıdır...

Bu milletin beklentilerine rağmen hala da darbeciler zaman zaman sesini çıkarabiliyorlarsa, kendilerini sureti haktan göstererek, prim alabiliyorsa vay ki, vay halimize demekten de kendimizi alamıyoruz...

Şunu da söylemeden geçemiyoruz.

Millet dimdik ayaktadır, teyakkuzdadır, AK Partinin ülkedeki yamuk siyasetine rağmen millet onları sahipsiz bırakmıyor.

Bilinmelidir ki bu millet ülkenin bütünlüğü için, vatanın istikrarı için, ezanın yükseliş sesi için bu tür hainlerin maskelerini her zaman düşürmeye hazırdır.

Ne Laikliğin, ne Sekülarizmin, ne de Kemalizmin zırhı onları koruyamaz.

En derin sevgi ve saygılarımla