EÛZÜ BİLLAHİ MİNEŞŞEYTANİ VESSİYÂSE!
Eklenme: 11/26/2020 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Üstat Bediüzzaman Hazretleri, Türkiyedeki güdümlü siyasetin ne kadar kirli, istikametsiz, dürüstlük ve sadakatten çok uzak olduğunu Risale-i Nur eserlerinde sık sık dile getirmektedir...

Kaleme aldığı risalelerden birinde, şöyle bir ifade de bulunuyor..

Diyor ki...

Eyvah!

Benim Türkiyedeki siyasi münafık dostlarımın elinden çektiğimi I. Dünya Savaşında Rusyadaki esir kamplarında bile çekmedim.

Bu itibarla şeytandan Allaha sığındığım gibi, kirli siyasete de girmekten Allaha sığınırım.

İşte, yazı başlığımızın orijinal metninin anlamı da tam olarak budur...

* * *

Malumunuzdur, sevgili dostlar.

AK Partinin ne hallere düştüğünü..?

Ki, artık, Hindistandaki Sağır Sultan bile hal-i vaziyetine vakıf ve haberdar...

Hatırlarsanız...

Merhum, Turgut Özal, Başbakan ve Parti Genel Başkanlığını bırakıp, Cumhurbaşkanı olunca. ANAPın başına merhum Mesut Yılmaz geldi...

Yılmaz sonrası, partinin düştüğü hali hatırlamanızı istiyoruz...

***

Özal, ailesiyle köklü olarak dindar bir aileye mensuptu...

Ki kendisi de İslamiyeti yaşıyordu.

Alkol almıyordu..

Ama eşi Semra Hanım öyle değildi..

Biz muhafazakar bir aileyiz denilmesine rağmen, Semra Hanım istediğini yapıyordu?

Şişe deviriyordu.

Viski kadehi elinden düşmüyordu..

Partiler düzenliyordu...

Bir taraftan muhafazakar aileyiz deniliyordu, diğer yandan seküler yaşamdan taviz verilmiyordu..

Siyasetin ve siyasetçinin yaman çelişkisi burada?

Demek ki...

Türk siyaseti müstakil, bağımsız bir siyaseti ihtiva etmiyor...

Batı dünyasına endeksli bir siyaseti icra ediyor...

Muhafazakr olarak geçinen siyasetçiler ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, bize göre hiçbir zaman kamu vicdanını rahatlatamazlar.

çünkü adalet terazisi normal yörüngesinde yürüyemediği gibi, demokrasi terazisi de zaten yamuk tartıyor?.

Sürekli fire veriyor...

Ve bu fireyi önleyen, yamuk tartıyı da düzelten yok!...

Siyaset, çok yüzlü bir hale geldi?

Bu itibarla fazla uzatmadan diyoruz ki bir haftadan beri Bülent Arınç ile İhsan Arslanın Türk medyasına ve Türk siyasetine konu edilmesi gerçekten düşündürücüdür.

Özellikle de, siyasetin ne kadar kirlenmiş olduğu gerçeği noktasında, insanı hayli düşündürüyor.

Bülent Arınç..

Milli selamet partisinden günümüze dek muhafazakrlığı hiç kimseye bırakmayan, dindar, Müslüman, sağlam inanca sahip bir hukukçu olmakla beraber, hep İslamiyeti ve Müslümanların temel hak ve özgürlüklerini savunuyordu.

Hele hele 28 Şubattaki postmodernci Batı çalışma Grubuna karşı vermiş olduğu mücadele şayan-ı takdir idi.

İnanan tüm kesim gerek Refah Partisi dönemlerinde olsun ve gerek AK Partinin safında çalışma biçimi olsun

İnsanlara Eyvallah! dedirtiyor ve herkes, yani muhafazakr kesim bu alanda Bülent Arınçın hayranı olmuştu.

Bülent abi deniliyordu?

Hem dindarlığına, hem de hukuk biliminde düzgün bir istikamette olma göstergesine, millet hayranlık gösteriyor, destek veriyordu...

* * *

Peki, İhsan Arslanın portresine de baktığımızda karşımıza çıkan tablo nedir?

Şöyle ki...

İhsan Arslan Batmanın Sason ilçesinin eski ismiyle Heriv köyündendir...

Mühteri bir aileye mensup...

Bir çok yakın akrabaları sol tandanslı, PKK yanlısıdırlar...

Aşırı sosyalist partilerde yer almıştırlar...

CHP veya İşçi Partisi gibi partilerde yer alıp mefkresinden (düşüncesinden) hiçbir zaman taviz vermiş değiller...

Arslan aynı fikir ve düşünceden, aileden olmasına rağmen, ayrı saflarda yer almayı tercih etmesi dikkate değerdir...

çünkü, muhafazakrlıkla kendini idame etmeye çalıştı...

Gerek Refah Parti dönemi olsun, gerek AK Parti dönemi olsun, ilk olarak İstanbul Belediyesine odaklandı...

Yavaş yavaş her iki partinin siyasi liderlerinin teveccühlerini kazanarak, gizliden gizliye epey çalışma azmini rant odaklı gerçekleştirdi...

Her fırsatta, kendini de muhafazakr kesime kabul ettirmeye çalışıyordu.

Zahiri hal, göstermelik olarak böyleydi...

Tabi bilen biliyor..

Ki, ruhi derinliklerinde geçmişine yönelik ne gibi sırların olduğunu biz iyi biliyoruz..

Onun için, bugün gibi, daha önce de, siz değerli okurlarla, Diyarbakır ve ülke kamuoyuyla, hangi alanda mahir olduğunu paylaştık, paylaşıyoruz..

Siyasettin, hep arka planında görünmüş gibiyse de hep ön plandaydı...

Kendini Erbakana da kabul ettirmişti.

Ama, Sayın Erdoğana daha bir kapsayıcı kabul ettirmişti.

Büyük oğlunun adı Ali İhsan Arslan idi...

Ama onu herkes, Mücahit olarak tanıyordu..

Erbakan da böyle biliyordu..

Sayın Erdoğanda öyle biliyordu..

Mücahit Arslan..

Ama gerçek kimliği, nüfuz cüzdandaki adı Ali İhsan Arslan...

Biz bunları çok iyi biliyoruz.

Siyasetin mahir isimlerinden...

Siyasi hayatı boyunca muhafazakr ve İslami tandanslara yakın liderlerin kalplerinin ortasında kendisine yer bulabilme becerisini elde ediyorlardı..

Ki, AK Partinin kuruluş döneminde çok kilit noktalarda görev aldı.

Ve tabi ki, Parti sayesinde, iktidara gelinmesiyle çok büyük paralar kazandı.

Diyebiliriz ki; Türkiyenin şu an en zengin müteahhitlerinden birisidir...

Mal varlığına akıl sır erdirilmiyor..

Sağır Sultan dahi, yüksek servetinden haberdar..

***

Ve yine parti içerisindeki nüfuz ediciliği...

Valiler üzerinde..

Bürokratlar üzerinde..

Parti teşkilatı üzerinde..

Yani çok yönlü bir yetki ve nüfuz ediciliğe sahip olduğunu bilmeyen yok..

Ki, Cumhurbaşkanı Erdoğanın da, kendisini kırmadığını herkes biliyor..

Zaten kendisi de, kaleme aldığı kitabında bunları itiraf ediyor.

***

Nitekim, kaleme aldığı kitaplarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın ailesiyle, kendi aile fertleriyle çekilen resimleri ifşa etmektedir.

Ama tüm bunlara rağmen, ne ülkeye, ne millete, ne Güneydoğuya ve ne de Diyarbakırdaki yaralı bir parmağa merhem olmamıştır...

Hep kendini düşünmüştür..

***

Ancak, Arslanla alakalı düşündüren nokta hal-i hazırda şu?..

Ne oluyor da son aylarda iki tane kitap üst üste kale alıp, yayınlattı..

Sonra da peş peşe söyleşilerde bulundu..

Ve; Türkiyenin yeniden parlamenter sisteme geçeceğini haber veriyor?...

Sanki, Türkiyenin Başkanlık sisteminden çektiği varmış gibi bunu müjdeliyor (!)

Aynı zamanda, Kürt meselesinin ihmal edildiğinden söz ediyor...

Özetle, Erdoğana muhalif bir tavır içerisinde...

Erdoğanı şiddetle eleştiriyor...

Sanki, 18 yıl boyunca Erdoğanın gölgesinde nemalanan, güçlenen, nüfuz sahibi olan, rant, mal, mülk servet sahibi olan o değilmiş gibi?

Sonuç itibariyle diyoruz ki;

Siyasetin Allah için bir siyaset olmadığı gibi

Ülkenin nereye gideceği de belirsizliğini koruyor.

Devam edecek...

En derin saygı ve sevgilerimle.