YA RAB SEN NE BÜYÜK BİR KUDRETSİN..!
Eklenme: 1/6/2020 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar..!

Gerçekten kainat içerisinde olup bitenleri seyredip, yani temaşa edip düşünmemek insanlara değil, ancak ve hayvanlara mahsus olabilir.

çünkü, insan, düşünmeye, tefekkür etmeye, olup biten olaylara derin bakmaya, akıl etmeye, öğrenmeye, öğretmeye yönelik mükelleftir ve sorumluluk taşıyan bir varlıktır.

Hal böyle olunca o zaman insan, normal insan olmaktan fazlasıyla insaniyeti Kübra (büyük insanlık) olan İslamiyet şerefiyle şereflenmiş değerli bir varlık olur.

Demek ki İslamiyet ve İnanç insanlığı insanlık mertebesinin en yüceliğine tırmandırıyor...

Ve İslam inancıyla kendini var eden insan, insanlık var olduğu müddetçe a-lai illiğine (en yüksek zirvelere) tırmanmaya layık olur.

Buna da Ahsen-ül takvim denir...

İnsan yer yüzünün en güzel varlığıdır.. Bir değerdir.. Ve bu değeri en üst seviyelere taşıyan da, İslama olan inanç bağlılığıdır...

En yüksek mertebeler ona layıktır...

Aksi takdirde Esvelü-s safilin yani cehennemin en derin çukuruna yuvarlanmaya mahkum mukadder bir yaratık haline gelir...

***

Evet sevgili okurlar!

Yazının başlığı ve kısa bir insanlık vasfının İslamla şereflendiğinde; nelere kadir olabileceğini aktarmaya çalıştım..

Tabi ki, paylaşmaya dair gördüğüm lüzumun açılımı da, nedeni de şudur...

İran ve Amerika, diğer bir deyimle ABD ile İranın kavgası.. (!)

Bir hafta önce İranlı önemli bazı savaş örgütleri, yani diğer bir deyimle Devrim Muhafızlarıyla hareket eden Haşdi Şabi tarafından ABDnin Bağdat Büyükelçiliğine sözde işgal operasyonu yapıldı...

Tabii ki bu işgal girişimi, rastgele bir işgal hamlesi değildi.

çünkü, herhangi bir öldürme, cinayet, zarar verme gibi bir durum söz konusu değildi..

Özetle bir gösteri idi...

Bu gösterinin hemen akabinde ABD Başkanı Trump meydan okudu..

Vay seni gidi İran, sen misin benim Bağdat Büyükelçiliğime operasyon düzenliyorsun. Bunun karşılığını sana ağır fatura ederim(!) narasını attı..

48 saat sonra, iki tane kilit noktadaki general, Bağdatta öldürüldü.

Birisi İran Devrim Muhafızlarının başında olan General Kasım Süleymani...

Diğeri de Haşdi Şabi denilen örgütün Genelkurmay Başkanı El Mühendisi...

İranın bu önemli iki komutanının ABD tarafından infaz edilmesi, tüm dünyada çok büyük yankı yaptı.

Adeta İranı mağdur ve mazlum durumuna getirdi.

***

İşte bu noktada; Ya rab sen ne büyük bir kudretsin! ifadesi büyük anlam içerdiği gibi ders-i ibret açısından da değer, almaktadır...

Şöyle ki...

Kainat içerisinde, herhangi bir zalimin mazluma karşı yapmış olduğu zulümden dolayı, er yada geç illa ki ne pahasına olursa olsun karşılığını görecektir, hak ettiği cezayı alacaktır...

Ve bu faturayı Yüce Allah ona en dehşetlibir şekilde ödettirecektir.

Kasım Süleymaninin İranlı bir sorumlu General olmakla beraber daha üç beş yıl önce Halep Kasabı olarak adlandırılmış bir İran Generali idi.

Niye Halep Kasabı demişlerdi ona?..

çünkü Suriye hükümeti başlı başına Sünni bir devlet olmamakla beraber, tümüyle Şia mezhebinin bir kolu olan Nusayri mezhebine bağlı bir yönetim vardı.

Beşar Esadın batı emperyalizminin görevli bir piyonu bir ajanı olduğu her attığı adımda kendini ele veriyor zaten.

Ki, yerle gök de buna şahittir.

İran ise sadece Suriye hükümetinin Şia mezhebinin bir koluna mensup olma hasebiyle, hep yanındaydıHala da yanındadır..

Hz. Hüseyinin kızı Zeynepin kabrinin, Halepte olması nedeniyle, İran yönetimi buradaki Sünnilere hep diş biliyordu...

Gerekçe sözde Sünniler, Hz. Zeynepin kabrine zarar verebilecekler diye..

İşte bu bahaneyle, en ağır bir şekilde İran ordusu, Halepte çok büyük bir katliam yaptı..

Burada masum insanların kanını döktü... Üç dört milyon insan evinden barkından edildi... Ki hala da o ıztırap, o insanlık dışı edepsizlik devam ediyor.

İşte bu edepsizliğin başucunda duran da İrandı, Haşdi Şabinin komutanlarından General Kasım Süleymani idi!..

Bu olayın sebebi mucibeside; İranın ABD ve İsraille kavgalı olarak gösterilmesi ve İranı mağdur duruma getirip Şia mezhebini de daha parlayan bir ideoloji haline getirmektir...

Planda bu ideolojiyi, başta Türkiye olmak üzere Ortadoğudaki Sünnilere karşı harekete geçirmektir..

Yani Şia mezhebi ile Sünnilerin birbirine kırdırılmasıdır...

Gaye, Türkiyeyi de; bu ateş çemberinin içerişe alıp, Ortadoğuda Mezhep çatışmasını yaratmaktır

Zira İran, çok sinsi bir devlet olmakla beraber, tarih boyunca Şia mezhebini yani Ali Beytin gölgesine sığınarak, istismar ederek kendini yeryüzünde ciddi bir devlet olarak göstermeye çalışmıştır...

İran tarihin hiçbir evresinde, batının tek bir devletiyle, direk çatışmamıştır, savaşmamıştır..

Kesinlikle batı dünyasına karşı ve ABDye karşı silahlanmamıştır..

Kavgalı görüntü verilmişse de; özünde danışıklı döğüş olmuştur...

Şuan naralar atılıyor.. İntikam intikam diye.. İnanın ki, boş manevra..! Bir kavgaya, bir çatışmaya girecekleri düşüncesinde değilim.. ki intikam alacaklarına da pek ihtimal vermiyorumOlsa da göstermelik olacak!...

***

Gelelim, Türkiyenin hal-i vaziyetteki, yerine!...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hiç tartışmasız ki, tüm dünya devletlerine karşı uyguladığı siyaset, iktidara geldiği tarih itibariyle hep zirvelerdedir.

İster ABD olsun, ister Rusya olsun, ister İngiliz olsun, ister Fransa olsun isterseniz Almanya olsun

Fark gözetilmeksizin, Sayın Erdoğan hiç kimseye bugüne kadar eyvallah dememiştir ve eyvallah demeye de niyeti yoktur..

Bu itibarla Pensilvanyadaki FETÖ denilen hain unsur da elbette ki, dün olduğu gibi bugün de rahat durmuyor ve durmayacaktır...

Hem Amerikayı, hem Rusyayı hem de İranı Türkiyeye karşı fitillediğini de bilmeyen yoktur!...

Bu da, hiçbir şekilde görmezlikten gelinemez.

Evet nerdeyse bundan bin yıl önce Yavuz Sultan Selim Avrupanın en ücra kıyılarına kadar savaşıp fütuhat üstüne fütuhat yapmıştı...

Bu tarihte bile Sünnilere karşı rahat durmayan, Sünnilerin Safavi Devletinin başında bulunan Şah İsmail isimli sözde bir lider Türkiye ile savaşmak ister...

Türkiyenin Doğu illerini almak üzere harekete geçer

Yavuz Sultan Selim, Avrupadaki savaşı yerinde bırakır geri döner...

Gelir o Safavilerle savaşmaya başlar...

Allah yardım eder ve Safavilere karşı galip gelir..

İranın Türkiyeye karşı kini, tarihin derin takviminde ve sayfalarında, yer edinmiştir..

Ki, İran hala o kinin peşindedir ...

Dolaylı yollarla Türkiyenin başına mekir, hile, oyun tezgahlamaktan, dün olduğu gibi bugün de geri kalmıyor.

Bunu da ancak ABD ve İsraili kendine saldırtmakla kendini mağdur gösterip Ortadoğuda büyük bir devlet haline gelme senaryosunu, hayata geçirmektedir...

Oyun içerisinde oyun...

Nitekim değerli dostum, deneyimli kalem sahibi Yusuf Kaplan da, bizim bu düşüncelerimizi teyiden İran, mazlum duruma düşürülerek önü açılıyor... Bin yıl önceki oyun tekrarlanıyor! başlıklı kaleme aldığı yazı, çok şey söyletiyor...

Yazıyı bir bütünlük içerisinde sizinle paylaşmak istiyorum

***

Yazı aynen şöyle:

Yazının sonunda kuracağım cümleyi başında kurayım: Türkiyenin tam da Doğu Akdenizdeki kuşatmayı yarayacak büyük stratejik adımlar attığı sırada, Bağdatta ülkelerinde mitolojik kahraman olarak görülen İranlı generallerin öldürülmesi hiç de tesadüf değil.

Batılıların hedefi, İranla Türkiyenin kapıştırılmasıdır!.

Türkiye, bu oyuna gelmedi.

İran, fırsat kolluyor.

Bütün yapılanlar İranın önünü açmaya dönük uzun soluklu operasyonlardır!

Bin yıl önceki oyunun zeminini hazırlamaya çalışıyorlar!

Bin yıl önce ne olmuştu peki?

Bin yıl öncesine gitmeden önce, bugünlere nasıl geldiğimize yakından bakmakta yarar var.

Humeyni, Paristen uçağa bindi, Tahrana indi. İranda bölgedeki dengeleri değiştiren bir devrim gerçekleştirdi.

İran Devrimi, Batılıların bütün o İran, haydut devlettir şeklindeki retorik / içi boş söylemlerine rağmen, yok edilmedi; aksine kökleşti, kökleştirildi.

İranın önü açılırken, Sünn dünya, paramparça edildi, cehenneme çevrildi.

Humeyninin devrim yapmasına göz yumanlar, Mısırda İhvanın Murs hükümetine darbe yapmaktan çekinmedi.

Yetmedi, Murs, hapiste, yargılanırken, mahkeme heyetinin önünde, canlı canlı ölüme terkedildi!

Düşünsenize: Adaletin, dolayısıyla vicdanın temsilcisi bir kurumun mensupları, gözlerinin önünde, mahkemenin ortasında Mursnin herkesin önünde can vermesine ses çıkarmadı, aksine, Mursnin ölümünü seyretti!

İnsanın nutku kesiliyor gerçekten!

Bu cinayeti, İhvan / Murs yönetimi işleseydi, dünyayı başına yıkarlar, İslma etmedikleri hakareti bırakmazlardı!

Şİ-SÜNN çATIŞMASI VE İRANIN ÖNÜNÜN AçILMASI

Bu satırları yazarken, en küçük mezheb bir saplantıyla yazmadığımı söylememin bir anlamı olur mu bilemem. Ama önyargıyla, saplantıyla okuyacak kişiler olduğunu biliyorum.

Önce şunu bilelim: İki asırdır, özellikle de Osmanlının durdurulmasından bu yana, İslm dünyası özne değil, kendi başına hareket edecek bağımsız aktörlerden de, istikllden de yoksun.

İkinci olarak, Batılılar, tarih boyunca, özellikle de modernite sürecinde, İranlılara hep Ar ırk olarak baktılar, İranlılarla Avrupalıların Ar ırka mensup olduğuna inandılar.

O yüzden Batılılar, İranı her zaman arkaladılar; İranın önünü her zaman açtılar.

İslm dünyasını tam ortadan ikiye yararak bir daha ayağa kalkmasını imknsızlaştıracak büyük bir darbe vurmak için İranın önünün açılması gerekiyor!

O yüzden İranda devrim yapılmasına göz yumuldu ama Sünnliğin en güçlü iki kalesinden Mısırda İhvan yönetimine darbe yapılarak ölümcül bir darbe vuruldu, Türkiyede ise 15 Temmuz darbe ve işgal saldırısı yapıldı.

Bunun için de Şi-Sünn çatışması çıkarılması gerekiyor.

Halep kasabı olarak adlandırılan Kasım Süleyman ile Irakta, Suriyede ürpertici cinayetlere imza atan Haşdi Şabi başkan yardımcısı el-Mühendis, Bağdatta Amerikalılar tarafından öldürüldüler.

Her şeyden önce, Amerikalıların bağımsız bir ülkede, Irakta böyle haydutça cinayetler işlemelerini şiddetle kınadığımı hatırlatmak istiyorum.

İran varlığını İsraile, İsrail de varlığını İrana borçlu. İkisi birbirini besledi.

O yüzden DEAŞ sadece İsraile ve İrana saldırmadı!

çok büyük bir oyun sahneleniyor İslm coğrafyasında.

ASIL HEDEF TÜRKİYE!

Şi-Sünn çatışması için her tür stratejik adım atıldı son iki asırda.

İki asır, üç asır sonrasını hazırlıyorlar!

İslm dünyasını toplayacak güç haline getirmek istiyorlar!

Türkiyenin önünü tıkamak bu.

Bin yıl tarihi biz yaptık çünkü esas itibariyle...

Tarihi, tarih dengeleri altüst etmek istiyorlar!

Böylelikle hem İslm dünyası asl toparlanamayacak; çünkü Şi azınlık İslm dünyasına hkim kılınacak: Zaten Arap dünyasına hkim şu anda! Bu başarıldı.

Hem de İslam dünyası istikrarlı istikrarsızlığa mahkm edilecek: Birbiriyle boğuşturulacak, sonsuza kadar.

Bunları göremiyor insanlar.

Günübirlik bakıyorlar!

Elbette ABD saldırısı kabul edilemez.

Ama çok büyük bir tezgh bu, İranı mazlum duruma düşürerek İranın önünü açmak için oynanan büyük bir oyun!

O yüzden Türkiye, İranı karşısına almamalı.

Batılıların asıl büyük hedefleri, İranla Türkiyeyi kapıştırmak!

Tam biz Doğu Akdenizde büyük bir stratejik atak yapmışken, Batılıların oyunlarını başlarına yıkmak üzereyken, İranı mazlum duruma düşürerek İranın önünün açılması ve Türkiyenin oyunun içine çekilmeye çalışılması!

Türkiye, bu büyük tezgha düşmedi şimdiye kadar, İranla güçlü ilişkiler kurarak İranla kapıştırılma oyunlarını püskürttü!

çıldırıyor emperyalistler!

Şundan adım gibi eminim: İranla Türkiye kapışırsa, İranı destekler Batılılar!

Böylelikle bin yıl önceki tarih tekerrür eder: Dün, biz Sünnler olarak Haçlılarla boğuşurken, İranlılar / Şia bizimle boğuştu.

Tarihte yaşanmış bir örnek bu.

Bunu aynen tekrarlamaya çalışıyor Batılılar.

Suriyede görüyoruz: DEAŞın vurmadığı iki ülke var: İran ve İsrail!

Oynanan oyunun büyüklüğünü görmek için sadece bu kfidir.

En derin saygı ve sevgilerimle...