SEKÜLER KEMALİST BİR HUKUK SİSTEMİNDE NELER OLUYOR? (III)
Eklenme: 10/20/2020 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Üç günden beri; SEKÜLER KEMALİST BİR HUKUK SİSTEMİNDE NELER OLUYOR? ifadesiyle gerçekleştirdiğimiz seri sohbetimizin bugünkü en önemli konusu; İş Kanunu ve Kanunu icra eden iş mahkemeleri hakkında olacaktır.

Doğrusu, bu minvalde söylenmesi gereken çok şeyler vardır...

Elbette ki, söylediğin her söz doğru olmalıdır.. Ama ne var ki ülkemiz ve yaşam alanı, her doğru, her yerde söylenemez vecizesini barındırıyor..

Bizdeki durum da böyle!..

Türkiye Cumhuriyetinin bir Hukuk devleti olması hasebiyle, hukukun çok önemli yerlerde hukuksuzluğa dönüştürüldüğünü görüyoruz..

Ve bu dönüşüm de; maalesef yasalar çerçevesinde olmaktadır

Kanunlara uydurularak meşruiyet kazandırması da ayrı bir garabet!..

çok büyük bir çarpıklık...

Ülke ve millet, antidemokratik hukuksuzlukla yüz yüze!..

***

çünkü en çok ifade edilen Türkiye bir hukuk devleti mi, yoksa bir kanun devleti mi?

Anayasa hükümlerine göre; Türkiye hukuk devleti olarak tanımlanmaktadır...

Lakin hukuk ehil ve liyakat sahibi kişilerin elinde olmayınca; vaziyet bilinmez bir denkleme dönüşüyor..

Yanlış ellerde, ideolojik veya siyasi veya daha başka düşünceler paralelinde, hukuk tersyüz edilerek uygulamaya sokulduğunda; der demez adalet denilen bir kavram kalmaz..

Toplumda zerre-i miskal huzur kalmaz..

Sonuç itibariyle toplumun bakışı değişir..

Hukuk mekanizmasına ve onu işletenlere beslediği güven, güvensizliğe dönüşür..

Ki böylesi bir güvensizlik; kaos üretir!...

***

İşte bu handikap karşısında üç günden beri SEKÜLER KEMALİST BİR HUKUK SİSTEMİNDE NELER OLUYOR? başlığını kullanarak, sizinle yaptığımız sohbetin çıkış noktası budur..

çünkü bir zorunluluk söz konusu..

Dünkü sohbetimizde de belirtmiştik...

Ülkemiz bugün değil, bir asra yakındır hak, hukuk, adalet denilen kavramlarla boğuşmaktadır...

Gerek siyasi ve ideolojik olsun ve gerekse teslim ettiği ehil ve liyakatsiz kişilerin sayesinde olsun; Hukuk ciddi bir tahribat içerisinde olmuştur...

Ki bu hukuksuzluk, yaşamın her alanında hissedilmektedir...

***

Dedik ya, bugünkü sohbetimizin konusu İş kanunu ve İş mahkemeleri olacak?

Hep ifade ediyorum...

Hukuksal alanlarda her ne pahasına mal olursa olsun, mutlaka hüküm veren mahkemeler yansız olma ilkesinden taviz vermemelidir..

O ilkeyi canla başla kabul etmesi lazım!..

Vicdanen, adil bir şekilde yansız olma ilkesini korumalı, teminat altına almalıdır..

çünkü bu üç ana ilke uygulanmadığı takdirde, hiçbir zaman o hukuk, hukuk olamaz.

Bilakis guguk olur.

Hukukun üç büyük harfi olan H, U, K harflerinin mana değeri hak ve hakkaniyet demektir.

Gerçek istikametli teraziden sapmamak demektir.

Lakin hukuki bir mevzuda uygulanmadığı takdirde, hukuksuzluk baş gösterir..

Ortaya, hukukun tüm ilkelerini altüst etmiş bir ucube mevzuatlar silsilesi çıkar..

Hani diyorlar ya;

Kıyamet ondan kopar..

İşte bu hakikatle, yola çıkarsak

Türkiye değil, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun; hukukun ilkeleri çiğnendiği takdirde, o ülkede o toplumda kıyamet kopar..

1967de yenilenen bir İş Kanunu ve ondan dört yıl önce yürürlüğe giren Sendikalar Kanunu...

Yani 1970teki devrimci sendika kanunlarının yürürlüğe girmesi...

O tarihte, devrimci (!) sendika başkanlığına da meşhur Kemal Türkler getirildi?..

Bir anda; ceberuti sendika yasaları, ülkedeki iş ve işçi dünyasının dengesini alt üst etti..

Huzur, güven ve istikrar, kalmadı?

Şimdiki mevcut İş Kanununa bir bakın...

1.Maddesinden 20. Maddesine kadar hangi tarafına bakarsanız bakın, hep işçiden yana tavır ve ifadeler yer almaktadır..

İşverenden yana hiçbir şey yok.

İşçiye karşı yapılan herhangi bir yanlışlık, tümüyle işverenin boynuna yükleniyor?

Kötü niyetli işçi de bu kanuna dayanarak haksız ve sebepsiz yerde tez elden zengin olma aşkıyla harekete geçiyor...

Yapılan yatırımlar ve hazırlanan istihdam hareketleri tamamıyla sekteye uğratılıyor.

İşadamı ve iş çevreleri; yaptıkları yatırımdan bin pişman olur hale geliyor..

Ve çapulcu bir anlayış lehine bakıyorsunuz ki iş mahkemeleri kararlar veriyor...

* * *

Buyrun size bir örnek hadise!...

Diyarbakırdaki bir iş mahkemesinde davalının tanıklarının ifadesi alınmadan, dosya apar topar bilirkişiye gönderiliyor.

İlginçtir...

Bilirkişiye gönderilen dosyaya bir de not düşülüyor...

Deniliyor ki; bu işi bir an evvel tez elden hazırla, mahkemeye geri gönder.

Resmi bir yazı bu!...

Yüksek meblağlı bir dava olması hasebiyle, karşı tarafın avukatlarının mahkeme hkimini nasıl ikna ettiği ise malumumuz değil tabii ki.

Amma velakin burada açıkça bir tarafgirlik söz konusu..

Bunun gibi birçok iş mahkemesinde benzer durumlar yaşanılıyor..

Özellikle Diyarbakırdaki bazı iş mahkemesi hkimleri açık ve net olarak yansızlığını değil yanlılığını adeta ilan edercesine büyük cesaret göstererek, benzer tavırlar sergilemektedirler...

Yanlı kararlar veriyorlar.

Sebepsiz yere tembel, hiç çalışmayan veya kötü niyetli, zuladan para kazanma gayretinde olan, işi gücü bunları yapıp kendisi gibi düşünen diğer işçileri de kandırarak, sen bana, ben sana şahitlik yapayım diyerek; iş çevrelerini soymaktadırlar!

Yalancı şahitler, mahkemeleri yanıltıyor...

Sen benim dosyama, ben de senin dosyana tanıklık yapayım diyen sözde işçiler mahkemeleri açıkça yanıltmalarına rağmen; bu durum görmezden geliniyor..

Ve ne yazık ki bazı iş mahkemeleri ve bazı hkimler de aynı o düşünce paralelinde tez elden işveren aleyhinde kararlar veriyor..

Hadi gel bu işin altından çık!

Hem de nasıl karar veriyorlar?

İşverenin tanıkları dinlenmiyor..

Sunduğu belgeler dikkate alınmıyor..

Dosya yarım yamalak halde iken; bilirkişiye gönderip, tez elden bu işi bitir diyecek noktada, not düşülüyor?

Yani, resmi belgeyi takan yok..

İşçi bordrolarını gözeten yok..

Ödemeler..

Mesai saatleri..

Hepsi ıslak imzalı olmasına rağmen; yalan yere tanıklık edenlerin sözleri ön plana alınıyor, onlar doğruyu söylüyor fikriyatıyla, kararlar veriliyor..

İşçi haklı, işveren haksız..

Ortaya çıkan tablo; bize göre İş Hukuku adını taşımıyor..

Taşıdığı isim hukuk değil Guguktur.

Hukuk devletine yakışmıyor..

Antidemokratik hukuksuzluğu öne çıkaran, hukuk devleti değil, kanun devleti dedirten keyfiyeti ikmale getiriyor...

En derin saygı ve sevgilerimle.