TEVHİT İNANCININ MERKEZİ CAMİLERDİR! (III)
Eklenme: 10/4/2018 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimizde de sizinle paylaşmak istediğimiz ana konu; yakın tarihimizde olup biten ve saklı tutulan hadiselerin gerçek yüzünü paylaşmaktır..

Kamuoyuna deşifre etmektir

7den 70e tüm insanlarımızı yaşananlar konusunda bilgilendirip aydınlatmaktır

Bu maksatla ülkedeki olup-biteni; geçmişin süzgeçinden geçirerek, kaleme alıyoruz

Millet gerçek tarihini okumadığı için, hele hele bir Milli Eğitim sisteminin var olması!

Ülkenin..

Devletin..

Ve milletin, özellikle gençliğin hal-i durumunu gözler önüne sermektedir..

Zaten, herşey orta yerde!

Ki Maşallah!

Nazar değmesin, evlere şenlik!

Karma bir eğitim politikasıyla nerdeyse yüz yıldan beri devam ede gelmiş; bir neslin batak hali söz konusudur

Zerre kadar o gençlik potansiyeli, maalesef bir arpa boyu kadar gerçek tarihinden, kültüründen, dininden, inancından ne yazık ki nasibini alabilmiş değildir

Almışsa da, kaçta kaçı almıştır?

Büyük bir azınlıktır

O da ailesinden ve yakın çevresinden alabilmiştir..

Ki ne mutlu ona!

Hal-i hazırdaki mevcut Milli Eğitim politikası, hala da Hasan Ali Yücellerin Köy Enstitüsündeki uygulanan dehşet ve facianın bir timsali olarak faaliyetine kesintisiz devam etmektedir

Kimin haddine düşmüş, desin ki bu karma eğitim sistemi bizim gövdemize, boyumuza giydirilecek bir elbise değildir?

Ne mümkün?

Ama bu elbise dar, en küçük bir hareketle yırtılıyor..

Ne yazık ki vücut uluorta yerde, çıplak vaziyette gün yüzüne çıkıyor..

İşte bunun için diyoruz ki;

Cumhurbaşkanı muhterem Recep Tayyip Erdoğan Beyefendinin her platformda, her konuşmasında satırlar arasında çok önemli başlıklarla; Eğitim sistemine ve uygulama biçimine, dikkat çekiyor..

Tepki veriyor..

Tabiri caizse; Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!

Yani işari yollarla bize eğitim sistemindeki açmazları, gerçekleri aktarmaktadır

Bakınız dünkü ve evvelki sohbetlerimizde de işaret ettiğimiz gibi

Ülkemiz, 1924lü yıllardan kalan CHPnin darbeci anlayışının mahsulü olan bir anayasayla hala yönetiliyor.

Bu anayasa defalarca değiştirilmişse de dibacesindeki geçen birinci ve ikinci maddeye dokunulamıyor?

Hele hele; Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası)..

Yıllar yılıdır; millete yutturula gelinmiştir.

Onun içindir ki Kölndeki cami açılışında Cumhurbaşkanı Erdoğan; TEVHİT İNANCININ MERKEZİ CAMİLERDİR demiştir.

Camilerin yanı sıra medreselerdir

Kuran Kurslarıdır

Gençliği, insanlığı iman nokta-i nazarında yetiştirip, milli birlik ve beraberliği koruyan, vatanın bölünmez bütünlüğünü sağlayan bu tür müesseselerden ülke uzak tutulamaz

Ki tutulmamalı da

Siyaset ve siyasi iktidar, muhalaefet ne olursa olsun, devrime, inkılaplara, kemalizme, laikçiliğe paralel istedikleri kadar yürüsenler, yürümeye devam etsinler, her şeyden evvel yüzde 99u Müslüman olan, inanan bir toplumun milli iradesi herşeyin başında gelir...

çünkü Milli irade, tüm devrimlerin üstündedir.

Devrimler, inkılaplar, laikçilik vs. vs. CHPnin altı oku dahil olmak üzere hepsi, ama hepsi milletin inancına, dinine ve imanına dayalı kültürüne uygun olması gerekir.

O kültüre, o inanca dayanmayan yönetim şekli, hiçbir zaman adil olamaz

Milli olamayacağı gibi, demokratik de olamaz.

Olsa olsa suni (yapay), basmakalıp, klişeleşmiş ifadelerden ibaret olur.

Ki o da ülkeye çok büyük zarar verir.

Nitekim bugüne kadar zaten vermiştir, ama daha da fazla zarar vermesiyle karşı karşıyadır ülkemiz.

* * *

Sevgili okurlar

Ruhen ve kalben canavarlaşmış bir gençlik potansiyelinin varlığı söz konusu.

İşte hal-i alem orta yerde..

Silahlandırılmış..

Dağ başına çıkarılmış

Eline silah verilerek eğitilmiş..

Birer terörist, birer canavar olarak dönüp kendi halkına, milletine, devletine silah sıkıyor..

Kurşun atıyor..

Askerine, polisine, bomba atıyor..

Kan ve gözyaşı döktürüyor..

Bu gençliğe bakıyorsun ki, nasibini dinden ve imandan almamıştır

Okuduğu eğitim politikasından hiçbir terbiye, inanç, Allah korkusu gibi eğitici, öğretici bir kültürden zerre-i miskal nasibini almış değil..

Bunun en büyük sorunu da; Eğitim ve Öğretimin din anlayışınan uzak tutulmasıdır..

Siyasetten sergilenen bir plandır..

Din ile siyasetin birbiriyle zıtlaştırılmasıdır

çünkü, dinsiz, imansız bir devlet siyasetiyle halkın üzerine bir hegemonya kurulması hizipleşme yaratır..

Bölünmeye yol açar

Ki toplum nezdinde çekilecek gibi olmaz!

Tarih açık ve nettir.

Biz bunu kendimizden, üretmiyoruz, kurgu yapmıyoruz

Nitekim, herşey ulu orta cereyan ediyor..

Gerçek tarihi yazan yabancı tarihçilerden olup-biteni görüyor ve okuyoruz

***

Bakınız...

Son devrin Şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi

Mevkifül ilmi vel akli vel limi isimli dört ciltten oluşan kitabının dördüncü cildinden vecize niteliğindeki ifadesi

Şöyle diyor..

Siyasetle dini birbirinden ayırıp, dinin siyasetten ve devlet politikasından uzaklaştırılması, o devlete, o millete adaletsizliktir, keyfiliktir, cebri bir uygulamadır ve ihanettir...

Bir milletle oynamaktır

Bütçesini milletin vergilerinden temin eden bir otorite, bir yönetim şekli, laikçilik adına, Sekülarizm adına ve Kemalistlik adına dini milli siyasetten uzak tutmak ve milli siyaseti de dinden tecrit etmek, bilinçli bir kurnazlıktır.

Aldatmacadır.

Başka da bir şey değildir.

Bunun adı da; Faslud-dini ani siyase..

Dini siyasetten ayırma...

***

Bilindiği gibi

İngilizler Mısırı işgal ettiği zaman, ilk iş El Ezher Üniversitesini teslim aldılar

Sonra da, o El Ezher Üniversitesinin piyon Profesörlerini satın aldılar..

İşte o piyon profesörler, onların direktifleri paralelinde, peş peşe fetvalar çıkardı..

Böylece; Mısır kendi öz benliğini kaybetti

Güdümlü bir siyasetin, hegemonyası altına girdi..

İngilizler de; Mısırı asırlardır sömürmeye ve devşirmeye devam ediyor..

İşte Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi Mısırın yaşadığı bu gerçeği, dava konusu edip, hep konu etmişti..

Nitekim, Mısırdan Türkiyeye geldi..

Ve 1924lerde, Mısırda ortaya koyduğu mücadeleyi burada da vermeye başladı

Amma velakin dönemin sistemi ve siyasi güçü onu kabullenmediği için; Türkiyeyi terk etmek zorunda kaldı...

Trakyaya gittti

Burada, Yarın isimli bir gazete çıkarmaya başladı

Oğlu İbrahim Sabri Efendiyle beraber, uzun bir süreç bu mücedelesini sürdürdü..

Ne çare ki, Trakyada da; ambargoya, baskılara, zülme maruz kaldı..

Nihayetinde, Mısıra kaçmak zorunda kaldı..

Ve burada vefat etti

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

İşte İslam dinini temsil eden klasik tedrisat almış ulema kesimlerinin Cumhuriyet dönemindeki hal-i pür melali bundan ibarettir.

Ama tüm bunlara rağmen, bugün de çıkıp atılmayan bir tohumdan ürün almak gibi abes şeylerle iştigal ediyoruz.

Zira atılmayan bir tohum, ekilmemiş demektir.

Ürün de alınamaz.

Bu gençliğe, bu milletin evlatlarına İslami gerçekler resmi eğitimle ön planda gerçekleştirilmediği için, bugün ülke başını terör belasından kurtaramıyor.

Hem de içten içe üreyen bir terör.

İster FETÖ olsun, ister METÖ olsun, ister PKK olsun, ister DHKP-C olsun, ister DEAŞ olsun

Ne olursa olsun.

Her şey orta yerdedir.

Kimse gerçeklere karşı gözlerini kapatamaz...

Gözünü kapayan ancak kendine gece yapar.

Güneş sistemine bir şey yapamaz.

En derin saygı ve sevgilerimle...