TOPLUMUN YOK EDİLEN, KURUTULAN RUH KÖKLERİ VE SÖNDÜRÜLEN İMAN MEŞALELERİ!?
Eklenme: 9/3/2018 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki yazımda, yani 30 Ağustos Zafer Bayramını Milletçe Kutladık başlıklı yazımızın muhtevasını, köşemizin mudavimleri hatırlarlar..

Yazıyı, özetlersek..

Gerek, Zafer bayramı, gerek Malazgirt Meydan Muharebesi ve gerekse Türkiyenin şuan ki hal-i vaziyetini; karşılaştırarak sizlerle hasbi hal etmiştik..

Tabi gönül isterdi ki, yazının tümünü bugün yeniden buraya derç etmek..

Ama, zaman ve yer musait olmadığından; yazının özetini sizlere aktardık..

Yazının son bölümünde 16 yıldır Türkiyedeki olup bitenleri ve milletin içine düşmüş olduğu ekonomik sıkıntı ve çileleri, özellikle ahlaki çöküntüler bakımından bildiklerimizin tümü de olmasa bazı önemli konuları, sizlerle paylaşacağımızı söylemiştik

İşte bu noktada hareketle, ülke gerçeklerine dair mevzuuları bugünkü sohbetimizde dizayn edeceğiz..

Allah nasip ederse günlük toplumsal hayat akışları içerisinde dalga dalga gelen, başta ekonomik sıkıntılar, dövizdeki kur kurşunları ve toplumun her gün biraz daha İslamdan uzaklaşma biçimiyle alakalı çarpıcı tespitleri, tarihin ışığında irdeleyerek sizlerle sohbet edeceğiz

Ama peyderpey

Elbette ki, aktaracaklarımız, milletimizin unutulmaz gerçeklerini içerecektir

Hep ifade ederim..

Ki yıllar yılıdır, dile getiririz

Siyasetin berrak ve parlak nutukları, milleti yıllardan beridir, hep uyuşturmuştur, morfinleştirmiştir, kendi gerçeklerinden uzaklaştırmıştır..

***

Bakınız...

Yüzde 99,9u Müslüman bir ülkenin insanları, Müslümanca yaşamak istiyorsa, herkes Efendimiz (S.A.V)in bu Hadis-i Şerifini zikretmesi ve her daim zihninde, ter-ü taze bir şekilde yaşatması gerekir

Hiç de unutmaması lazım

Ve ona uyma hareketine geçmesi gerekir.

O yüce İslam Peygamberi (S.A.V) diyor ki;

İttek ferasetel mumini

Fe innehu yenzuru bi nurillah

Müminin zeksından ferasetinden kendinizi koruyun, sakının.

Bilmiş olunuz ki; Allahın ona vermiş olduğu iman nuruyla her şeyi gören kimsedir.

İman tazeliğini ve İslam şuurunu kullanan bir müminin bu kadar gaflete düşmemesi gerekir.

Bu kadar İslamdan uzaklaşmaması gerekir.

Toplumsal olarak kendi kendimizi adeta morfinleyerek, aldatıcı bir tavırla ne yazık ki hep teselli etmeye çalışıyoruz..

Ki bu haller bizi nereye götürür diye sormak gerekmez mi?

Gerçekten bunu çok derinden düşünmemiz lazım

***

Evet, Sayın Cumhurbaşkanımız muhterem Recep Tayyip Erdoğan, toplumun karşısına çıkıp konuştuğu zaman, o güzel natıkasıyla, bilimsel edebiyatıyla, tarihi anlam dolu şiirleriyle, toplumu çok güzel şekilde ikna edebiliyor ve inandırabiliyor.

Bu doların döviz kur farkı ne olacak? sorusuna karşı Bu da geçer ya hu... diyor.

Tabii bu sözü de tarihidir.

Elbette ki, herşey geçer, zaman akıp gidiyor..

Amma velkin ekonomiksel dalgalar ve kur kurşunları, milleti içten vuruyor, yaralıyor, kanama yapıyor.

Cumhurbaşkanımız bunu çok iyi biliyor ve idrak etmektedir.

***

Sevgili okurlar..

Bir önceki yazımız..

Yani, 30 Ağustos Zafer Bayramını Milletçe Kutladık başlıklı yazımızın ana muhtevası şuydu.

26 Ağustos Malazgirt Meydan Muharebesi idi

O muharebede Sultan Alparslan, Romen Diyojen kumandanının ordusuyla savaşmıştı

Ve ona karşı zafer üstüne zaferler kazanmıştı..

O zafer Asyadan Anadoluya, Anadoludan Avrupa ve Afrikaya kadar yayılmıştı.

O zafer İslam dünyasını, Şeair-i İslamiyeyi parlatmış ve bayraklaştırmıştı.

Gerek Selçuklu, gerek Osmanlı Türkleri, şemsiyesi altına aldıkları İslama intisap etmiş ümmetin diğer unsurları, başta Kürtler dahil olmak üzere, yani Selahaddin-i Eyyubiler gibi Büyük Selçuklu İmparatorluğunun kumandanları, Filistini kurtarmış, Hz. Ömerden sonra Mescid-i Aksayı kurtarmış çok değerli İslam kumandanları, bu topraklarda yetişti

Ama o komutanlarda, o dönemin yönetimlerinde, idarelerinde ırkçılık, kavmiyetçilik gibi unsurların varlığı söz konusu değildi.

Hep; İslam hkimiyeti söz konusuydu.

İşte o tarih sayfalarını şanla şerefle dolduran o günkü Selçukluların o büyük zaferi, o gün olduğu gibi kıyamete dek tarih sayfalarında altın harflerle yazılmış, İslam ümmetinin tarihi gerçekleridir.

Kimse bunu inkr edemez...

30 Ağustos 1922deki Büyük Taarruz, Büyük Zafer ve Haçlıları denizlere dökme gibi milli şahlanış da, elbette ki inkr edilmez tarihi zaferlerdir.

Bu zaferler, tarihin derin köküne dayanmış, mutlak bir İslam cihadıydı.

Nitekim bu zafer, 26 Ağustos 1071deki Malazgirt Meydan Muharebesindeki zaferin bir bağlantısı ve uzantısıydı.

Ama birbiriyle hiç de mukayese edilmez zaferlerin sonrasındaki uygulamalara dair çok büyük fark var.

Şöyle ki; o günkü o zafer Avrupa ve Asyayı birbirine bağlayan ve günümüze dek İslamı yeryüzüne hkim kılan büyük zafer anlayışıyı söz konusuydu...

Ki O anlayış hala da devam ediyor.

Ama 30 Ağustos 1922deki zaferin sonucu ne yazık ki bir sene içerisinde tam tersi bir kimliğe sokuldu...

İslamın yeryüzüne hükümran olma hareketine engel teşkil edildi.

Başta Lozan anlaşması dahil olmak üzere, 1924teki Hilafet-i İslamiyenin ilgası, 1925 ve 1926daki devletle Müslümanlar arasında oluşan kavga, anlaşmazlık ve jakoben bir Kemalist anlayışla 22 Ağustos Zaferinin nerdeyse önü ve o günkü iman ışığı, kesildi.

Altı oklu bir CHP kuruldu

1950ye kadar Seküler, Kemalist bir anlayışla o zaferin, o Anadolu mücahitlerinin cihad ruhu, heba edildi..

Tabiri caizse, şah damarı kesildi

Haçlıları denize döktüren kahraman Anadolu mücahitleri, adeta hayal kırıklığına uğradı ve tabir-i caizse şoke olundu..

O milli İstiklal mücadelesinde emeği geçen herkes sorgulanmaya başlandı.

***

Üstad Bediüzzaman Hazretleri diyor ki;

1922de eski Van Valisi Hüseyin Dursun Bey tarafından Mustafa Kemal vasıtasıyla iki mektupla beni davet ettiler.

Ben Ankaraya gittim baktım ki halk büyük bir şahlanış içerisinde, büyük bir sevinç içerisinde.

Neden?

Yunan orduları Anadolu mücahitleri tarafından Mustafa Kemalin kumandası altında büyük bir taarruzla denize dökülmüş.

Bu şekilde göstermeleri doğrultusunda beni de yeniden siyasete sokarak, ben de bu görüntüye şahit olayım diye.

Oysaki ben birkaç gün içerisinde baktım ki bu işin içerisinde büyük bir hile, büyük bir oyun, büyük bir tezgh var.

Yunan orduları denize dökülmemiş, ancak şekli olarak aldatıcı bir tavırla milletin dikkatini başka şeylere çekmek için ve millete olup biten gerçekleri unutturmak için yapılan, planlanan bir tezgah var

İnanmadım ve geri çekildim.

Ve nitekim iki sene içerisinde aynı dediğim çıktı.

Lozandaki antlaşma, Memalik-i İslamiyenin birçokları elden gitti, Hilafet-i İslamiye dağıldı.

Ve kurulan CHP ile memleket çok büyük badirelerle karşı karşıya kalmaya zorlandı.

* * *

İşte, tarihi gerçek görüntüler bundan ibaret.

Fakat hani diyorlar ya; Görünen köy kılavuz istemez misali..

İşte, bu örneklemeyle yola çıkarsak, hal-i lem ortada.

Bugün eğer Türkiyenin yıllardan beri, yani 1950den bugüne kadar, her ne kadar gelen giden hükümetlerin genellikle muhafazakr, inançlı hükümetler olmuş ise de fakat CHPnin Seküler, laikçi, Kemalist anlayışından zerre kadar taviz verilmemiştir.

Bilakis yeniler eklenmiştir.

Hep aldatıcı politikalar hakim olmuştur..

Tıpkı 15-16 yıldan beri AK Partinin iktidarı paralelindeki milletin karşı karşıya kalmış olduğu ekonomiksel sıkıntılar ile ahlaki çöküntüler gibi

Ne yazık ki, israf, haddini almış gidiyor.

Tüm bu ekonomiksel sıkıntı içerisinde üç gün önce İstanbuldaki çırağan Sarayında yapılan şaşalı düğündeki israf...

Medyada damat iktidarın gölge adamı olarak gösterilmiş...

Ama çok büyük israf, çok büyük harcama, çok büyük şaşalı bir saltanat...

Sormazlar mı, hayrola bu şaşalar, bu israflar, bu para bolluğu nereden geliyor?

Hangi alın teriyle, bu milyonlar elde edilmiş?...

Yani dolar kur kurşunuyla yükselip dururken, ekonomiksel hayat sıkıntıdayken, bu keyfi israfların hem de devletin zirvesinde yapılması, birçok sorulara neden oluyor?...

Bu yazı serimiz devam edecektir.

En derin saygı ve sevgilerimle...