RAMAZAN AYI, KUR’AN AYIDIR, YEME-İÇME EĞLENME AYI DEĞİL!? (II)
Eklenme: 4/14/2022 12:00:00 AM

Sevgili okurlar...

Ramazan-ı Şerifle alakalı sohbetimize devam ediyoruz!.. Dün önemli gördüğümüz birkaç mevzuyu öne çıkardık Özellikle de Ramazan Ayının Kuran ayı olması münasebetiyle, her Müslümanın öncelikle uyması gereken kaide ve kuralları, aktardık...

Kuran-ı Kerimin okunması

İbadetlerin yapılması

Hayır ve hasenatta bulunulması

Ve daha birçok hassasiyet gerektiren çizgilere odaklandık

Ve dedim ki;

Yüce İslam dinine intisap etmiş bir ümmet olarak ve O ümmetin bir ferdi, mensubu olarak, bize lazım olan, bizim uymamız gereken dinin temel ilkelerine riayet etmemizdir...

Bilinçli, yeri ve zamanı gözeterek, ibadetimizi büyük bir hassasiyet ve huşu içerisinde yapmamız lazım.

Kültürümüze mal olmuş bir deyim var...

Helale hile katmama halimiz olması lazım.

Eğer ki helale hile katan bir yaşantı ve düşünce, anlayış söz konusu olursa, o ibadet sahih olmaz...

Münafıklık olur...

O ibadet olmaz, sevap kazanılmaz, tam aksine günahkr olunur

Onun için, ne tür bir ibadet olursa olsun mutlaka hassasiyet içermeli, kaide ve kuralına uygun, Salih amel beslemelidir...

***

Dedik ya;

Ramazan ayı, Kuran ayıdır, yeme-içme, eğlence ayı değildir..

Bu başlık altındaki sohbetimiz, Allah nasip ederse bir kaç gün daha aynı minval üzere devam edecek..

Dikkat etmemiz gereken, en önemli çizgi şu...

Bu mübarek ayda mümkün mertebede başkasının dedikodusunu yapmamamız gerekir...

Özellikle, bu dine intisap etmiş, ama İslama uymayan, İslama zarar veren ve ben Müslümanım diyen her kişi, bu mübarek ayı fırsat bilerek, kendine çekidüzen vermesi gerekir...

Bu ayın vecibelerini yerine getirme çabası içerisinde olmalıdır..

Aksi takdirde, o kişi için sadece laf-ı güzaftan ibaret bir inanç söz konusu olur...

Hem kendisine zarar vermiş olur, hem de intisap ettiği yüce İslam dinine ve ümmetine zarar vermiş olur..

Gönül kırgınlığı yaratır...

Nefrete sebebiyet verir..

Bunun da vebali çok ağırdır..

Pek tabi ki bunun sorumluluğunu da herkes taşıyamaz ve taşımamalıdır.

İslamın bize lütfettiği ibadet nimetlerini zedelemeyelim.

Haram katmayalım.

Boğazımıza indirdiğimiz her lokma helal olmalıdır...

Ama heyhat!

Bakıyoruz ki

Namazımızdan, Kuran okumamızdan, kabir ziyaretlerimizden tut İslamın beş ana kural kaidesi olan namaz, oruç, zekat, hac ve kelime-i şehadete kadar, erozyona uğratmış haldeyiz!

Dinin ana kurallarını dahi doğru dürüst yerine getirmemekle beraber, ne yazık ki haramla hellı birbirinden ayırt edemez hale gelmiş durumdayız...

Bu bireysel ve toplumsal özeleştirimizdir.

Mesela;

Efendimiz (S.A.V)in eşi annemiz Hz. Ayşe (R.A) Resulullaha soruyor.

Ya Resulallah, erkeklerin üzerine cihad farz olduğu kadar, kadınların da üzerine cihad farz mıdır?

Hz. Ayşenin bu mübarek sorusuna Resulullah (S.A.V) çok ince çok büyük bir anlam taşıyan ifadeyle cevap veriyor.

Evet, kadınların üzerine de cihad farzdır.

Ama öyle bir cihad ki savaşa girme cihade değil, nefsiyle savaşma cihadıdır ki o da Hacdır ve Umredir.

Ne var ki bugün kadınlarımız o ibadet şeklini yaşamadıkları gibi; yaşayanlar da turistik geziye döndürdü..

Özellikle Umre ziyaretleri...

Türkiyede gördüğümüz ve duyduğumuz kadarıyla rant ve para kazanma maksadıyla kurulan nice Hac ve Umre Organizasyonu şirketleri var...

Öylesine rant şebekeleri oluşmuş ki, Hac ve Umre ibadetiyle uzaktan yakından alakaları yok...

Diyanet İşleri Başkanlığı da yıllar yılı sadece rant şebekelerine para kazandırmak için bu görevi yürütmesi de ayrı bir garabet!?..

Haca veya Umreye giderken İslamın göstermiş olduğu hiç ama hiçbir vecibeyi yerine getirmiyorlar...

Ki uydukları da yok...

Sadece göstermelik, sadece riyakarlık, sadece ahali görsündeler?

Ki bu da ibadet değil...

Kirli bir zihinle para çıkarı var...

Maddiyat var, maneviyatın zerre-i miskali yok..

Bu da çok üzücüdür.

İslam, bundan zarar görüyor.

Oysaki ibadetler bir Mümin için her şeyin başını çeken Allaha yaklaşım tarzıdır...

İnsanlara kazandıran ibadetlerdir.

Her zaman yapmamız gereken ana gerçeklerdir.

Ama bu ayda yeri apayrı olmalıdır.

Mesela zekt ibadetiyle namaz ibadeti biri diğerinden ayrılmazdır...

İki ama tek parçadır...

Yüce kitabımız Kuranda biri olmadan diğeri olmaz mahiyetinde 82 yerde, dikkat çekmektedir...

Demek ki namaz ne kadar önemliyse, zekt da aynı paralelde o kadar önemlidir.

Birini yapıp, diğerini yapmamak doğru olmaz...

İslama yaklaşım gerçeği değildir böylesi bir tavır!.

Keza Ramazan ayı da o kadar önemli bir ibadet ki Hicretin ikinci senesinde farz kılınmıştır.

İman, yani inanç nasıl ki her şeyin başında geliyor.

Amel de aynı minval üzere birbirini takip ediyor.

Namaz ve Zekt

Bakınız, Kuran-ı Kerimin Meryem suresinin 30 ve 33. Ayetler arasında şöyle buyuruyor;

çocuk: Ben şüphesiz Allahın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekt vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde, dirileceğim günde bana selam olsun dedi.

Bu Ayet-i Celileler Hz. İsa daha beşikte iken yüce Allah ona ilham ediyor...

Ağzından çıkan ilk sözcükler bunlar..

Allah bana yaşadığım müddetçe namaz ve zektı emretmiştir.

Buradaki zekt kelime itibariyle;

Nefsin rezilliklerden, kötülüklerden arındırılma hali demektir.

Hz. İsanın da dediği mana;

Nefsi, insanı kazurat-ı beşeriye denilen kötülüklerden arındırmak demektir.

Bir Peygambere gelen vahiy, bu manayı taşıyorsa

Elbette ki tüm inanan Müslümanlar da aynı manayı kendi yaşamlarına adapte etmeli, sahiplenmeli ve uygulamalıdır...

Malımızı da nefsimizi de kötü şeylerden, insan şeref ve haysiyetine yakışmayan hal ve hareketlerden arındırmamız gerekir.

Peygamberlik makamına yakışmak için Peygamberlerimiz bu halleri yaşamıştır.

Veyahut da ikinci bir ihtimal.

Cenab-ı Allahın, yaşadığım müddetçe zekt vermeyi, namaz kılmayı emretmesi.

İnsanlara zekt verin, fıtr sadakasını verin, bununla kendi nefsinizi cimriliklerden arındırmış olursunuz manasını taşıyor.

Zira zekt vermek, nefsi cimrilikten kurtarır...

Kötülüklerden arındırır...

Malını da haram denilen tehlikeden korumuş olur...

Bakınız, Tevbe suresinin 103. Ayetinde Allah Tel Resulullah (S.A.V) Efendimize şöyle emrediyor;

Onların mallarından sadaka al, bununla onları temizlemiş, arındırmış olursun. Onları destekle çünkü senin desteğin onlar için bir huzur ve gönül ferahlığı olacaktır. Allah (her şeyi) hakkıyla işiten, (her şeyi) hakkıyla bilendir.

Keza Sebe suresinin de 39. Ayeti bize aynen bunu emrediyor ve diyor ki;

De ki: Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Siz (Allah yolunda hayır için) her ne harcarsanız, (Allah) onun yerine başka (daha iyi)sini verir. Zira O, her zaman en hayırlı rızk veren ve rızk vermede tam yetkili olandır.

Sevgili okurlar.

Bu manayı taşıyan, Kuranda çok önemli emir veren ayetler vardır.

Tıpkı Bakara suresinin 276. Ayeti gibi...

Diyor ki;

Allah, faizli kazançları bereketten mahrum eder, sadakası verilen malları da artırır (bereketlendirir). Allah günahta (haramda) ve inkrda direnen hiç kimseyi sevmez.

Sevmediği gibi de onu varlıktan yokluğa çevirir.

Acizane halimiz bu iken her nedense toplum olarak sadece din kelimesine, İslam vasfına takılırız...

Ama her şeyimiz lafızda kalıyor...

Samimiyetimiz yok...

Dinin ana kural ve gerçeklerini yerine getirmemekte direniyoruz..

Her nedense nefsin cimriliğine boyun eğiyoruz..

Nefsi kötü arzularının bataklığına mahkm ediyoruz...

Kötülükleri daima kendimize şiar ediniyoruz...

Olmazsa olmaz haline getirmiş durumdayız...

Allah sonumuzu hayreyleyesin...

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Dünkü SÖZ Gazetesinin manşetinde geçen büyük puntolarla yazılan; Veznedar Vurgunu haber, dikkatinizi çekmiştir..

Az sonra, haberi detaylı bir şekilde sizlere aktaracağım!...

Biliyorum diyeceksiniz ki yukarıda anlattığınız bahse konu dini vecibelerle bu haberin ne alakası var?

Alakası çok...

Ki bu haberle yukarıda anlattığımız dini vecibeler birbirine tıpatıp benziyor ve bağlılığı var...

Şöyle ki..

İsmimiz, unvanımız, görüntümüz hep Müslümanlıkla kalkıp oturuyoruz.

Şekillendirme, biçimlendirme halimiz bu?

İsmimiz Ahmet, Mehmet, Ali, Veli vs...

Ama her nedense fırsat yakaladığımız zaman illaki haram yemeyi, illaki kötülükler yapmayı, illaki nefsani arzularımıza mahkm oluruz...

Haramı, kendimize şiar edinmiş durumdayız.

Bakınız, haberin üst başlığı şöyle;

BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BU KEZ VEZNEDAR USULSÜZLÜĞÜYLE GÜNDEM OLDU

Ana başlığı VEZNEDAR VURGUNU..

Haberin devamı ise şöyle...

Tehdit ve şantaj skandalının ardından Büyükşehir Belediyesinde su tahsilatlarında usulsüzlük yapıldığı ortaya çıktı. 16 tahsildar gözaltına alındı.

Allah aşkına şu habere bakın.

Bu olay Moskovada değil, Amerikada da değil, Londra veya Berlinde de değil.

Bu olay Diyarbakırda yaşanmıştır...

Diyarbakır İslam coğrafyasında yer alan bir kent...

Göbeğinde 5. Harem-i Şerif var...

Ulu Cami..

Peygamberler, Sahabeler, Evliyalar diyarıdır Diyarbakır..

Bu ayda Teravih namazları için insanlarımız akın akın camilere giderken...

Keza camilerimiz, tıklım tıklım doluyor..

Ama fırsat elimize geçtiği an hemen harama sarılıyoruz.

Bakınız, haber şöyle devam ediyor;

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tehdit ve şantaj skandalı olayının ardından bu kez DİSKİnin tahsilat bürolarında yaşanan usulsüzlük ve yolsuzluk işlemleriyle gündem oldu.

Yazımız fazla uzun olmasın.

Burada keselim, yarın daha detayıyla sizinle hasbıhal edeceğiz!..

En derin saygı ve sevgilerimle.