TERAKKİ VE TEREDDİ VEYA TEDENNİ...!?
Eklenme: 2/21/2019 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Sohbetimize başlık olarak kullandığımız bu iki kavram, çok önemli ve kapsamlı mana taşımaktadır...

Hele hele gelişmekte olan bir toplum için, bu kavramlar bir düsturdur, ilkedir ve hatta manevi kıbledir...

İnanan bir İslam topluluğu, nam-ı diğeri ümmet için bu zamanda terakki yani ileriye doğru gitme, yücelme, sanayi ve teknolojide gelişme olmazsa olmazdır.

Tedenni ise alçalışa doğru yuvarlanmadır...

Veya tereddi

O da, ilerlemek için çalışmaktan vazgeçip tereddiye yani gerileme evresine girmektir

Aşağı düşmektir..

İşte bu yıkım da, tembelliğin, acizliğin, fakr-u zaruretin faturasıdır...

Şu halde MEFRAKUT-TARİK, yani burada yol ayrımındayız.

İnanan bir toplum için ilerlemek mi gerekir, gerilemek mi veya tedenni etmek mi gerekir?

Elbette ki ilerleme, yücelme, maddi ve manevi yükseliş gereklidir

Nitekim İmam-ı Gazali, İhya-ı ulumud-dinde şöyle diyor;

Bir askeri güç silahsız olmadığı gibi veya bir kuş kanatsız uçamadığı gibi, ümmet için mutlak bir askeri güç ve teknoloji olmazsa askeri gücün varlığı ne yazık ki sayılamaz...

Biz bunları milletçe yaşadık.

Aba ecdatlarımız bu skandallarla çok kez yüz yüze geldi

Bir kuşun kanadı olmadan uçamayacağı gerçeğiyle o kuş hiçbir zaman kanatsız bırakılamaz..

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor;

İla-yı kelimetullah uğruna mutlaka terakki etmek gerekir...

Terakki olmazsa, teknolojin olmazsa, gençliğini ilmi bilimsel karakterle donatılmıyorsa, o milletin varlığı düşünülemez...

Nitekim Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin sık sık kullandığı bir ifade var;

Mezar-ı müteharrik.

Yani iki ayak üzerine hareketlenen mezar veya mezaristan

Demek ki önemli olan maddeten ve manen tereddi değil, terakki etmek lazım.

Bu terakkinin, yani yücelmenin, ilerlemenin temel taşı, ana çizgisi, olmazsa olmazı; yüce İslam dininin ana prensip ve ilkelerine sahip çıkmaktır

Yüce Kuran-ı Kerime sımsıkı sarılmaktır

Toplumun yüzde 90ı, hiçbir ideolojiye bağlı kalmamak kaydıyla, sadece Kuran ideolojisine bağlı kalması gerekir.

Ki o zaman tedenni değil, tereddi değil, terakki oluşur

Ummet noktasında, ilerleme sağlar...

Bediüzzaman Hazretleri diyor;

Dünyada tedennimizin ve tereddimizin sebebi dinimize riayetsizliktendir.

Hem de intizam-ı idareden (idari düzenlemeden) ziyade ahlakımızı tehzib (seçkin) etmeye muhtacız.

Ve bu seçkin ahlakı da bize kazandıran yine yüce İslam dinidir...

Hiç kuşkusuz ki, ben dünyayı kazanayım da ne olursa olsun demekle beşer kendini kaybettiği gibi varlığını da kaybeder.

İşte bu uğurda din ihmal edilemez

Dinini ihmal eden veyahut geri plana atan, hiçe ve küçüğe sayan kişi demektir ki, Allah korkusu kalbinde ve vicdanında bulunmamaktadır

Evet, din ihmal olunamaz.

Biz vatanımızı din ve harameyn için severiz.

Dünyayı da din için imal edeceğiz.

La hayre fi dünya bil dinin.. Yani, dinsiz bir dünyadan hayır beklenemez ve düşünülemez de.

Onun için içimizden Allaha yalvarıyoruz.

Yıllardan beri batılılaşma uğruna, yani Avrupa Birliğine girme hevesi uğruna, dinin ana ilkelerini kapatıp, yeni bir modernleşme dünyasına gireceğim gibi bir batıl anlayış hiç kuşkusuz ki, sahibini uçuruma götürür

Bunun için Bediüzzaman Hazretleri diyor ki;

Din hayatın hayatıdır, hem ruhu, hem bekasıdır.

İhya-ı din ile olur şu milletin bekası.

Hani beka deyip tutturuyorlar AK Partililer ve MHPliler.

İşte milli beka olabilmesi için, dinin ilkelerine sımsıkı sarılmak gerekir

Aksi takdirde Ziya Paşanın dediği gibi;

İslam imiş devlete p-bend-i terakki,

Evvel yoğ idi işbu rivyet yeni çıktı

Yani, Devletin yükselmesine ayak bağı olan İslamiyet imiş.. Önceden yoktu, bu söylenti yeni çıktı.

Ziya Paşa Terkib-i Bentteki bu mısrasını, Tanzimat Fermanının hemen akabinde, dile getiriyor

***

1800lü yıllarda Mısırı istila eden ve kendini dost gösterip, düşman olarak ülkeye giren, İngiliz ve Fransızların özellikle hedefleri, Mısır halkını İslamiyetten uzaklaştırıp yozlaştırılmış bir toplum haline getirmekti..

Ana planları buydu

İngiliz ve Fransızlar, bunu piyonlar aracılığıyla yapıyordu

Direkt olarak kendilerini deşifre etmeden, kendilerine Müslüman görüntüsü veren, toplumun her kesimine girebilen o haçlı generaller; Napolyon gibiler bu işi yapıyorlardı.

Mısırın Camiül Ezherine sızdılar

Camiül Ezherden gençliği ve insanları alıkoyabilmek için kendi özel okullarını açtılar.. O okullardan mezun olanlara devlet bünyesinde, makam ve mevkiler, imknlar tanındı.

Ancak Ezherden mezun olanlar kıt kanaatle maaşsız, gıdasız, ücretsiz olarak fakru zaruret içerisinde kıvranıp duruyorlardı.

Tıpkı günümüzdeki Türkiye gibi

İşte devletin imknlarından faydalanan, çifte standartlı nice kimliksizler, yüce İslama karşı böylece oyunbaz roller oynadılar ve hala da oynamaya devam ediyorlar.

* * *

Bu itibarla diyoruz ki, bizim ana ilke ve düsturumuz yüce Kuran olmalıdır..

Kuran ahlakıyla toplum ahlaklanmalıdır.

Bediüzzaman diyor ki;

Elde Kurn gibi bir mucize-i bki varken, başka burhan aramak aklıma zid görünür.

Elde Kurn gibi bir burhan-ı hakikat varken, münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?

Nitekim merhum Mehmet Akif de şöyle diyor;

Doğrudan doğruya Kurandan alıp ilhamı, asrın idrakine anlatmalıyız İslamı.

Kendini şeklen, makyajlayarak nice postmodernci, basmakalıp insanlar, bu Kuranın varlığını içlerine sindiremediler..

Sindirmemek için, enva-i kumpasları icra ettiler..

Kısm-i olarak, başarı elde ettilerse de, emellerine kavuşamadılar..

çünkü dün olduğu gibi bugün de menfi propaganda yapan böylesi hainlere bu millet kulak vermediği gibi vermez de!.

Onun için milletçe uyanmalıyız

Her daim uyanık olmalıyız..

Yeni kabuslar görmemek için Kuran etrafında kenetlenip, ümmet olmayıyız..

En derin saygı ve sevgilerimle.