SİYASET, MİLLİ BİR SİYASET OLMADIKÇA?! (II)
Eklenme: 11/23/2017 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusyanın Soçi kentindeki barış zirvesi olarak nitelenen Üçlü Zirve toplantısına gitmeden evvel İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK) toplantısında konuştu.

Ama yaptığı konuşmada içtenlikle tüm duygularını ortaya koyarak gerçekleri dile getirdi.

Bizim ülkemizde, milletimizin kendi içinde, Dert insanı söyletir diye bir güzel söz vardır. Ben de bugün sizlerle burada kalbimle kelimelerin arasında perde koymadan konuşmak istiyorum diyerek konuşmasına başlayan Cumhurbaşkanı şunları dile getirdi;

İslam dünyası olarak son yıllarda gerek ekonomik gerekse siyasi ve sosyal açıdan kelimenin tam anlamıyla bir fitne döneminden geçtiğimiz aşikrdır.

İslam dünyasının birliğini, istikbalini yok etmeye yönelik kirli bir senaryo uygulanıyor.

Kimi zaman etnik, kimi zaman dini kimi zaman da mezhebi farklılıklar kaşınarak İslam toplumları içeriden çökertilmeye çalışılıyor.

Silah şirketlerine, tefecilere, spekülatörlere, sıcak para baronlarına peşkeş çekiliyor.

Paralar batılı devletlerin şirketlerinin cebine gidiyor.

Açıkçası Batı, kendi tarihinde ne kadar hastalıklı unsur varsa hepsini de İslam dünyasına ihraç ederek, geleceğini garanti altına almaya çalışıyor.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı daha ne desin?

Ruhi derinliklerinden gelen duygularını tüm çıplaklığıyla açığa vuran Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın bu konuşmaları, bizim dünden beri başlık olarak kullandığımız SİYASET, MİLLİ BİR SİYASET OLMADIKçA?! ifadesinin adeta açılımını yapmıştır.

Dert yanan Erdoğanın, yalnız Türkiye için değil, tüm İslam dünyası için, özellikle Ortadoğudaki devletçiklerin başına geçen piyon, uşak tıynetli bazı liderler için bu tür ifadeleri dile getirmekte bize göre geç bile kalmıştır.

İşte anlaşılan budur ki;

Erdoğan, milli bir siyaset ruhunu İslam dünyasına aşılamak istiyor.

Hem de Türkiyeden başlamak üzere.

İşte 5 yıldan beri Suriyedeki dram.

Acımasızca bir milletin 7den 70e katledilmesi ve batı dünyanın bu masum, mustazaf bir milletin kadavrası üzerine beslenme gerçeğini Erdoğan anlamış ve tüm dünyaya da anlatmak istiyor.

Gerçekten zaman zaman bunu söylemekten kendimizi alıkoyamıyoruz.

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek, şu 15 yılı çıkar mütebakisi 80 yıllık bir mazide Türkiye bize göre zamanını boşa harcamıştır.

Gelen giden parti liderleri, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, herkes ama herkes milli olmayan güdümlü siyasetlerle gününü gün etmiş.

Böylece bu millet gerek ekonomiksel, siyasal, kültürel olarak tüm dengelerini kaybetmiş, felç hastalığına vurulmuş.

Adeta vücudun bir kolu gibi, ayağı gibi, kendi kendine sallanıp duruyor misali, ruhsuz, manasız, İslamsız, uyarısız bir şekilde ülke yönetilmek istenmiş.

Bu itibarla diyoruz ki;

Yalnız Türkiyede değil, Osmanlıdan ayrılan ve nice kirli, münafık yerli Lawrencelar tarafından eğitilmeye çalışılmış bir İslam dünyasının hal-i pür melalinden bahsediyor.

Sayın Erdoğan, az-öz rasgele bir devlet adamı değildir.

Erdoğan, her gün biraz daha büyüklüğünü, devlet başındaki liderliğini gösterdikçe gösteriyor.

Ama tüm bunlara rağmen, ne yazık ki Türkiyemizin içinde bazı önemli localar, ister CHP yanlısı olsun, ister DHKP-C, ister büyük masonik kafalar olsun

Türkiyenin 15 yıldan beri rayına oturtulmuş bir halini, güzel halini görmek istemiyorlar.

İlla ki Erdoğanı yalnızlaştırmaya çalışan dost görünüp düşman olan münafıkların varlığını kimse inkr edemez.

Evet, Erdoğanın lideri ve kurucusu bulunduğu AK Partinin yeniden başına geçmesi, elbette ki çok büyük bir ümittir.

Ama ne çare ki Görünen köy kılavuz istemez misaliyle, Erdoğanın misyonuna gölge düşürmek için, bazı bakanlıkların bünyesindeki olup biten nameşru kirlenmelerden bahsediyor.

İşte özellikle İçişleri Bakanlığı bünyesindeki FETÖ diye boşaltılan çok önemli polis teşkilatının yerine geçen, hiç de milli bir anlayışı önemsemeyen bazı Emniyet Müdürlüklerinde çok yanlış işler yapılıyor.

Bunlar ne yazık ki milletin duygularını çok etkiliyor, millet hükümetten ve Erdoğandan soğutulmaya çalışılıyor.

İnşallah Erdoğan bunun da farkına varacak ve görülen lüzum üzerine uyarı bakımından mesaj verecek diye düşünüyoruz.

* * *

Örneğin; dünkü Diyarbakır SÖZ Gazetesinin birinci sayfasında bir haber okuduk.

Gerçekten ürpertici bir haber.

Haberin başlığı aynen şöyle;

ÖNCE KOçBAŞI YAPTILAR, SONRA SERBEST BIRAKTILAR

Haber şöyle devam ediyor;

Diyarbakırda camide Kuran-ı Kerim dersi verdiği için 2004 yılında, gözaltına alınan ve tutuksuz yargılamak üzere serbest bırakılan 3ü kız 1i erkek olmak üzere 4 çocuk annesi ve aynı zamanda engelli olan kadın, dün akşam saatlerinde yapılan baskında koçbaşıyla evinin kapısını kırarak, çocuklarının gözleri önünde gözaltına alındı.

A.O. isimli Kuran öğreticisi kadının daha sonra Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevine götürüldüğü öğrenildi. Camide Kuran-ı Kerim dersi verdiği için yargılandığı davada hüküm giyen engelli kadının evine koçbaşı kullanılarak ve onlarca özel harekat polisinin katılımıyla bir baskın düzenlendi.

Olayın ne kadar vahim ve çağdaş bir skandal olduğunun farkına varılınca, tutuklanan kadın tahliye edildi.

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

13 yıldan beri devam ede gelen bir olay, her nedense ansızın Diyarbakır Emniyet Teşkilatı Asayiş Şube Müdürlüğünce adeta terörle mücadele veyahut uyuşturucu operasyonu yaparcasına engelli kadının Kuran dersini vermesinden aldığı ceza sonucunda kalabalık bir ekip hiç haber vermeden kadının evini basıyor.

Cumhurbaşkanının inanç ve misyonu paralelinde düşünen inanan bir kesimi, her gün biraz daha Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğandan uzaklaştırıp, onu yalnızlaştırma politikasının derinliğinden geldiğini düşünmemek elde değil.

Burada İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soyluya seslenip dostça hatırlatmak istiyoruz.

Sayın Bakan, biraz at bakışıyla değil de, etrafınıza daha geniş bakarak bazı şeyleri görmeniz gerekiyor.

çünkü bize göre bu çağın ayıbıdır ve büyük bir skandaldır.

En derin saygı ve sevgilerimle.