TÜRKİYE’DE DERİN GERÇEKLER (IV)
Eklenme: 10/26/2018 1:48:00 PM

Evet, Sevgili okurlar.

TÜRKİYEDE DERİN GERçEKLER başlıklı yazımıza bugün de devam ediyoruz.

Aslında, TÜRKİYEDE DERİN GERçEKLER derken, sözde çağdaş medeni dünyanın her tarafında derin gerçekler vardır.

Özellikle İslam dünyasında, özellikle Suudi Arabistan hükümetinde yani krallık hükümetinde derin gerçekler zaten kendini ele veriyor.

Hiçbir zaman çağdaş, demokratik, müesses nizamlarda yani kurulu, mevcut düzenlerde derin muamma ile faili meçhul işlerin geçerliliği olmamalıdır.

Zaten demokratik, kurulu bir düzen ile yönetilen ülkeler, devletler, milletlerin var olma biçimi de bundan ibarettir.

Açık siyaset, açık politika ile yönetilen milletlerin kendi milli iradesi paralelinde yönetilmesi, demokratik yöntemlerle yönetilmesi gerekirken hep hile, oyun, mekir aldatma, kandırmaca, yalan ve tezviratla tüm insanlığı kandırıp; sadece koltuk, kendi kişisel rant, gelecek, makam, mevkinin uzun ömre bağlanması için bu kirli işler yapılıyorsa, vay milletlerin ve ülkelerin haline..!

Hele hele İslam adına yönetilen bir devletin bünyesinde faili meçhul bir derin muammaya kurban olan bir cinayetin şekli gerçekten insanlığı titretiyor.

Evet, Suudi Arabistanın İstanbuldaki konsolosluğunda neredeyse 16 günden beri Suudi Arabistan kökenli bir gazetecinin faili meçhul cinayete kurban edilmesi çok düşündürücüdür.

Suudi Arabistan devleti; devlet denilebilecek vasıfta olmamakla beraber, olsa olsa devletçik denilebilir ki, çünkü derebeylik gibi bir yönetim şekli vardır.

Dikta bir Kraliyet vardır.

Şeriat-ı garra-i ahmediye ile İslamla, Müslümanlıkla uzaktan yakından alakası olmayan işler orada yapılıyorsa ve orada İslam dışı nice nice şeyler oluşuyorsa çok vahimdir.

Ama dış dünyaya kapalı bir Kraliyet olma hasebiyle tabii kimsenin haberi olmuyor.

Gazeteci Cemal Kaşıkçının Türkiyeye gelmesi acaba Suudi Arabistanın kraliyet rejiminin diktasından kurtulmak için kaçarak Türkiyeye girmesi ve bununla beraber aldatılarak, güzel bir dille telefonda konsolosluğa çağırılması ve onu yok etmek öldürmek için özel uçakla özel ekibin Türkiyeye gelip burada katledilmesi bize göre çağdaş medeni bir dünyanın bir yüz karası olması lazımdır.

Dünya sus pus.

Her ne kadar Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan işin peşini bırakmayacağız demesi, Dış işleri bakanı Sayın çavuşoğlunun da zaman zaman demeç vererek işin muamma tarafını deşifre etmeye çalışması bize göre yeterli değildir.

Ama ne yaparsın, elde bir şey yok.

Ancak bu kadar olur denilebilir.

Hele hele ABDnin Washington Post gazetesinin bir köşe yazarı olması apayrı bir muamma.

Buna rağmen Donald Trump, Dış işleri bakanını önce Suudi Arabistana sonra Türkiyeye göndermesi olayın derine inmesi için böyle bir çaba gösteriliyorsa da

ABDyi takdir etmek lazım.

Ama bazı devletlerin derin gerçekleri arasında Türkiyenin 28 Şubatları gibi, devletlerin bünyesinde derin gerçekler ve muamma işler, yani faili meçhul cinayetlerin oluşması söz konusu ise ki söz konusudur, çağımızdaki insanlığın diyebilecek hiçbir sözü yok.

Demek ki demokrasi yok, insan temel hak ve özgürlüğü sadece telafuzdan ibarettir.

Böyle olunca dünya derin muammalara sürükleniyor.

Varsayımla her şeye eyvallah desek bile, ama Suudi Arabistan memleketi Yüce İslamın şeref ve izzetiyle şerefyar olma biçimi içerisinde yürürken, yani kralların harem-i şerif olan Mekke ve Medinenin hizmetkarı olarak kendilerini lanse edipte bütün İslam Dünyasını, milyonlarca Müslümanları oraya çekip, hac, umre adı altında büyük bir para toplayıp ta İslama arpa boyu yanaşmayan bir kraliyetin var oluşu gerçekten çok düşündürücüdür.

İnsanın aklına gelen şöyle bir düşünce söz konusu; İslamı istismar edip o yüce İslam dinini, o yüce dinin sahibi olan HZ. peygamber (s.a.v) olma gölgesinde İslam sıfatıyla kendini tanıtıp ta İslamın İ harfini bile yaşayamayan kim olursa olsun yine İslam diliyle münafıktır.

İslam diliyle münafıklık tanımından kendini kurtaramaz.

Yüce İslam dini, şerefle intisap etmiş olduğu Kuranı Kerimin yüce hükümlerine göre bir Müslümanlıkla geçinen kim olursa olsun, ister birey, ister toplum, ister millet, ister devlet her kim olursa olsun, İslami paralelde istikamet çizgisinden şaşmamak lazım.

Eğer, İslam istikametinden, İslamiyetten sıyrılıp İslam adına yola çıkıp, küfür adına cinayetler işleniyorsa ve buna da İslamiyetle, Müslümanlıkla geçinen bir sıfat altında bunu yapıyorsa yine Kuran diliyle münafıktır, zalimdir, keferedir, keferetül feceredir.

Tek kelime ile münafıktır.

Zira İslam dini masum insanların hayatını garantiye almıştır.

Bir insan yeryüzünde haksız yere başka birini öldürdüğü zaman sanki yeryüzünde tüm insanlıları öldürmüş gibi olmasıdır.

Hiçbir zaman yüce İslam dininin insanlığa tanımladığı gerçek hukuk, İslam hukukudur.

İslam hukuku ise, insanların canını, kanını, malını, varlığını garanti altına almıştır.

Sarf-ı nazar ederek tüm bunları görmemezlikten gelmek münafıklıktır.

Hem de Eşeddu nifakaten yani en şiddetli münafıklık seviyesinde yürümektir.

Demek anlaşılan budur ki; 4 günden beri başlık olarak kullandığımız TÜRKİYEDE DERİN GERçEKLERi bu kez dünyada derin gerçek olarak kullanılması yerinde olur.

Dünyada ve hatta tüm İslam Dünyasında derin gerçeklerin var olduğu şaşırtıcıdır, düşündürücüdür.

İslamla uzaktan yakından alakası yoktur.

Tamamıyla sahtekarlık, edepsizlik, kandırmaca ve sadece istismardır.

İslam dininin gölgesinde para pul kazanmaktır.

Şan, şeref, makam mevkiye geçmektir.

Gerçekten çağımızda, hele hele İslamı temsil eden bir ülkenin bu cinayeti işlemesi Gayretullaha dokunaktır diye düşünüyoruz.

En derin saygılarımızla