NASRUN MİNALLAHİ (TÜM ZAFERLER ALLAHTAN’DIR)!!! (III)
Eklenme: 1/24/2018 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Afrin platformu, ülkenin en ücra köşesine kadar yayılmış bir durumda.

Halkın yüzde 90ı bu milli ruhu yaşatmak için dimdik ayaktadır..

Devletinin yanındadır

Devletin zirvesinde bulunan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanla aynı safta yürüyor

Başkomutan Erdoğanın tüm düşüncelerine aktif hareketlerinin yanında yer almaktadır

Kenetlenmiştir..

İşte bu birliktelik, büyük bir Türkiyeyi oluşturmaktadır

Dün de bu köşede sizinle paylaşmak istediğimiz ana husus Yüce kitabımız Kuran-ı Kerimin Fetih suresidir

Gerek 10. ve gerek 18. ayetin yüce meallerinden de anlaşıldığı üzere; Hudeybiye anlaşmasını, Resulullah Efendimiz (S.A.V) savaşa girmeden imzalamıştı.

Anlaşma metni Resulullah Efendimiz (S.A.V)in önünü tıkamakla beraber, geçici olarak kabullenmiştir.

Ama o anda bile yanındaki sahabelerden bazılarının her ne kadar eleştirileri olmuşsa da netice itibariyle aralarında Resulullah Efendimiz (S.A.V)in varlığı söz konusu olduğundan, tüm sahabeler Efendimiz (S.A.V)e biat elini uzattı

Ve hepsi;

Seninle buraya Umre yapmaya geldik, dönmek zorunda kalmamıza rağmen, tüm samimiyetimizle canımız, kanımız feda olsun. her an için biz yok olmaya geldik. İstenilen anda yok olmaya hazırız dediler.

Bu samimiyet ve ciddiyet sonucunda Mekke Fethi iki sene önceden hükmen gerçeklemiş olduğunu zaten; Kuran bize bildiriyor.

Tıpkı günümüzdeki Türkiyenin Suriyeye girme hali gibi

çünkü, Haçlılar, Müslümanları birbirine düşürüp bol miktarda silah satışı yapmaktadır

Enva-i türlü bahane uydurarak, üç beş kendini bilmeze siyaset alanında faaliyet göstermektedir

Megolamanyaklıkların havasına girilmektedir

İşte bunu, hem Erdoğan görüyor, hem de Türkiye insanı görüyor..

Tabi, İslamiyetin ana ruhunu yaşayanlar da görüyor

Kuranın himmeti ve koruması altında; yürümek istiyor

Cumhurbaşkanı Erdoğanın, uzattığı Zeytindalını tutanların manevi biatı bize Hudeybiye Anlaşmasını hatırlatıyor.

Bakınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan Twitterda şöyle bir açıklama yaptı;

Türkiye mill bekası için yılanın başını ezmek mecburiyetindedir. Hem kendimiz hem de umudunu bize bağlamış kardeşlerimiz için, gerekli gördüğümüz her yerde varlık göstereceğiz.

Suriyenin kuzeyinden Türkiyeye yönelik birkaç yıldır devam eden tacizler karşılıksız kalmıyor, kalmayacak.

Bu konudaki kararlılığımız ortadadır.

Geri adım atmak yok.

Türkiyenin hiç kimsenin bir karış toprağında gözü yoktur.

Bu operasyonlardaki temel amacımız, mill güvenliğimizin yanında Suriyenin toprak bütünlüğüyle, Suriye halkının can ve mal emniyetine de katkıda bulunmaktır.

İdlibde ve Afrinde de huzur ve güven iklimi tesis edildiğinde, yüz binlerce Suriyeli kardeşimiz kendi yurtlarında, kendi evlerinde hayatlarını sürdürme imknına kavuşacaklar.

Bölge, Türkiye için bir terör tehdidi olmaktan çıkana kadar, insanların huzur içinde yaşayabilecekleri bir yer haline gelene kadar operasyonlarımız sürecektir.

Türkiye bu konuda kimseden icazet almak durumunda değildir.

* * *

İşte bakınız, sevgili dostlar.

Cumhurbaşkanının net bir biçimde açıklamış olduğu tarihi gerçekler orta yerde.

Anlaşılan budur ki artık Türkiye eski Türkiye değildir..

Öyle; dışarıdan emir bekleyen ve emirlerini hemen yerine getirmekle kendini insan sayan siyasilerin yönetiminde değil

Fersah fersah, uzaklaşmıştır

Yepyeni bir Türkiye var.

Yeni bir siyaset adamı var

Hem de deneyimli ve siyaseti çok iyi bilen bir devlet adamı var; Recep Tayyip Erdoğan...

Evet, tarihte siyasi platformlarda düşmandan korkan bir siyaset anlayışı hiçbir zaman başarılı olamamıştır..

Kİ siyasi de olamaz.

Yine tarihten bize örnekler veren yüce Kuranımız, Yahudi milletinin Allahtan korkmayıp insanlardan korkan bir millet olma hasebiyle, aynı zamanda bencil, şahsiyetsiz, çıkarcı, kişisel rantla bilinen Yahudi milletini, Allah bu ayet-i celile ile tanımlıyor.

Duribet aleyhimuzzilletu vel meskene

Onlar haddini aştıkları için, Allaha güvenmedikleri için, kader-i ilahi olarak o millet zillet ve meskenetle karşı karşıya kalmıştır

Kendilerini hiçbir zaman zillet, meskenet ve hakaretten kurtaramayan bir millet olma hasebiyle lanetlenmişlerdir.

Diyorum ki, yekvücut olarak devlete, hükümete, özellikle Cumhurbaşkanının etrafında kenetlenmiş bir Türkiye ile karşı karşıya olduğumuzu unutmayalım.

Onun için Hudeybiye anlaşması, zafer ve fetihlerin üst üste kesintisiz geleceğinin müjdeleyicisi olmuştur

Öyle inanıyoruz ki, günümüzdeki Afrine girme ve kahraman TSKnin ABDnin üç beş tane uşağı olan teröristlere karşı en ağır darbeyi vurup sergiledikleri kahramanlık, yeni zaferleri getirecektir

Bu nedenle bilinen mahut medyanın bazı çıkarcı kalemşorlarıyla ve tümüyle Türkiye aleyhinde çalışan siyasi bir partinin girişimleriyle milletin midesini bulandıran menfi propagandaların da sonuçsuz kalacağını biliyoruz

Bakınız, burada Bediüzzaman Hazretlerinin tarihi bir yazısını sizinle paylaşmak istiyorum.

Evet, 7 Mart 1920.

Yani nerdeyse 98 yıl önce yazılmış bir yazı.

Osmanlı İmparatorluğu artık son dönemini yaşarken, devleti eline geçiren İttihatçı hükümete karşı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Osmanlıdan ayrılma girişimine teşebbüs etmiş biri Kürt Müslüman, diğeri de Ermeni, ikisi de ne yazık ki Paşa unvanını almış.

İki tane bencil ve kasıtlı insanlar oldukları zaten hareketlerinden kendilerini ele vermiş durumdaydılar.

Birisi Kürt Şerif Paşa...

Diğeri Türkiyedeki Ermenilerin baş temsilcisi Boğos Nubar Paşa

İkili arasında Kürdistan ve Ermenistan hakkında bir anlaşma akdi hazırlanıyor ve Pariste pazarlanıyor

İkili, Türkiye hükümetine, bu anlaşmayı enjekte etmeye başlıyorlar

Bediüzzaman Hazretleri ise bunu duyar duymaz tüm dünya kamuoyu nezdinde haykırarak şöyle demiştir;

Dört buçuk asırdan beri vahdet-i İslamiyenin fedakr ve cesur hdim ve taraftarları olarak yaşamış ve din ananesine sadakati gaye-yi hayat bilmiş olan Kürt milleti; henüz beş yüz bine karib (yakın) şehitler vermiş, o şehitlerin kanı kurumadan, şişlere geçirilen yetimlerinin, gözleri oyulan ihtiyarlarının hatıralarını teessürlerle anarken; İslamiyetin zararına olarak çalışan tarih ve hayat düşmanlarıyla itilafı (anlaşmayı) akdetmek suretiyle; salabet-i diniyeleri hilafında (dinin ana gerçeklerine rağmen), iftirakcyane (Kürtleri Osmanlıdan ayırmak maksadıyla) takib edemezler.

Zira bunlar kötü niyetlidirler ve İslamiyetle alakası olmayan birer maşadırlar.

Binaenaleyh, Kürt vicdan-ı millisinin bu tarz tahassüsüne muğayir (hassasiyete rağmen) hareket eden zevatı da Kürtler tanımazlar.(1)

İkdam gazetesine hitaben bunu yazıyor Üstad.

İşte buyurun sevgili dostlar.

Yine bu Afrin meselesinde hükümetin-iktidarın önünü tıkamak için envai türlü iftira, yalan propagandası yaparak kendilerini kurtarmak için millete kirli bilgi vermek teşebbüsünde olanlara diyoruz ki;

Kimse kusura bakmasın.

Artık devriniz kapandı.

Artık Kürt milleti size inanmıyor ve sizler de hiçbir zaman Kürt milletinin temsilcisi olamadınız ve olamazsınız!.

En derin saygı ve sevgilerimle...