TOPLUMSAL DEJENERASYON!? (II)
Eklenme: 11/14/2017 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

TOPLUMSAL DEJENERASYON başlıklı yazımızın ikincisine devam ediyoruz.

Elbette ki sizinle Kuran gerçeklerini paylaşmak, hatta tüm insanlığa yönelik Kuran hakikatlerini söylemek, neşretmek, yaymak, benim için hayatın en büyük mutluluk anıdır ve huzur veren yaşam sürecidir

Bakınız, evvelki akşam Irak ve İran hududu içerisinde meydana gelen 7,3 şiddetindeki deprem, oradaki insanlara çok büyük bir mağduriyet yaşatmıştır.

Elbette ki insan üzülür.

Ama ne yapacaksın?

Elden bir şey gelmiyor.

Takdir-i ilahidir.

Kaderdir.

Kaderin önüne hiçbir güç geçemez.

Depremde hayatını kaybetmiş, vefat etmiş insanlara Allahtan rahmet ve mağfiret diliyoruz.

Yaralı olanlara da yüce Allahtan acil şifalar temenni ediyoruz.

***

Tabii, bize göre deprem derken, yalnız yer sarsıntısı olarak olayı görmemek lazım.

Aslında İslamsızlıktan, inançsızlıktan meydana gelen toplumsal sarsıntılar ve her şeyin başında gelen ahlak dejenerasyon, daha önce Türkiyede ve dünya çapında meydana gelen depremlerin daha dik alası, toplamsal ahlaki çöküntülerdir.

Allahın emrinden çıkmaktır

Allahın insanlara Peygamberler vasıtasıyla göndermiş olduğu Kuran hakikatlerini görmezlikten gelmektir.

Allah Tel zaman zaman insanları uyarıyor..

Ki bu minvalde; bazı musibet ve şiddetini gönderiyor.

Yeter ki anlayanlardan olabilelim!...

Ama heyhat!

Ne çare ki biz bunu bir türlü idrak edemiyoruz.

İdrak edenler de olmuştu.

Nitekim devrisaadetten sonra, hicretin 36ncı senesinde Hz. Ayşe ile Hz. Ali arasındaki vuku bulan savaş, elbette ki bir musibetti, bir fitneydi.

Yabancı, Yahudi parmağıyla meydana gelen bir fitne olduğu için, Zübeyr bin Avam 36 sene sonra meydana gelen olan fitneye Enfal suresinin 25. ayeti işarettir diyor.

Öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (aynı zamanda hepinize erişir). Biliniz ki Allahın cezalandırması şiddetlidir.

Yani Müslümanlar İslama aykırı hareket ettikleri zaman, ümmet kendini bu tür musibet ve felaketlerden kurtaramaz

Yalnızca bu zulme sebebiyet verenlerle münhasır da kalınmıyor..

İçindeki suçsuz, günahsız insanları da kasıp kavuruyor ve kapsıyor

Bu ayetten önceki geçen 24. ayet ise mealen şöyle uyarıyor

Ey iman edenler!

Sizin hayatiyetiniz için, güzel yaşamınız için, Allah ve resulünün çağrılarına icabet edin.

Ona uyun ki siz bu dünyada ve öbür dünyada refah ve mutlulukla yaşayabilesiniz

***

Kısacası, Cenab-ı Allah, zaman zaman insanlara ders-i ibret olsun diye bazı musibetleri gönderiyor.

Ki Akıllarını başlarına alsınlar diye.

Bize göre anlaşılan bu olmalıdır ki; musibetler yalnız yerküresinin sarsıntılarından ibaret değildir.

Belirli bazı coğrafyalarda meydana gelen yer sarsıntıları, elbette ki zelzeledir, depremdir.

Fakat bundan daha önemli ve tehlikelisi olan ahlak dışı toplumsal çöküntülerdir.

Gayriahlk yaşam tarzıdır

Hele hele Allahın yasakladığı bazı önemli konuları yüce Allaha rağmen işlemek

Bunlar vahimdir, suçtur, günahtır ve suçun en ağır şeklidir.

Ders-i ibret noktasında gelen bir musibet kesinlikle sadece zalimlere münhasır gelmiyor.

Mazlumları da beraberinde götürüyor.

Peki, mazlumların suçu ne?

İşte onlar, zalimlere göz yumdukları için helak olurlar.

O zalimin elinden tutup onu zulmünden kurtarmak için çalışmayandır

İnsanlara zalim değilse de her şeyden evvel o kardeşini zulüm işlemesin diye uyarmıyor..

Mücadele vermiyor..

çünkü, müdahalesi ve sessizliği; zalimi büyütür, güçlendirir, yeni zulümlere kapı aralar..

Nitekim Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri, İslam dünyasını uyarmak için, bu noktada, çok güzel mesajlar vermiştir.

O mesajlardan birisini Barla hayatında vermektedir...

* * *

Bakınız, o büyük Üstat ne diyor?

Ey lem-i İslm!

Uyan, Kurna sarıl, İslmiyete madd ve mnev bütün varlığınla müteveccih ol!

Ve Ey Kurna bin yıllık tarihinin şehadetiyle hdim olan ve İslmiyet nurunun zemin yüzünde nşiri bulunan yüksek ecdadın evldı!

Kurna yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mucize-i mnevsi olan Nur Risalelerini mütala etmeye çalış.

Lisanın, Kurnın yetlerini leme duyururken, hal ve etvar ve ahlkın da onun mnsını neşretsin; lisan-ı hlinle de Kurnı oku.

O zaman sen, dünyanın efendisi, lemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun.

Demek anlaşılan budur ki;

O büyük Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin de uyardığı gibi bu toplum, bu ümmet yüce Kuranın hükümlerine sarılmadığı müddetçe, böylesine bela, musibet ve fitnelerden kendini kurtaramaz.

Hele ki, ahlaki çöküntülerden arınamaz!...

En derin saygı ve sevgilerimle.