MELHEME-İ KÜBRA = MEHDİ İLE DECCALİN SAVAŞI !? (III)
Eklenme: 10/22/2019 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar!

Malumunuz üzere Melheme-i Kübra = Mehdi İle Deccalin Savaşı başlıklı yazı serimize bugün de devam ediyoruz.

Nitekim, bu yazı dizimizin üç dört gün süreceğini beyan etmiştik.

Evet!

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin vefatına kadar yani 1960a kadar Şualar isimli kitabının 5inci Şua olarak belirttiği bölümü mahrem kılmıştı.

Yani yayımlanmasını gizli tutmuştu.

Ve kamuoyuna açıklanmasını istememişti.

Zira müstebit Cumhuriyet Halk Partinin ceberuti ve zorba rejimi İslamın ana çizgilerinde yer alan konuları tümüyle yasaklamıştı...

İslamı yazan, konuşan, söyleyen, yayınlayan her kim olursa olsun derhal sorgulanacaktı?

Savcılıklara, mahkemelere gönderilenlerin de; tutuklanmaları mukadderdi.

Zira Laikçilik, Atatürkçülük gibi kavramlar Anayasada yer verildiği için, bu bahane üzerinden dini konuların kamuoyuna açıklanması yasaklanmıştı...

çünkü Türk Ceza Kanununun 163üncü maddesi hakimdi...

Tümüyle antidemokratik hukukdışı bir sistemin keyfiliğe dayalı dayatmaları yüzünden düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, okuma özgürlüğü tamamen pranga altına alınmıştı...

İlla ki mutlak bir hukukdışılık vardı..

Dolayısıyla Bediüzzaman Hazretleri, kaleme aldığı bazı önemli meselelerin CHP açısından birilerinin zülfüyarine dokunabilir düşüncesiyle, yayınlamasına izin vermemişti.

Ne vakit ki; ANAVATAN iktidar olunca, Merhum Turgut Özal, Başbakanlığının döneminde, TCKnun 163üncü maddesini kaldırdı...

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi devreye girdi...

Fikir özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü serbestleşince o günden itibaren; 5inci Şuanın yayınlanmasına Nur Cemaatinin Meşveret heyeti karar verdi. Ve böylece, 5inci şuanın, yazılması yayınlanması, kitaplaşması tamamiyle serbest oldu.

O günden bugüne kadar serbestçe yazılmış, kitap haline getirilmiş bir eser olarak, İnsanlığa rehber olmuştur...

Biz de bu itibarla görülen lüzum üzerine güncelliğini koruyan bazı olayların paralelinde yayınlamaya başladık.

Yazıyoruz, okuyoruz ve yayınlıyoruz..

Yayınımızın üçüncü günündeyiz.

Bakınız Üstad Hazretleri ne diyor:

Şimdilik o hadisatı gaybiyenin yani kıyamet alametlerinin gaybi bölümünün yüzer misallerinden (yüzer örneklerinden) mülhitler (inkarcılar) tarafından avamın (kamuoyunun) akidelerini bozmak fikriyle işaa edilen (yayınlanan) olayın yirmi üç meselelerini Tevfik-i Rabbani ile (Allahın yardımı ile) gayet muhtasar (kısaca) bir surette beyan edilecek...

Ve o meseleler mülhitlerin (inkarcıların) anladıkları gibi kimseye zarar vermemekle beraber her biri bir lemayı icazı nebevi yani Efendimiz (S.A.V.)in birer hadisi şerifi olduğu görünmekle ve hakiki tevilleri izhar ve ispat edilmekle herkesin inancını kuvvetlendirmeye mühim bir sebep olması için yayınlanmasına izin verildi, rahmet-i ilahiden temenni edip yanlış ve galeplerimiz varsa affolunsun...

Bediüzzaman hazretleri bu paralelde şöyle devam ediyor:

Arkada gelecek birinci mesele yazıldıktan hayli zaman sonra zuhur eden bir hadise, bir olay tam tevilini göstermiştir.

Şöyle ki:

Hadiste varittir ki; Ahirizaman alametlerinden birisi de şudur ki; o süfyan, yani Müslümanlar içinden çıkan bir süfyan, yani Deccalin yardımcısı bir su içecek, eli delik olacak.

Yani bir çeşit su durumunda olan rakıyı su gibi çok içecek

Ve o sebepten batni (karnı) su tulumbası gibi olacak, yani şişecek ve o şekildeki biriken su hastalığı yüzünden zulüm ve hile ile topladığı milyonlarca mal ve servet su gibi elinden kaçacak, ecnebi doktorların boğazına girecek, mesmuatıma nazaran (duyduklarıma göre) üç yılda üç milyona yakın liraları tedavisine gayet israf ile sarf edecek.

Böyle bir insan asrımızda göründü.

Bu hadisin tevilini ben de gördüm, hayatının lisanı haliyle dedi hem bir su içecek, eli delinecek olan kudsi söz olan bu hadis ne kadar manidar ve mucizekar olduğu yüksek bir araştırma neticesinde ortaya konuldu.

Ancak bugünkü dersimiz başlık ile başlarken 19uncu meseleyi de şöyle özetleyebiliriz:

Rivayetlerde, hirzamanın almetlerinden olan ve l-i Beyt-i Nebevden Hazret-i Mehdinin (Radıyallahü Anh) hakkında ayrı ayrı haberler var. Hatt bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i velayet, eskide onun çıkmasına hükmetmişler.

Allahu alem bissavab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir tevili şudur ki: Büyük Mehdinin çok vazifeleri var. Ve siyaset leminde, diyanet leminde, saltanat leminde, cihad lemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi.. Herbir asır meyusiyet vaktinde, kuvve-i maneviyesini teyid edecek bir nevi Mehdiye veyahut Mehdinin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan; rahmet-i İlahiye ile her devirde belki her asırda bir nevi Mehdi, l-i Beytten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Mesel: Siyaset leminde Mehdi-i Abbas ve diyanet leminde Gavs-ı Azam ve Şah-ı Nakşibend ve Aktab-ı Erbaa ve oniki imam gibi Büyük Mehdinin bir kısım vazifelerini icra eden ztlar dahi, -Mehdi hakkında gelen rivayetlerde- medar-ı nazar-ı Muhammed Aleyhissaltü Vesselm olduğundan rivayetler ihtilaf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş: Eskide çıkmış. Her ne ise... Bu mesele Risale-i Nurda beyan edildiğinden, onu ona havale ile burada bu kadar deriz ki:

Dünyada mütesanid hiçbir hanedan ve mütevafık hiçbir kable ve münevver hiçbir cemiyet ve cemaat yoktur ki, l-i Beytin hanedanına ve kablesine ve cemiyetine ve cemaatine yetişebilsin.

Evet yüzer kuds kahramanları yetiştiren ve binler manev kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-ı Kuraniyenin mayası ile ve imanın nuruyla ve İslmiyetin şerefiyle beslenen, tekemmül eden l-i Beyt, elbette hirzamanda şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikat-ı Furkaniyeyi ve Sünnet-i Ahmediyeyi (A.M.) ihya ile, iln ile, icra ile, başkumandanları olan Büyük Mehdinin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lzım ve zarur ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır.

En derin saygı ve sevgilerimle