SAHTE VE MECAZİ KURTARICILARDAN KURTULMAK GEREK!
Eklenme: 7/3/2020 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bu akşamki başlığımızın kapsamına aldığımız konular çok önemlidir ve memleketin can alıcı meseleleridir.

Öncelikle, arkamıza bakıp, yakın tarihimizi iyi okumamız gerekir...

Geçmişe yönelik yapılan aldatmacalar ve ucuz kahramanlıkların, yüzyıl içerisinde ülkeyi ne hale getirdiği gerçeğini daha iyi bir anlamış oluruz?..

Ki bu gerçekte kendini bilen herkesçe malumdur....

Doğusuyla, Batısıyla, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle bu coğrafyaya baktığımızda, altın harflerle yazılması gereken nice tarihi gerçekler ve tarihi kahramanlıklar vardır.

çünkü bu tarihi kahramanlar mecazi değil hakiki, aldatmaca değil gerçek birer kahramanlıkları kapsıyor.. Ki bütün dünya tarih sayfalarında, nakşedilerek yazılmıştır!.

Hiçbirisi uydurmadan, hakikat dışı ucuz kahramanlık içermediği gibi; kendilerini de vasıflandırmamışlardır.

Nitekim Osmanlı devletinin kuruluş tarihi, bize her şeyi anlatıyor.

Selçuklular döneminde İmadüddin-i Zenginin ordularına başkumandan olarak görevlendirilen Selahaddin-i Eyyubilerin, Osman Gazilerin ve Fatihlerin gerçek kurtarıcılığı ve tarihi kahramanlıkları aşikardır...

Objektif, tarafsız, yansız bir şekilde dünya tarihi; onları altın harflerle yazmaktadır...

Öyle, libas giydirilmiş, makyajlandırılmış, Avrupanın direktif ve talimatlarıyla zulmün gerçek çehresini örtüp, adalet cübbesi giydirilen kahraman ve kahramanlıklar değil; onların ki!.

Onlar gerçek kahraman ve kurtarıcılardır.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Deneyimli yazar Mısırlı Prof. Dr. Muhammed Harbin kaleme aldığı; EL-OSMANİYUNE FİTTARİHİ VE EL HADARETİN isimli eseri, hakikatler manzumesi olarak, karşımızda duruyor...

Osmanlı devletinin kuruluşundan cumhuriyetimize ve günümüze dek, yaşanan ve yaşatılan tarihi gerçekleri ve gerçek kurtarıcı kahramanların hepsini; detayıyla anlatmaktadır!?..

Ama sahtelerini, kandırmacalarını, tarihin nasıl ters yüz edildiğini, vesikalarıyla, yazıyor.

Batı emperyalizminin giydirmeleriyle makyajlandırılmış nice sahte kurtarıcıların; var olduğundan söz ediyor...

Eseri, Arapça!..

Der demez insan ah çekiyor..

Ah şu tarihi eser bir tercüme edilerek Türkçeye çevirebilinseydi.. Ya da ben çevirebilseydim!...

Özellikle benim için yaşamımın en mutlu, eseri ve başarısı olurdu...

Ama heyhat!

Nerede o imkn, nerede o zaman, nerede o fırsat?..

Ve nerde, cesaret sahibi ilahiyatçılarımız; kitabı tercüme etse!...

Ne yazık ki, yok!

Neyse.. Biz, imkanlar ölçüsünde özetle bazı konuları, tercüme ederek, aktaralım!...

Öncelikle, Osman Gazinin torunu, Orhan Gazinin oğlu I. Muradtan başlayalım...

1. Murad İslam gerçeğini batı dünyasına götürmek için, ordularını Avrupanın Viyana kıyılarına dayandırdı... Sırbistanda Sırplara karşı büyük bir savaş verdi..

Bir gece, Kosovada cihat uğruna savaşan ordusunu denetlerken yere dökülen şehit kanlarının oluştuğu gölcükleri fark eder...

Gökteki ay yıldızın da; dökülen ve göl haline gelen şehitlerin kanına yansımasını görür..

Ve o yansımayı, Ay Yıldızlı Al Bayrak olarak, bayraklaştırır..

Cihad ruhunu söndürüp inkr edenler değil, cihad ruhunu yaşayan o ordunun kahramanlarının yere dökülen mübarek kanlarına gece yansıyan ay yıldızın resmi, böylece bayraklaşmış oldu?

İşte bugünkü mevcut bayrağımızın ana kaidesi ve tarihi; o güne dayanmaktadır...

Bilen için, bu kutsal, bu şanlı hilal ve o bayrağın şüheda kanını yansıtan kırmızı zemin bize İslam tarihi boyunca şahadet mertebesini ve cihad ruhunu hatırlatıyor.

Hükmen bize ders veriyor.

Ama heyhat!

Ne çare ki Cumhuriyetin kuruluşundan sonra bu bayrağın anlamı, manası, varlığı, sanki cihad ve şüheda ruhuyla değil de tek bir sistem ve zemin üzerine bazı sahte kurtarıcıların, özellikle 12 Eylül darbeci Kenan Evrenlerin bayrağı bayraklaştırmış gibi göstermeleri, o bayrağın anlamını yitirmektedir!.

Ruhunu söndürmektedir.

çünkü, tarihini inkr etme cihetine gidilmiştir..

Tarihimize, bayrağımıza ve şehitlerin cihad ruhuyla şehit olma cihetine; sırt dönmektedir...

Cumhuriyet dönemindeki CHPnin anlayışı doğrultusunda bayrağın kutsallaştırılması, kutsanması yanlıştır ve sahteciliktir.

Tıpkı darbeci kurtarıcılar gibi.

Bu itibarla diyoruz ki ülkemize, insanımıza, inançlı kahraman milletimize karşı yapılan tarihi yanlışlıklar hep tekrar edilip durmasın.

Bu milletin varlığına, bu milletin birliğine halel getirilmesin.

Terör odakları her gün biraz daha alevlenmesin.

Irkçılık ve kavmiyetçilik adına insanların kanı dökülmesin.

Hep ifade ediyorum...

Vatanın bütünlüğü, milletin birlikteliğini sağlamak için, cihad ruhunu taşıyan bir millet ve siyasi irade olması gerekir...

Ancak böylesi bir anlayış ve siyasi irade, bayrağı bayrak eder, askeri de asker eder ..

Pek tabi ki, toplumu da inançlı milliyetçi bir toplum haline getirir.

Bize göre bu şanlı bayrak nasıl ki I. Muradın simgelediği bir cihad ruhuysa,, Fatihin de İstanbulu fethederken Bizans İmparatorluğunun en büyük kilisesi olan Ayasofyayı Camiye çevirip Tevhit inancının hizmetine sokma ruhu da aynıdır... İki ruhun, kahraman ve kahramanlıklarının bayraklaşmasıdır..

Ayasofyada, Ezan-ı Muhammedi, Allah Ekber nidalarıyla göklere yükselen minareleri, aynı şanlı bayrağımız gibi şanlı bir eserdir, şanlı bir simgedir.

Ve o hiçbir zaman Camiden başka bir şeye çevrilemez, çerilmemelidir...

Eğer ki çevrilirse Fatihin ruhu incinir ve tüm Müslümanların inancına halel getirilir.

İnançlı bir toplum olarak temennimiz ve inancımız, kutsallaştırılmış şanlı bayrağımız ne kadar kutsalsa, Ayasofyanın da camiye çevrilip içinde beş vakit namaz kılınması da bir o kadar kutsaldır..

Aksi takdirde devlet siyaseti, politikası, şanlı bayrak inancıyla Ayasofyanın sıradan bir müze haline getirilmesi arasında büyük bir çelişkiler yumağı oluşturur..

Hem de milli çelişki ve inanç çelişkisi olur!.

Bizim buradaki yazıp çizdiğimizin hulasası ve neticesi; toplum, son birkaç yıl içerisinde ahlaken yozlaştırılmış, dini inançlarından, bayrak sevgisinden, cami inancından oldukça uzaklaştırılma tehlikesidir!...

Anadoluda neredeyse her gün birkaç tane aile çöküntüsüyle karşı karşıyayız.

En derin saygı ve sevgilerimle.