MASONİK MEDYA KAVRAM ALDATMACASIYLA KENDİNE ÖMÜR BİÇİYOR!? (II)
Eklenme: 1/14/2022 12:00:00 AM

Sevgili okurlar...

Ülkeyi ve toplumu bir asra yakındır hasım eden ana unsurlardan biri, hiç kuşkusuz ki Masonik Medyadır..

Derin bir faaliyete sahip olduğu gibi; Siyonizmin de ülkemizdeki en keskin kılıcı olarak varlık göstermektedir..

İki yapının bütünleşmesindeki ana hedef ise; İslam düşmanlığıdır.?

Yüce kavramlara saldırıyorlar..

Toplumsal dirliğin ana ilkelerini dejenere etmek istiyorlar..

İnkr ve asimilasyon, bunların olmazsa olmaz faaliyetleridir...

Dedik ya; Masonik Medya!...

Diğer bir isimle, batının ve batılın beslemeleri!...

Tabi ki, Siyonizmin de içteki piyonları?...

Bunlar, İslamın birçok yüce kavramını ters-yüz ederek, tıpkı Yahudilerin Tevratta yaptığı tahrifatlar gibi, yazılı ve görsel medyalarında zehir akıtmaktadırlar..

Sistemin de zafiyetlerini fırsat bilerek, devletin müesses nizamı olan mevcut yönetim anlayışının devşirme rotasında, şuursuzca yıkımlar yapıyorlar..

Müslüman mahallesinde yaşanan en küçük bir hadise üzerinde mal bulmuş mağribi gibi, enva-i şeytanlıkla İslamın yüce değerlerine fütursuzca dil uzatıyorlar...

Tarikat, şeyhlik ve müritlik gibi kavramları kendi zihinlerinde öğüterek toplum nezdinde, algı oluşturup kendi varlıklarına adeta ab-ı hayat ortamı oluşturuyorlar..

Akıttıkları zehirle; ömürlerine ömür katıyorlar..

Dönemsel varlıkları da tartışılmazdır..

Birkaç örnek verirsek..

Mesela dünkü Sözcü Gazetesinin başyazarı durumunda olan meşhur, efsanevi Uğur Dündar...

Elazığda Öğrenci Yurdunda intihar eden Enes Kara adlı çocuğumuzla alakalı, yazı kaleme almış...

Keza Yılmaz Özdil ve Emin çölaşan da; aynı çizgide...

Kalemlerinden akan salyaya baktığınızda, her satırında İslama karşı kin, nefret ve haset duygusu saklı...

Siyonistlerin,

İslam karşıtı dinlerin,

Budistlerin bile sarf edemeyeceği imtina edeceği bir çirkinlikle saldırmaktadırlar...

Şükürler olsun ki halk bunların gerçek yüzünü biliyor..

Ve onların fecaat ruhlarına, vakıftır..

çünkü bu millet Kuran kurslarını, medreselerini, özellikle fıkıh, hadis, tefsir, şeriat kitaplarını çocuklarına okutuyor..

Okutmaya devam ediyor..

İşte bu dirayetli duruş, iman ruhu onları çıldırtıyor.

Aslında kendileri de biliyorlar, gerçeğin ne olduğunu!..

Ve tarikat yuvalarının birer ilim ve irfan yuvası olduğunu da biliyorlar...

Ama, onlara verilen talimat, üstlendikleri uşaklık, Siyonizmin de kapital finans emri böyle!?.

Ancak nafile!...

Hasetle her daim çatlayacaklardır!..

çünkü fersah fersah, İslam diyarı büyük bir filizlenmenin yolunda ilerliyor...

Ki Nurcuların dedikleri yer, Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin medreselerinin devamıdır.

Ve bu millette köy enstitülerinin kız ve erkek çocuklarını otel misali gösterdikleri özlem yok artık...

O tarihte kaldı...

Buraların ne kadar yıkıcı, asimile edici, değerleri, iffetleri tar-ü mar ettiğini, bu millet biliyor..

Ve artık uyanmıştır.

Lord Curzonların, Yunus Nadilerin, Halide Ediplerin, Moiz Kohenlerin, Emanuel Karasuların ve bunlar gibi daha nice Selanik dönmelerinin projelerinin artık sonu gelmiştir.

Artık kimse altı oklu CHPye ve lideri durumundaki kadeh tokuşturucuları ile şişe devirme sevdası içinde yaşayan Kılıçdaroğlu gibi insanlara geçit vermez.

Bu parti bu milletin vicdanında hükmen kapanmış durumdadır.

Velev ki hala da TBMMnde boy gösteriyorsa da milletin inancına göre kapalı durumdadır ve kapalı olması lazım.

Bize göre TBMM, büyük bir çoğunlukla Sekülarizmin, Kemalizmin, Atatürkçülüğün, laikçiliğin arkasına sığınarak, gizli dış mihraklarla veyahut derin masonik localarla işbirliği içerisinde olanlara artık yeter demelidir.

Semra Güzel gibi haklarında fezlekeler hazırlayıp Cumhurbaşkanına göndermeleri gerekir.

Bize göre en büyük cihad, en büyük hizmet ekonomiksel sıkıntılardan sonra bu ülkeyi kirli politikalarıyla çürümüşlüğe götüren bu unsurlarla mücadele etmektir...

TBMM, ne pahasına mal olursa olsun, kanunların verdiği meşruiyet içerisinde bunlarla uğraşıp sildirmeleri lazım.

Keza bu kavram aldatmacalarıyla yola çıkan tahrifatçı medyanın da, yazılı ve görsel unsurlarına artık yeter denmelidir.

Yoksa bu kışkırtıcı medya unsurlarıyla ve CHPnin kirli görüntüleriyle daha çok Semra Güzeller, Volkan Boralar ortaya çıkacaktır...

Niceleri, memleketin başına bela olacaktır.

Sayın Cumhurbaşkanımız zat-ı devletlerinden istirhamımız;

Öncelikle yetkilerini kullanarak devletin ve halkın huzurunu bozan yayın politikalarına dur demelidir.

Yine milletin dini duygularına hakaret ettiklerinden dolayı gereken kanuni işlemlerin yapılması için talimat vermeleri gerekir diye düşünüyoruz.

Zira zarar veriyorlar.

Kışkırtıyorlar.

Faşizan, kirli ırkçılık anlayışlarıyla milletle devlet arasında büyük bir bölücülük yaratmaya çalışıyorlar.

Hal bu.

* * *

Enes Karanın intihar halini ikide bir dillerine dolayarak, kalemlerini onun kanıyla beslemek istiyorlar.

Ama hava alırlar.

O çocuğun ailesinin çok mazbut, çok değerli ve inançlı bir aile olduğunu da bilsinler.

Aile aldanmaz.

Ama her şeyden evvel, bize göre Semra Güzelin ve onun karakterinde olan daha nice simalar var mecliste.

Gerek erkek olsun, gerek kadın olsun.

Semra Güzel ile Volkan Bora kendilerini ele verdilerse de aynı o tıynette kendini ele vermeyen, sahte kimliklerle kendini gizleyen daha nice Semralar mecliste vardır.

Nitekim dünkü Yeni Şafak Gazetesinin manşetten verdiği resimli haber aynen şöyle;

MECLİSTE 18 SEMRA GÜZEL VAR

Başkan Sayın Erdoğanın CHPyi Kandilin kapıkuluna çevirdiler söylemleri de boşuna değildir.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Tüm bunlara rağmen her zaman söylediğimiz gibi, yıllardan beri bu köşede yazıyoruz, çiziyoruz, kamu vicdanıyla yola çıkarak tüm ülke gerçeklerini paylaşmaya devam ediyoruz..

Ki olup bitenlerin peşini de bırakmıyoruz.

Artık bu sahteciliğe, bu kirli inhirafa, tahrifatçılığa, kavram aldatmacalığına yeter denmelidir.

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Size tarihi bir anımı paylaşmak istiyorum..

Tarih 1 Ocak 1993.

Yılbaşı gecesi.

O dönemde, Başbakan Sayın Tansu çiller Hanımefendiydi.

Başbakan yardımcısı da Murat Karayalçındı..

Bir de Milli Eğitim Bakanı Nevzat Ayaz yanlarında vardı.

Bu üç isim PKKyla mücadele etme adına Diyarbakıra gelmişlerdi...

Dicle Üniversitesi kampüsünde basın toplantısı yaptılar.

Bendeniz de hem bir medya mensubu olarak, hem de bir işadamı olarak orada bulundum.

Tansu Hanım Başbakan olarak basın mensuplarıyla ülke meselelerini paylaşırken yaptığı açıklamaları izleyip dinledikten sonra ben de orada bir soru sormak için izin istedim.

Sağ olsun.

Buyurun, söyleyin dedi.

Sayın Başbakanım!

Terörle mücadele adına devleti temsilen iktidar koalisyonu olarak beraber buraya gelmişsiniz, çok güzel ve ümit verici açıklamalarda bulunuyorsunuz.

Ama burada benim aklıma takılan bir iki soru var.

Onları da zat-ı linizden sormak istiyorum.

Kamu adına soruyor ve cevap bekliyorum.

Buyurun, söyleyin dedi.

Ben aynen şu ifadeleri kullandım.

Devlet terörle mücadele yaparken kaynağından yakalamak gerekir.

O kaynağı devlet yakalamadığı müddetçe, dağ başındaki baldırıçıplak bireylerle ne kadar devlet savaşırsa savaşsın sonları gelmiyor.

çünkü onu besleyen, devletin bünyesinde gizli derin odaklar vardır.

Tıpkı bakteriyel mikropları üreten bataklıklar gibi o bataklıklar kurutulmadan sivrisinekle nasıl mücadele edilir?..

Sorum buydu...

Tansu hanım dedi ki;

Bu söylemlerine bir açıklık getir.

Dedim ki;

Örneğin, dağ başına gidenlerin içinde illaki okumuş olanlar vardır.

Ortaokuldan, liseden, üniversiteye kadar

Ya okullarını yarıda bırakıp dağa gidiyorlar veyahut da diplomasını aldıktan sonra dağa çıkanlar var.

Sıradan bir iş adamının, bir tüccarın veyahut bir köylünün, hatta koyun sürülerini güden çobanlardan hiç kimse dağa çıkmamış, çıkmıyor ve çıkmak da istemiyor..

Ama çıkanların hepsi bilaistisna Milli Eğitim camiasından çıkıyor, dağa gidiyor.

Milli Eğitim camiası Milli Maarif demektir.

İlim ve irfan yuvası demektir.

Nasıl olur da böylesine ilim ve irfan yuvalarından çıkıp gidiyorlar.

Silahlanıyorlar, dönüyorlar devletle-milletle savaşıyorlar.

Bunun sebebi nereden kaynaklanıyor ve niçindir diyerek uzun bir soru sordum..

Sayın çiller hanımefendi bana baktı, gülümsedi.

Dedi bu soruyu Murat Beye sor.

Murat Bey de bana anlamlı baktı dedi ki:

Milli Eğitim Bakanı Nevzat Beye sor.

Nevzat Bey de baktı cevap vermedi.

Bakınız, 1 Ocak 1993te devletin zirvesinde bulunan Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve Milli Eğitim Bakanına sorduğum sorunun cevabı, bugün Semra Güzel ile Volkan Boranın görüntüleridir.

Bakınız, resimler ortada.

Gerçekten devlet samimi olarak düşünüyorsa ve işleri takip ediyorsa ki o ümidi bekliyoruz.

Hele hele reis-i cumhur Sayın Recep Tayyip Erdoğanın Türkiyesinde buna herkesin ama herkesin inanması gerekir.

Bu gerçeklere muttali olması gerekir.

Hala da aynı macera devam ediyor.

Devletin bünyesinde devletin imknlarıyla, milletin vergileriyle oluşturulan bir Milli Eğitim sistemi hala da ne yazık ki önemli çapta aynı aktifliğine devam ediyor.

Tümüyle olmasa da bünyesinde terörist yetiştiriyor ve dağa gönderiliyor ve dağdaki fotoğraflar bu söylediklerimizin birer tane kanıtlayıcı delilidir ve devleti ele veriyor.

Hem Semra Özel okumuş, hem de Volkan Bora okumuş.

resme de bakıldığında oradaki görünen terörist kıyafetli militanların hepsi de üniversitelidir.

Ya bitirmişler veyahut da yarıda bırakıp gitmişlerdir...

28 sene evvel devletin Başbakanına sormuş olduğum sorunun aynısını bugün Sayın Cumhurbaşkanımızın zat-ı devletlerine de soruyorum.

Kendini Cumhurbaşkanlığına hazırlayan CHPnin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğluna da soruyorum.

TBMM Başkanı Mustafa Şentopa da soruyorum.

Vs. vs.

Gerçekten bu memleketin huzuru için, mutluluğu için, topluma yeni bir huzurun sağlanması için öncelikle ve özellikle şu Milli Eğitim sistemine el atalım.

Doğru dürüst, milli iradeye dayalı bir eğitim sistemini getirelim.

Ki ne çocuklarımız intihar etsinler.

Ve ne de dağa çıksınlar.

Ve ne de devlet dağa tepeye ormana mermi yağdırsın.

Sözün kıssası bu

Bakınız, kif ne diyor;

Doğrudan doğruya Kurandan alıp ilhamı

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı

En derin saygı ve sevgilerimle.