İSLAM DÜNYASININ HIZLA SEKÜLERLEŞTİRİLMESİ..!! (II)
Eklenme: 1/15/2020 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar..!

Ne yazık ki, İslam dünyası hızla sekülerleştiriliyor...

Laikçilik anlayışıyla, ümmet dinsizliğe sürükleniyor...

Farklı argümanlar kullanılarak, içteki ve dıştaki emperyalist güçlerin ortaya koyduğu seküleştirilme planı, İslam dünyası için rastgele hazırlanan bir tuzak değildir...

Bugün dünyayı yöneten Emperyalizmin gizli örgütlerdir.. Ki, bu örgütler İslam ülkelerinde cirit atmaktadır istedikleri faaliyetleri, sorunsuz olarak, yerine getirmektedirler...

Evet, bu gizli örgütlerin ana kaynağı da hiç tartışmasız ki Siyonizmdir....

Siyonizm, Haçlı dünyasının içerisinde kök salmış bir yapı olarak, yer küresinde kurduğu ve kurdurduğu locaların gölgesinde, yayılmaktadır...

Özellikle, İslam dünyasına küfür sistemlerini enjekte edip, seküler yaşamı benimseten gizli mahfelerin işbirliğiyle kurulan; Mason locaların merkezinden yönetilmektedir...

Temel hedefi de, İslam ülkelerine, ümmetine dinsizliği adapte etmektir...

Gaye, küfür sistemlerine köle etmektir..

Ve bunların da ana kaynağı olan ekonomik güçte Yahudi sermayesine dayalı ABD dolarıdır..

Bu gizli örgütler bugün değil, yüzyıllardır üreme yapıyor...

Nitekim, Siyonizmden doğan Masonların aktifliği, 19. Yüz yıldan başlıyor...

Mason localar Fransadan tertipleniyor...

İngiltere vücut bulup, strateji alıyor...

Sonra, Fransa ve İngiltere destekli; Osmanlının içine sızan bir yapı olarak, tarihe not düşmüştür...

Ki, Osmanlıdan da Mısıra yayıldı

Gerek Mısır ve gerekse diğer İslam ülkelerinde locaların emir komutasını elinde tutan İngilizler ve Fransızlar dönemsel olarak; idareyi ellerinde tutmuşlardır...

Biri yoruldu mu, diğeri kumandayı alıyor...

Sonuç itibariyle, Mason localarının varlığı ve insanların nüfuzlu yapılarak, buralarda kayıt altına alınmaları, rastgele bir oluşum ve mekanizma değildir...

Evet!

19. Yüzyılın ilk çeyreğinden başlamak üzere Osmanlının Mısıra gönderdiği valiler ve yöneticiler; bu oluşumun birer parçalarıydı....

Ki bu oluşumun başını çeken de dönemin taşeronu Mehmet Ali Paşa idi...

Bu taşeron paşa, gah İngilizlerle, gah Fransızlarla işbirliği yapıyordu..

Osmanlı anlayışını ve faaliyetlerini tek kelimeyle İslam hilafetini temsil eden o büyük devletin varlığını tozlu raflara bırakmıştı...

Haçlı emperyalistlere adeta köle olarak çalışıyordu..

Gerek Mısırlı Müslümanlardan, gerek Osmanlılardan olsun, kölesi ve biat ettiği Mason localarının himayesi altında, büyük çaplı eleman yetiştirildi..

Ve böylece İslam topluluğu içerisinde Siyonizmin her alanda söz sahibi olarak, kendini idame etti..

O günden buyana, İslam Dünyasını kasıp kavuran bu gizli örgütlerin üreme merkezi, bu localar olmuştur...

Nitekim, Sultan Abdülmecidi çocuk yaşta tahta oturtup onu yönlendiren o locaların mensuplarından biri de Cüce Mustafa Paşa adlı taşerondu... Ki Padişah adına Gülhane Hattı Hümayun Fermanını yayınlayan oydu..

Ve o fermanın yayınlanmasından sonra Osmanlı her gün biraz daha Batılaşma adı altında gerilemeye devam etti...

Ne teknolojik olarak, ne sanayi olarak Batılaşamadı..

İnanç, kültür ve medeniyet noktasında; Batılılaştı?

Batılaşa batılaşa netice itibariyle, battı!...

Laikçilik, sekülarizm gizliden gizliye Osmanlının bünyesinde kendine yer edindi...

Özellikle Selanik dönme Yahudileri ile Ermeni devşirmeler ve Jön Türklerde, hızlı bir şekilde, Osmanlının içinde kök saldı...

Irkçılık, Turancılık, Kavmiyetçilik damarını taşıyan bir güruh, satılmış insanlar, sinsi bir organizasyonla Sultan Abdülhamide karşı saf bağladılar...

İttifak ettiler...

Ve bu içi ayrı, dışı ayrı, halk deyimiyle sağ gösterip sol vurma organizasyonuyla; kurulan ittifakla İttihat Terakki Partisi kuruldu...

Akabinde, Osmanlıyı çökerten planlar bir bir devreye sokuldu...

1908de II. Meşrutiyeti kuruldu...

1909da Sultan Abdülhamit tahttan indirildi...

Sonrası, Osmanlı kendini savaşlardan kurtaramadı...

Ta ki Cumhuriyet kuruluncaya kadar.

Aslında Cumhuriyetin kuruluş anlamı tümüyle parlak, makyajlı, süslü püslü giydirmelerden ibaretti...

Ama topluma kabul ettirildi...

çünkü sonradan, denir ya kep düştü, kel göründü misali dış mihrakların plan ve projeleri paralelinde kurulan Cumhuriyet, toplumun karşısına çıktı...

Cumhursuz bir Cumhuriyet..

Türkiye Cumhuriyeti insanı bir türlü kendini, ortaya konulan o anlayışla, bağdaştırmadı...

Kabullenmedi...

çünkü kavram olarak taşıdığı mananın yerine, bambaşka mana üreten, bir anlayış ve fikir söz konusu oldu...

O da, Cumhuriyet Halk Partinin masonik localardan almış olduğu altı oklu amblemin muhtevasıydı...

İşte bu muhtevayla Türkiye yönetilmeye çalışıldı...

İdare etmeye çalışıldı...

Halkın arkasında olmadığı bir Cumhuriyeti ikmale getirerek, Cumhuriyetin fazilet ruhunu, yok ettiler

Nitekim, Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarından itibaren, çeyrek asır ülkede iç çatışmalar yaşandı...

Ve bu çatışmaların adına da ne hazindir ki İç Anadoluda, Doğu Anadoluda ve Güneydoğu Anadoluda isyan denildi..

Lakin isyan değildi... Yaşanan ve yaşatılan mezalimi kabullenmeyen, çekemeyen, içine sindiremeyenlerin, tepkisiydi...

Ta ki 1950lere kadar; devam etti.

Demokrat Parti kuruldu...

Ama ne yapacaksın?

Halkın dizginini eline alan anlayış hiçbir zaman İstiklal Savaşımızdaki mücahitlerin çalışma stiline uygun bir yönetim benimsemedi...

Türkiye tümüyle varlığından, tarihinden, ahlakından, imanından, kültüründen uzaklaştırıldı...

Milli eğitim camiasındaki harf inkılabı...

Büyük bir kültür emperyalizmine döndü...

Toplum aldatıldı..

Dayatma kanunlarla yönetilmeye çalışıldı...

Evet, bunlar tarihi gerçeklerdir...

Ki, kimse kusura bakmasın

O günün Anadolusunda Osmanlının yetiştirdiği ulema ve meşahir kesimlerin dikkatini çekmişti; ülkede olup-bitenler...

O büyük sarıklı mücahit kahramanlar da halkın dikkatini çekerek, hakikatleri haykırmıştılar

Nitekim Bediüzzaman Hazretleri Afyon Hapishanesinde bile halka seslenerek şöyle diyordu...

Birtek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz.

Bu ses, lem-i İslmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dvet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur.

Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir.

Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allahın birliğine hizmet edeyim.

Bakınız sevgili okurlar!

Bu ümmet nerden nereye geldi ve nasıl arkadan hançerlendi..

Onun için yine Üstad Bediüzzaman hazretlerinin ikinci bir uyarısına bakarsak İslam ümmetine şöyle seslenmiştir kendileri:

Ey lem-i İslm! Uyan, Kurna sarıl, İslmiyete madd ve mnev bütün varlığınla müteveccih ol!

Ve Ey Kurna bin yıllık tarihinin şehadetiyle hdim olan ve İslmiyet nurunun zemin yüzünde nşiri bulunan yüksek ecdadın evldı! Kurna yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mucize-i mnevsi olan Nur Risalelerini mütala etmeye çalış.

Lisanın, Kurnın yetlerini leme duyururken, hal ve etvar ve ahlkın da onun mnsını neşretsin; lisan-ı hlinle de Kurnı oku. O zaman sen, dünyanın efendisi, lemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun.

Bir de Milli Mücadele kahramanlarından ve İstiklal Marşımızın bnisi merhum Mehmet Akifin bu çağrısına da bakalım:

Doğrudan doğruya Kurndan alır ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslmı...

En derin sevgi ve saygılarımla...

Devamı yarın