YALAN SÖYLEYEN TARİH UTANSIN!..?
Eklenme: 8/7/2020 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bu köşede, zaman zaman dile getirdiğim konuların başında; tarihi vakaların gerçek yüzü gelmektedir

Geçmişi sorgulamak, geleceğe yol gösterici olmak!...

Ve tabi ki hakikatlerin bilinmesi

Kalemimizi de, olup-bitenleri gerçek yüzleriyle ortaya koyabilmeye çalışabilmek gayesiyle kullanıyoruz!...

Ana ilkemiz; kalemimizin her daim, doğruyu gösteren istikamette olmasıdır...

Zira doğruyu yazmayan, göstermeyen kalemler, yalancılıkla suçlanmaya mahkmdur...

Nitekim yakın tarihimizde olup bitenler, zaten tüm cihetleriyle kendini ele veriyor ve vermektedir!!!.

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek milli eğitim camiasında okutulan kitaplar, özellikle tarih kitaplarının neler yazdıkları, nasıl ve niçin yazdıkları, bugünkü hal-i durumumuzun penceresinde malumun ilanıdır?

Her şey apaçık ortadadır!..

Ama ne yazık ki bunu keşfedip inceleyerek, irdeleyerek, gerçekle yalanı birbirinden ayırt etme şansını bir türlü yakalayan millet olamadık?...

Meçhuliyet arz ediyor..

Sonuç itibariyle toplum, nelerle karşılaştığını, başına nelerin geldiğini hala da keşfedebilmiş değil..

Nitekim, kendine bir türlü istikamet verememektedir!...

Tek kelimeyle ifade etmek gerekirse; hala da doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edemeyen bir millet, bir ülke durumundayız!..

Kirli ve sinsi oyunlarla gerçekler saklı tutulup, yalanlar, makyajlanarak gerçekmiş gibi, bu Millete sunulmuştur...

Cüce ruhlu anlayışlar ve onun biat edicileri ne hazin ki, hep kahraman olarak gösterilmeye çalışılmıştır...

Gerçek mücahit, milliyetçi, vatanperver, dini ciddiyetlerine sarılmış, insanları da tam tersine hain olarak, göstermeye çalışmışlardır...

Bir fetret devri; bu millete yaşatılmıştır...

Ne yazık ki bu süreçte olan oldu...

Denir ya, toplumu da, devlet-i aliyeyi de istedikleri şekilde; yalan ve sahte anlayış ile kahramanlarına biat edici ettiler..

Her şey zigzaglı yollarla rotasından çıkarıldı...

Gerçek tarih, yörüngesinden saptırıldı?..

Siyonizme ve Emperyalizme el pençe duran içteki piyonların batı hayranlığı ne hazindir ki; bu ülkeye ve millete ağır bedellerin, faturaların ödenmesine neden olmuştur?...

Dedik ya, kalemimizin istikameti hakikatlere odaklıdır...

Nitekim, son 1.5 asırlık zaman dilimi samimi ve ihlaslı şekilde sorgulanıp, irdelenirse; kim kahraman, kim hain, kim dost, kim düşman net ortaya çıkar...

Ki yıllardır da ifade ediyorum; Türkiye geçmişini irdelemelidir!...

* * *

Bakınız, dünkü yazılı medyada şöyle bir haber okuduk.

Sizler de mutlaka vakıf olmuşsunuzdur...

Gurur verici donanmamıza ait bir fotoğrafın da iliştirildiği haberde, atılan manşet şöyle...

ERDOĞAN, HARİTAYI YENİDEN çİZDİ

Haber şöyle devam ediyor;

Fransız medyasının Türkiyenin Akdeniz ve Libyadaki hamlelerine ilişkin endişeli haber ve yorumları dikkat çekiyor.

Le Mondeun Yüz Yıl Sonra Erdoğan Sevrden İntikamını Aldı başlıklı yazısından sonra Le Figarodan Fatih Erdoğan başlıklı bir yorum geldi.

Gazete, Erdoğanın Mavi Vatan stratejisiyle Akdenizde haritayı yeniden çizdiğine dikkat çekti.

ERDOĞAN SEVRİ ALT ÜST ETTİ

Cumhurbaşkanı Erdoğanın Libya Başbakanı Faris El Sarrac ile Akdenizde haritayı yeniden çizdiğine dikkat çekilen haberde, Sarracın batılı müttefiklerin kendisini yalnız bıraktıktan sonra Türkiye ile anlaşmak zorunda olduğu iddia edildi.

Haberde Recep Tayyip Erdoğana göre Libya hükümeti ile yapılan yeni askeri ve enerji işbirliği I. Dünya Savaşından sonra Osmanlı İmparatorluğunu parçalayan Sevr antlaşmasını altüst edecektir ifadeleri kullanıldı.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Fransa medyasının bu itirafından anlaşılan şudur ki; Türkiyeyi ve milletini, şimdiye kadar yalan dolanlarla, cüce insanların kahramanlaştırılarak, hezimetleri zafer olarak gösterip, oyalamışlardır...

Devletimize-milletimize yutturulan yalan tarihin, aslında bir nev-i deşifresidir; Fransa medyasının bu itirafı...

Yani, gerçek tarih gün yüzüne çıkmaktadır...

Dünkü yazımızda da ifade etmeye çalıştığımız gibi 1908lerde kurulan II. Meşrutiyet, bir yıl sonra Ulu Hakan Sultan Abdülhamit Hanı alaşağı etti...

Sonra, Devlet-i liye-yi Osmaniye ittihatçıların eline geçti.

Dört yıl sonra I. Dünya Savaşıyla o cihanşümul devlet yıkıldı.

Daha doğrusu yıktırıldı.

1915te çanakkale Savaşı sonrasında 1918de Limni adasında Mondros Mütarekesi yapıldı.

İtilaf devletlerinin heyetiyle masaya oturan mağlup Türkiye, coğrafyasını böldürerek Siyonist haçlı emperyalistlere taksim ettirildi.

Bu arada ittihatçıların üç büyük paşaları da paşalıktan sıyrılıp maşa durumuna girdiler ve dış ülkelere kaçtılar.

Zaten maşaydılar.

Bu bölünmeden, bu taksimden doyamayan itilaf devletleri, bu kez 1920de Pariste Sevr antlaşması imzaladılar.

Sevr Antlaşmasından sonra 1923te cumhuriyeti kurdurttular.

Cumhuriyetin kuruluşunda kahraman, muzaffer, kurtarıcı olarak gösterilen anlayışlar.

Ki bugünkü tarihi gerçekler tümüyle o hali, o şekli yalanlıyor.

***

Bugün Erdoğanla yeniden sınırların çizilebileceğini gören Fransayı korku ve endişe sarmıştır..

Panik içerisindedirler..

Fransa Libyada yenik düştü...

Fransanın korkusu, hem Mondrosu, hem Sevri, hem de Lozanın yeniden dile getirilebilineceğine dairdir...

Yeniden masaya konulabileceği endişesiyle karşı karşıya kalmıştır Fransa!.

Tabiri caizse o dönemin itilaf devletleri, bugün onların evlat ve torunları, Osmanlının küllerinden yeniden ayağa kalmasının karşısında tir tir titremektedirler..

Korku onları sarmıştır.

Onun içindir ki tümünün hedefi; Erdoğanı çalışma ciddiyetinden alıkoymaya yöneliktir...

İçteki ve dıştaki işbirlikleriyle; Erdoğanı hedef almaları da bu yüzdendir...

Yazımıza başlık olarak attığımız Yalan Söyleyen Tarih Utansın ifadesi; bugünkü yaşanan olaylar bizim haklılığımızı ve doğruluğumuzu, ortaya koymaktadır...

Olaylar, tarihi tanıklık yaparak, bizi doğrulamaktadır!!.

***

Der demez insan sorguluyor...

Yakın tarihimiz olan yüzyıl içerisinde Türkiye, tüm İslam dünyası ve hatta Ortadoğu ülkelerinin içine düşmüş olduğu badireler, çözülmeyen düğümler, kokuşmuş küfür sistemleri daha ne zamana kadar devam edecektir?

Travmatik hal karşısında, düşünmemek mümkün değil.

çünkü yalan söyleyen bu tarih, toplumu kandırmıştır, seküler bir anlayışla yönetmeye çalışmıştır, ahlaki, insanı ve vicdanı bir yozlaşmayla batı kültürüne biad edicilikle tüm değerlerini alt üst etmiştir...

Toplumu oldukça yüce İslam dininin gerçeklerinden uzaklaştırmıştır.

Görünen köy kılavuz istemez misaliyle etrafa bakıp, gerçekleri görmek lazım.

İşte, İstanbul Sözleşmesi... Başlı başına bir bela

Aile dramı had safhasında

Toplum; 7sinden 70ine kadar, büyük bir keşmekeşlik içerisinde yürümektedir.

Yetişen gençlik, gözünü kırpmadan tavuk kesercesine insanları öldürüyor.

Hatta aile büyüklerini öldürüyor.

Dünkü yazılı ve görsel medyada çıkan haberler;

Mersinde 42 yaşındaki adam 65 yaşındaki babasını gözünü kırpmadan öldürüyor.

Hem de altı defa ateş ederek özbeöz babasının cesedini yere seriyor.

Öbür taraftan altı yedi günden beri Diclenin bir mahallesinde bayram günü, misafirle gittiği evin önünden kayıplara karışan 4 yaşındaki Miraç...

Hala da bulunmuş değil...

Adam evinin önünde, gözünü kırpmadan boşadığı karısını yeni eşiyle beraber ateş bombardımanına tutuyor.

Eski eşi olay yerinde can veriyor.

Yeni eşi ağır vaziyette hastaneye kaldırılıyor.

* * *

Şimdi bunları dile getirmek, söylemek, yazmak, bize göre abesle iştigal etmek ise de yazacağız.

Birilerinin kulaklarına gitsin, milletimiz uyansın, ne kadar toplumsal ruhi bunalım içerisinde olduğumuzu herkes anlasın...

Ahlaki çürümüşlüğe yüz tutan 83 milyon insanın akıbeti ne olacak?

Bu soruya cevap olarak; yegne kurtuluş çaresi İslam hukukuyla yeniden tanışmaktır.

İslam gerçeklerine sarılmaktır.

Gençliğimizi, hakaik-i İslamiye ile donatıp, eğitmektir.

Başka da hiçbir çare yok.

Şu politikadır, bu siyasettir, şu partidir, bu partidir hepsi lafı güzaftır..

Eğer ki bu neşter atılmazsa; mevcut hal eski hal olur?!.

Eski hal da muhaldir.

YA YENİ HAL, YA İZMİHLAL

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar...