YEGANE MÜESSES NİZAM İSLAM’DIR!!!
Eklenme: 2/24/2020 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar!...

Bugünkü sohbetimize dahil olmadan önce, hepinizin malumudur, İranda deprem oldu..

Ancak, can kaybı bizim ülkemizde oldu.. Van Başkalede 9 insanımızı kaybettik..

50e yakın da, yaralımız var..

Ölenlere buradan Allahtan rahmet diliyorum..

Milletimizin başı sağ olsun..

Yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum...

***

Sohbetimize gelirsek...

İnsanlık tarihi boyunca hep hak ile batıl çatışa gelmiştir...

Hakkın her zaman ve her platformda galip geldiği de aşikardır..

Ki dünya tarihi de buna şahittir

Zira kalpleri küfür sistemiyle karartılmış ve paslanmış kişi ve toplumların kurtuluş çaresi, tek unsur İslam dininin müesses nizamıdır.

Buna da Sibgatı Rabbaniye denir.

Yani beşeri paslanmış, kötülükleri himaye eden fikirlerden uzaklaştırıp, kalbini Allah-ü Telnın iman ve inanç aydınlığıyla şereflendiren en etkili faktörü İslam dinidir.

Bu itibarla toplumsal barışın, kardeşliğin sağlanması ve birbiriyle pekiştirilmesi İslam gerçeğiyle mümkündür?

Aksi takdirde rastgele beşerin, yani insanlığın getirmiş olduğu sistemler, değişik nizamlar, kanunlar, hiçbir zaman hukuk gerçeğiyle uzlaşamaz, paralellikTE arz edemez...

Der demez de, yeryüzü fesat ve bozgunculuktan kendini kurtaramaz

Nitekim yüce kitabımız Kuran-ı Azim, Rm Suresinin 41inci ayetinde mealen şöyle buyurmaktadır:

İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır...

Yani, zalim ve dikta rejimlerin mahiyeti altında onlar bu dünyada büyük eziyetler çekip, azap tadacaklardır...

İslam gerçeği; insanlık fıtrat kanununa uygun bir yaşam gerçeğidir.

İslamın bulunmadığı hangi coğrafya olursa olsun; orada İnsan Temel Hak ve Özgürlüklerden söz edilemez..

Ki uygun bir yaşam alanı DA değildir...

Bilakis, enva-i türlü bozgunculuk vardır..

Uğursuzluk vardır, fitne vardır, bereketsizlik vardır?..

Şiddet, terör, kan ve gözyaşı, hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik kaçınılmaz bir hal alır...

Orman kanunları geçerli olur..

Yani bireysel ya da toplumsal bir adalet nizami o coğrafyada yer almaz...

İşte hal-i alem orta yerde..

Tarih şahittir.. Ki görünen köy kılavuz istemez misali...

Var olan, sistemler tamamen İslam dışıdır..

Maceraperest, insanlık iştahlarına uygun getirilen rejimler ve müesses nizamlar; otoriteyi elinde tutuyor...

Tümüyle İslamın müesses nizamlarına aykırıdır...

İnsanlık fıtratını tanımayan çirkin ve şımarık sistemlerin ürünü olarak ortaya çıktığı içindir ki, ayet uyarıyor...

İnsanlar kendi elleriyle işledikleri kötülüklerden, yaptıkları pisliklerden, neden oldukları bozgunculuktan dolayı, bu dünyada Allah tarafından cezalandırılacaktır?...

***

Sevgili dostlar günümüze bakalım

Bugün yer küresinin üçte birinde terör var, katliamlar var, tavuk kesercesine insanları öldürme var?..

Kan var, gözyaşı var, savaşlar var?..

Bir rant yarışı var..

Hak, hukuk tanımazlık var..

Birey, toplum ve ülkeler enva-i şeytanı planlarla birbirini yiyorlar...

Yani; kötülükler almış başını gidiyor...

Dikkat edilirse; beşeri yönetimlerin, sistemlerin hiç birisi çözüm üretemiyor?...

Her geçen gün, daha vahim bir şekilde tahribatlar yaşanıyor...

Netice itibariyle, önleyici tek faktör vardır.. O da, illa ki yüce İslam dininin gerçeğidir.

Bundan başka da herhangi bir gerçek söz konusu olamaz.

Tarihe dair bir çok örnekler getirebiliriz...

Ancak yer ve zaman müsait olmadığından, az ve öz bir örnekleme getirmek istiyorum...

Bakınız...

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri, dini terbiye talimatnamesinden mahrum eğitim sistemini şöyle tarif ediyor...

Diyor ki..

Vicdanın ziyası ulumi diniyedir.

Yani aydınlıktır...

Din ilimleri topluma enjekte edilmelidir...

çünkü din, aklın nurudur, aydınlığın ve çağdaş medeniyetin teknolojisidir.

İkisinin imtizacıyla, bütünlüğüyle hakikat tecelli eder...

İki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder...

Donatılır.

Ancak, iftirak ettikleri vakitte...

Yani ulumi diniye ile fünuni medeniye tek bir yolu seçmezlerse!...

Kısacası, dini ilimler ile medeniyetin teknolojisi birbirine uyum sağlamazsa, her birisi ayrı yollara girerse; ondan kimse fayda görmez...

Ne okuyan, ne öğrenen, ne de eğiten bir bütünlük elde edemez...

Tümüyle sistemin baskısı altında kalır..

Halk deyimiyle mahalle baskısına maruz kalır...

Din uçar gider...

Kalan varsa, o da teknolojik ilim kalır...

O da ne yazık ki dini geri getiremez

Ne var ki, sadece din olsa, teknoloji medeniyeti gelmezse o zaman da, kör taassup meydana gelir...

Başıboş kafalar ortaya çıkar.

Özetle, İslami ilimler işin içine girerse...

Yani ilim ve teknolojiyle gençlik donatılırsa işte o zaman gerçek medeniyet ortaya çıkar..

İşte neslin zihni bununla donatılmalıdır...

Peki talebelerimizin zihnini bugün bu minvalde donatıyor muyuz?..

Maalesef..

Nitekim bir kesim var kı, dini eğitimi önemsemiyor..

Sistem de, buna da cevaz veriyor..

Eğitim ve öğretim müfredatımıza baktığımızda; din eğitimi seçmeli ders olarak, karışımıza çıkıyor...

Ki toplumun genel hali pür melali da orta yerde

Burda ne desek az kalır, her şey orta yerde görünmektedir.

***

En basit şekilde sormak gerekirse?..

Eeeyyyy, ülkenin idarecileri...

Gelen-giden iktidarlar...

Yıllardan beri eğitim camiasında dini gerçeklere uymayan bir eğitim sistemiyle, gençliğimizi nereye götürdünüz?

Buna kimse cesaret edip, cevap veremez!...

çünkü, herşey ulu orta yerde...

Tek bir cevap var; o da semer değil, eserin ortada olduğu gerçeğidir

Eser olunca semerin işi kalmaz.

Yani gerçek İslam dininin varlığı putperestliği ortadan kaldırır, muteber bir gençlik meydana gelir, toplum sağlam bir temelde inşa edilmiş olur..

Toplumun her kesiminde itibarlı evlatlar yetişir...

Ama nerdeee?...

En derin sevgi ve saygılarımla