TEMENNİMİZ; TÜRKİYE’DE ARTIK YENİ BİR DEĞİŞİME GİDİLMELİ!? (II)
Eklenme: 4/20/2022 12:00:00 AM

Sevgili okurlar...

Dünkü sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyoruz...

Şu cümleyle sohbeti kapatmıştık...

Demiştik ki;

çağdaşlık adı altında çürümüşlüğün millete yutturulmasına artık yeter demeliyiz...

El hak..

Bu ifadeyi çığlık çığlığa tekrar ederek, aktarıyoruz..

çünkü, yaşanan hal-i durumumuzu özetlediği gibi, yeni yol haritasına da, rehberlik ediyor..

Yüz elli yıllık süre gelen bozuk bir siyasetin, milleti ne kadar aldatmış olma biçiminin de bir nevi; deşifresidir bu ifade!.

Şu gerçek tartışılmazdır...

Hiçbir millet kalkınma, ilerleme, çağdaşlaşma adına manevi çürümüşlüğe razı olmaz..

Aile depresyonuna meyil vermez, hiçbir zaman da rıza göstermez...

çünkü eşyanın tabiatına aykırıdır...

Bunu koruma ve kollama adına; ağır bedeller vermede imtina etmez...

Pek tabi ki, Milletlerin var olabilmesi için hangi coğrafyada olursa olsun, hangi toplum, ırk, cins ve inançta olursa olsun hiçbir şekilde; medeniyetinden taviz vermez..

Vermemelidir de..

Örfünü, detini, geleneğini, göreneğini yabana atmaz...

Hele ki yüce İslam dinine mensup olan bir İslam devleti, batı medeniyeti uğruna çürümüşlüğü tercih etmez, etmemiştir..

İllaki hıyanetler, zirvelerden gelmediği müddetçe, yani dayatma olmadığı müddetçe, halk buna rıza göstermez.

***

Ama heyhat!..

Hal-i durumumuz, ne yazık ki tersi istikameti göstermektedir...

Son 1,5 asırlık döneme baktığımızda; hepsini bilaistisna, dejenere etmiş haldeyiz..

Aile, gençlik, kültür, tarih, medeniyet diye bir şey bırakılmadı...

Vahim bir çürümüşlük var..

Onun için de üstüne basa basa bu çürümüşlükten kurtulmamız gerekir..

Batıla ve batıya dayalı zihniyetin vesayetinden kurtulmamız lazım..

Bunun için; İslam dünyası kenetlenmelidir...

Eğer ki İslam dünyası gerçek manada içine düştüğü bataklıktan kurtulmanın reçetesini düşünmek istiyorsa; ilk işi şura anlayışını hkim kılması gerekir...

Ki bu hkimiyetle, İslam dünyası bütünleşir...

İşte o zaman da, batı dünyasının tek dişi kalmış canavar medeniyetine dur der...

Yepyeni bir İslam medeniyetini inşa eder..

Ve İslam kültürüyle yola çıkararak, barışı, huzuru, istikrarı elde edip, ümmet şiarını yeryüzüne yayar...

Bunun reçetesinde yazı ilaçların başında da, ilim ve irfan yuvası olan, medreselerini yaygınlaştırması lazım...

Bu medreselerde okuyan gençlik milli kültürüne, medeniyetine ve inanç kutsallığına kavuşur...

Uyuşturucu denilen bataklıktan kurtulur...

Kokainle, alkolle, muştayla tanışmaz..

Salih amele sahip bir gençlik medeniyeti inşa olur...

çünkü gençlik, toplum için, aileler için ve Devlet-i liye için büyük bir sermayedir.

Bu sermayenin haram değil, helal olması lazım..

Yarınları hep aydınlık, müreffeh olur...

Gelişen, büyüyen, dünyaya meydan okuyan bir ümmetin bayrağını dalgalandırırlar...

Ki yıllar yılı toprağın dibinde kalan tohum gibi çürümüşlüğe maruz kalmaz.

Nitekim ellerinde bin yıllık ecdadın mirası vardır...

O miras tez be tez toplumu çürütmez...

Sokağa atmaz..

Küfrün, Bolşevizmin, edepsizliğin şalı üzerine çekilmez, göz ardı da edilemez...

çağrımızı yapmıştık...

Cumhurbaşkanımızın Ayasofya Fatih Medresesinin açılışını yapması, bir milattır demiştik.

İşte bu miladın, silsile misali halkaları gerekli...

Yani silsileli olarak Doğu ve Güneydoğu Anadoluda da aynı tarihi medreseler faaliyete sokulsun...

Birer, ilim ve irfan yuvasına döndürülsün...

Toplum tarihsel misyonuna kavuşur...

***

Sevgili okurlar..

Gerek son iki sohbet yazımız olsun ve gerekse canlı olarak ekrana gelen programlarımda olsun; ifade ettiğim gibi Diyarbakırın tarihi Ulu Camiinin yanı başındaki, Zinciriye Medresesinin de asli misyonuna kavuşturulması gerekir...

Sayın Cumhurbaşkanımız buna geçit vermelidir...

Zat-ı devletlerinin bir emir ve talimatıyla, ilgili ve yetkililerin de gözetiminde, Diyarbakırlı bir vatandaş olarak, iş çevresi olarak bu Zinciriye Medreselerinin açılışını kendimize bir hizmet telakki ediyoruz...

çünkü bu medresenin varlığı, tedrisata açılması, inancımızı besler ve besliyordur da!

Aynı zamanda bin yıllık ecdadımızın ruhlarını da tazelemiş olur...

Bizim bu manevi adımlarımız karşısında, Batı dünyası küfür bataklığı içerisinde ne kadar çırpınırsa çırpınsın, çırpındıkça batar misaliyle biz de yıllar öncesinden milletin başına gelen Bolşevizm baskısından milletimizi kurtarmış oluruz...

Bu itibarla bir dernek veyahut bir vakıf haline getirip Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğünden bu husustaki yetkiyi alıp, namuslu iş çevreleri kendine şiar edinerek bizatihi fiilen bu medreselerin açılışına el atarlarsa ki atmalıdırlar.

çok kısa bir süreç içerisinde dünya çapında Diyarbakırımıza yeni bir unvan kazandırılmış olunur!.

çünkü Diyarbakırı sembolize eden bir mabet

Ve hiçbir zaman başı eğilmez bir hale gelir.

Velhasıl..

Yıllardan beri camilerin, Kuran kurslarının, medreselerin, inanç mekanizmalarının önünü kapatıp, İslama karşı yasaklamalar getiren anlayışın gölgesinde yetişen sarhoş bir gençliğin varlığına artık yeter denmelidir.

Bu itibarla diyorum ki...

Her gün biraz daha Sekülarist anlayışla gençliğimizi Bolşevizme yönlendirmeye yönelik çalışma şeklimiz bizi küçük düşürür, bataklığa sürükler...

Onun için diyoruz ki Bediüzzaman hazretlerinin, toplumu uyaran, değişik yöntemlerle bulunduğu seslenişine kulaklarımızı tıkamadan, gözlerimizi kapamadan rahatlıkla, söylediklerinden ders alma şansını yakalamalıyız!.

Bakın, Üstad şöyle diyor;

Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslm memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz.

Bu ses, lem-i İslmın iman esaslarını zedeliyor.

Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor.

Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dvet ediyorum.

Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum.

Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum.

Bütün faaliyetim budur.

Beni bu gayemden alıkoyanlar da korkarım ki Bolşevikler olsun.

Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir.

Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allahın birliğine hizmet edeyim.

Bediüzzaman Hazretlerinin, tutuklu vaziyetteyken Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi heyetini uyararak bu ifadeleri zapta geçirmiş olması, iman cesareti demektir.

Bu, misyonunu aksiyona çevirmek demektir.

Hem de bir kanun devletinin hkimleri önünde bunu zapta geçiriyor.

Demek ki medreselerin yetiştirdiği iman parıltılarıyla oluşan ulemaların varlığı söz konusu olmalıdır.

Bu medreseler İslam coğrafyasında var olduğu müddetçe nice Gazaliler, İmam-ı Rabbaniler, Ahmed-i Farukler, Molla Güraniler, Akşemseddinler, Bediüzzamanlar yetişir...

Uyarıcı bir kitle ordusu olurlar...

Onun için Bediüzzaman diyor ki;

Ey lem-i İslm! Uyan, Kurna sarıl, İslmiyete madd ve mnev bütün varlığınla müteveccih ol!

Ve Ey Kurna bin yıllık tarihinin şehadetiyle hdim olan ve İslmiyet nurunun zemin yüzünde nşiri bulunan yüksek ecdadın evldı!

Kurna yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mucize-i mnevsi olan Nur Risalelerini mütala etmeye çalış.

Lisanın, Kurnın yetlerini leme duyururken, hal ve etvar ve ahlkın da onun mnsını neşretsin; lisan-ı hlinle de Kurnı oku. O zaman sen, dünyanın efendisi, lemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun.

Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim!

Beş yüz senedir yattığınız yeter! Artık Kurnın sabahında uyanınız. Yoksa Kurn-ı Kermin güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir.

Kurnın mecrsından ayrılarak birleşmeyen su damlaları gibi toprağa düşmeyiniz. Yoksa toprak gibi sefahet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır. Birleşen su damlaları gibi, Kurn-ı Kermin saadet ve selmet mecrasında ittihad ederek, sefahet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana b-ı hayat olan, hakikat-i İslmiye sularını akıtınız.

İşte bakınız, sevgili dostlar.

Bediüzzamanın böylesine ümmete seslenişi, bizi çok önemli hedeflere ve manevi cihad çabalarına götürmesi gerekir!.

Biz burada devlet büyüklerimize, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğanın zat-ı devletlerine ithafen diyoruz ki;

Sayın Cumhurbaşkanım!

Şu Diyarbakırdaki Zinciriye Medreselerinin açılışı için lütfedip himmet buyurursanız, yetkililere talimat emri verirseniz, biz de burada kendi imknlarımızla size ve kamuoyuna söz veriyoruz.

Bu medreselerin projesini kendi imknlarımızla Diyarbakırlı iş çevreleri olarak yaparız ve devletimizin vakıflar bölge müdürlüğüne teslim ederiz.

Tabi, asli misyonu ve amacı doğrultusunda kullanmak şartıyla

Birilerine peşkeş çekmeden

Yeni Fatihleri, Alparslanları, Osman Gazileri, Molla Güranileri, çağımızın Bediüzzamanlarını yetiştirmek kaydıyla; elimizi bu taşın altına koymaya hazırız!...

Yeter ki görev üstlenilsin...

En derin saygı ve sevgilerimle.