HAÇLI VE SİYONİST EMPERYALİZM NEREDEN KOŞUYOR..?
Eklenme: 8/6/2020 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Her zaman bu köşede sizinle yapmış olduğumuz sohbet arasında geçen konuların başını çeken; Haçlı ve Siyonist emperyalist gvurun ittifakıyla İslam dünyası üzerine tarih boyu oynadıkları oyunlardır.

Hiç kuşkusuz dün ülkemize, insanımıza, varlığımıza göz diken düşman ne ise bugün de aynı cephede bulunuyor.

Hem de daha fazlasıyla güçlenmiş bir şekilde kendini oluşturmuş bir düşman...

Bakınız, 4 Ağustos 2020 Salı günü geç saatlerde Müslümanların yoğun olarak bulunduğu Lübnanın başkenti Beyrutta üst üste çok büyük patlama gerçekleşti.

Beyruttaki liman bölgesinde bulunan bir depodaki 2.750 tonluk amonyum nitrat infilak ettirildi.

135 insan hayatını kaybetti..

Yüzlerce yaralı var..

Binlerce harap olmuş ev bulunuyor...

Bu acımasızca, hatta gavurca yapılan saldırıyı rastgele terör saldırısı olarak nitelendirmek bize göre yanlıştır...

Her ne kadar ABDye ve İsraile dayalı bir projeyi gerçekleştiren IŞİD, nam-ı diğer DAEŞ gibi terör odakları üstlenmiş ise de aslında onlar birer maşa...

Maşayı tutan el birinci sırada terör devleti olan İsraildir...

İkinci sırada da terör odaklarını besleyen ABDdir...

Peki, hedef ne?

Yüzyıl önce nasıl ki, cihanşümul bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğunun bölük-pörçük haline getirip, dağıttılarsa!...

Bugün, Osmanlının bayrağını eline alıp, Ortadoğuya yayılan, gelişen büyüyen Türkiyeyi hedef almaktadırlar...

Bu saldırılar, Türkiyenin başında bulunan büyük devlet adamı Recep Tayyip Erdoğanı içine sindirmeme planlarına ilişkindir!...

Erdoğana ilişkin korkularıdır.

Bu planlar, 20. yüzyılın ilk senelerinde İttihat Terakki Cemiyetinin kurulmasıyla başlaya gelen hain planların devamıdır!!.

O gün, Osmanlıyı yıkabildiler?

Nitekim, İtilaf devletlerinin kirli ittifakıyla 1918de, Mondros Mütarekesi gerçekleştirildi.

iki yıl sonra, Sevri dayattılar...

10 Ağustos 1920de Fransanın başkenti Pariste toplanan yine aynı kirli ittifakın temsilcisi İtilaf devletlerinin heyet-i mecmuası, Mondrosu geride bırakarak Sevr Antlaşmasını gerçekleştirdiler.

Sevr Antlaşmasını da mağlup Osmanlının heyeti, büyük mecburiyet ve zorlama karşısında imzaladı...

Sevrden sonra, Osmanlı topraklarını daha detaylı ve kapsamlı bir bölüştürmeyi gerçekleştirmek isteyen aynı o İtilaf devletlerinin başını çeken İngiltere ve Fransa, yeni bir plan tertipledi..

Özellikle, içimizdeki bazı önemli piyonlar tarafından bu kez Lozan Antlaşması, dayatıldı...

Atılan bu imzayla, Türkiyeyi dar bir coğrafyaya sığdırıldı...

Akabinde, Lord Curzon tarafından daha geniş kapsamlı maddeler halinde cumhurun arkasında bulunmadığı bir cumhuriyet kurduruldu!...

1924ten sonra da bin senelik tarihine, kültürüne sahip olan Osmanlı evlatlarını günümüze dek bir bir dinden, imandan, İslamdan uzaklaştırma maksadıyla, enva-i planlar tertiplendi?

Cumhuriyetin cumhuriyetçileriyle millet arasında çok önemli kavgalar, bölünmeler, hatta katliamlar ve sürgünler gerçekleştirildi...

O günden bugüne Türkiye iki yakasını bir araya getirememiştir.

O günün İtilaf devletlerinin başını çeken o hain Fransa, bugünkü Türkiyenin Ortadoğudaki faaliyetleri karşısında yenik düşmektedir.

Fransa her geçen gün, hakimiyeti kaybetmektedir...

Türkiyenin Libyaya el atması, Kuzey Afrikanın önemli bazı ülkelerine asker göndermesi, tabiri caizse Fransayı çılgına çevirmiştir, sahadaki varlığını geri püskürtmüştür...

Fransa süt dökmüş kedi konumuna sokulmuştur..

Onu pis pis yerinde oturturmuştur Türkiye..

İşte bundan dolayıdır ki Fransa Türkiyeye karşı kindar bir tutum sergileyerek, Erdoğana kem gözle bakmaktadır...

Ama heyhat!

Bunu kesin bilsinler ki Allahın kudret eli, Erdoğanın sırtındadır.

Hiç kuşkusuz ki, Erdoğan Ayasofya-i Kebir Cami-i ibadete açmasıyla Fransanın, İngilterenin ve Yunanistanın vs. vs. haçlı ve emperyalistlerin tabiri caizse yedi yerden bellerini kırmıştır.

Ümit ediyoruz ki Erdoğanın böylesine sürprizleri devam edecektir.

Hele hele şu Türkiyenin başını derde sokan, devlet ve milletin içinde en büyük bir fitne unsuru haline gelen, İstanbul Sözleşmesine de bir el atsa...

Onu da toplayıp bir çöp kutusuna atarsa Türkiyeyi katlama büyütecektir...

O zaman gerçekten çağımızın yeni bir Osmanlı dönemi meydana gelmiş olacaktır?.

Yeni Fatihler, yeni Abdülhamitler doğuracaktır Türkiye.

Ve o Fatihlerin, o Abdülhamitlerin baş temsilcisi de Erdoğan olacaktır.

Bu minvalde, ümit varız...

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Atasözümüz var.

Su uyur, düşman uyumaz.

Lübnanın başkenti olan Beyruttaki 3 bin tona yakın amonyum nitratın nereden geldiğini, hangi limandan ve hangi yoldan Beyruta girdiğini her nedense arayan soran yoktur?

Ama bu da bir gerçektir ki bunu yapan haçlı veya Siyonist ittifakıdır.

Buna rağmen, nerdeyse dünyanın her tarafından timsah gözyaşları dökülerek; gerçekler görmezden geliniyor..

Lübnan için sözde ağıt yakıyorlar.

Peki, sormazlar mı?

çağdaş, medeni bir dünyada böylesine münafıkça, hileli oyunlarla, hedeflerine ulaşan günümüzdeki terör devletlerinin sonu ne olacak acaba?

Lübnan Cumhurbaşkanı Hıristiyan

Lübnan Başbakanının taşıdığı isim Müslüman bir isim.

Hassan Diyab ismini taşıyan bu kişi, isimden dolayı Müslüman olarak görünüyor ise de karakteristik olarak acaba nedir, ne değildir belli değil?.

Taşıdığı isim Hassan.

Yani Hz. Resulullah (S.A.V)in şairi olan Hassan ibn Sabitin adını taşıyor ise de ne yazık ki İslamın mana değerini taşımadıktan sonra neye yarar?

Bu fitne unsuru yalnız Lübnana münhasıran kalsa yeter.

Ama korkarız ki diğer bazı İslam ülkelerinin başına da musallat olabilirler?

Emperyalist hıyanet devletlerinin gizliden gizliye çalıştıklarını biliyoruz..

Bu da endişe veriyor..

çok dikkatli olmak gerekir.

çünkü bu işin başını çeken her ne kadar maşa terör örgütleri olarak gözükse de başta ifade etmeye çalıştığım gibi arkasında çok derin güçler vardır.

Bu derin güçlerce maşa olarak kullanılan Mısırın cunta lideri Sisi gibiler var.

Libyanın başına bela olan Hafterler var.

Suudi Arabistanın, Kuveytin ve diğer Arap ülkelerinin başındaki kiralık hain prensler var.

İşte bunlar var olduğu müddetçe, Ortadoğu nasıl rahatlığa, huzura kavuşabilir ki?

Hatta tüm İslam ülkelerini rahatsız etme çabaları söz konusu.

Allah korusun.

Ama ümit varız ki bugünkü Türkiyemiz rahat bir yörüngede yürüyor ve yürüyecektir?.

Velev ki etrafında dolaşıp duran ve göz diken eski itilaf devletlerinin içten ve dıştan münafık piyonlarının varlığı dahi olsa bile...

Ama tek kelimeyle sohbetimizin başında ifade etmeye çalıştığımız gibi dünkü İtilaf devletlerinin Osmanlı hakkında ne kadar çalışmış ve hedeflerine ulaşmış ise de bugün aynı hıyanetin gözleri yine Türkiyemizde olduğunu hiç ama hiç unutmamalıyız!.

çünkü, içten yıkma planları tertipliyorlar..

Başta bize göre en büyük tahrip kalıbı ve yıkım unsurları laiklik anlayışıdır?..

CHPnin Kemalizm ve Atatürkçülük tabusudur.

Pek tabi ki, İstanbul Sözleşmesidir.

Bu unsurların varlığı yeni bir Türkiyeyi hedefinden saptırmak ve gençliği İslam dininden uzaklaştırma çabasına dairdir...

Allahtan ümidimiz budur ki; onların emelleri dün olduğu gibi bugün de kursaklarında kalacaktır.

Karşılarında uyanmış bir gençlik potansiyeli göreceklerdir?

En derin saygı ve sevgilerimle.