YALAN SÖYLEYEN TARİH KAHROLSUN...!?
Eklenme: 7/18/2019 12:00:00 AM

Evet sevgili dostlar!

Yakın tarihimiz boyunca milletimizi, toplumumuzu, ümmetimizi yanıltarak, gerçek hedeflerinden saptırarak, mutlak bir cehalete sürüklemek isteyen nice gafil güruhları gördük...

Gerçek tarihimizle oynadılar

Bin yıllık kültürümüzü tahrip ettiler

Batılılaşma ve Avrupa Birliği adı altında milletin tüm değerlerini alt-üst ederek, her şeyini unutturmak istediler.. Ki hala da, aynı anlayış ve uzantıları söz konusudur

İşte, bu gaflet erbablarını burada deşifre etmek gerekir.

Yeter artık demeliyiz...

çünkü, yakın tarihimizi hep yanlış, uyduruk hikayelerle donattılar

Hatta bilgi olarak, dondurarak üzerine herhangi bir şey ilave etmeden, hatta itirazına dahi izin verilmeyen bu kuyruklu yalanları ders kitaplarımıza koydular

Eğitim ve öğretim mufredatına soktular

İlkokuldan, üniversitenin son sınıfına kadar hep böyle yanlışlıklarla dolu tarihi, milletin genç ve yaşlı kesimlerine kabul ettirmeye çalıştılar

Dün olduğu gibi, bugün de!

Tarihte en çok kötülük yapan karanlık anlayışları hep nurlu berrak ve parlak kurtarıcılık anlayışıyla makyajlayarak millete enjekte ettiler

Ve bunu, büyük bir ustalıkla, büyük bir hayranlıkla, büyük bir tevazuyla yaptılar..

***

Kep düştü, kel göründü misali; tarihi süreçte bir çok kez, suçüstü oldular

Ülkenin son yüz yılını gözönüne getirdiğimizde

Özellikle, 1923ten günümüze dek topluma tarih olarak kabul ettirilen çok yanlışları, doğruymuş gibi gösterdiler

Harf inkılabı adı altında bin yıllık kültür unutturuldu

çağdaşlaşma, batılaşma, Avrupa Birliğine girme gibi safsatalar tarihi gerçekler olarak millete sunuldu

Ama yıllar, geçti hep aynı yerde patinaj yapıldı..

Ne bir sonuç alındı, nede bir arpa boyu kadar ileriye gidilebilindi?

Ki kimi zaman, millet yaşanan ve yaşatılanları fark etmişse de, yalan söyleyen tarih utansın ve kahrolsun demişse de; müesses nizam aynı istikamette yol almaya devam etmiştir

***

Şu bir gerçektir ki

İttihat Terakki Partisinin bu memlekete vermiş olduğu zararı ne Allah affeder, ne insan affeder ne de tarih affeder

Bunlar, çok büyük bir utanç ve yüz kızartıcı balonlarla taa Cumhuriyetin kuruluşuna kadar gelmişlerdir

Yapmış oldukları projleyle, tamamıyla İstanbulu işgal altına aldırmaktı

Ki, İstanbulun göbeğine oturan padişahı da esir aldılar

İngilizlerin direktif ve talimatları üzerine; kendi milletine, devletine ve Osmanlı İmparatorluğuna hainlik yapanlar olmuşlardır?

Ama ne yazık ki, tarih onların ihanetini gizlemiştir..

Bilakis, birer kurtarıcı olarak, empoze ettirmiştir..

***

Her zaman burada vurgulayarak ifade etmeye çalıştığımız Lozan Hezimetinin de adına Zafer koyduklarını biliyoruz..

Oysa ki 3 milyon kilometrekarelik bir coğrafyaya sahip olan Osmanlı İmparatorluğu o Lozan Antlaşmasında bölük-pörçük edildi

Osmanlı hiç yoktan, 1. Dünya Savaşına sokuldu.. Ve bu savaşta, mağlubiyete uğradı

Bu yenilgiden sonra, 24 Temmuz 1923te, İngiliz Başmurahası olan Lord Gurzon, İsmet Paşayı masaya oturttu

Büyük bir ittifakla, büyük bir istek ve arzuyla; verilen emirlere evet denildi

Türkiyede artık, Osmanlının varlığı olmayacak.. Osmanlı unutturulacak... Bin yıllık iman ve inancınızı ortadan kaldıracaksınız

Harf İnkılabından başlamak üzere Tevhidi Tedrisat adı altında Milli Eğitim müfredatını değiştireceksiniz.

Ezan, Kuran ve Cami, medrese vs. her şey keellemyekün olarak kabulleneceksiniz

Aynı zamanda 3 milyon kilometrekarelik coğrafyayı, 700 bin kilometrekareye indireceksiniz

Musulu, Kerkükü, Bağdatı, Şamı, Mısırı, Beyrutu, Suudi Arabistanı vs. tümüyle İngiltere ile Fransanın kurdukları devletçiklerle bölüştüreceksiniz...

İçinizdeki ulema kesimleri tamamıyla keellemyekün ortadan kaldıracaksınız.

O zama biz bu hezimeti Zafer olarak dünyaya kabul ettireceğiz.

İşte böylesi tarihi yalanlar, hem de kuyruklu yalanlar ortadayken birileri çıkıp el bebek gül bebek gibi makjaylı nutuklarla yalan dolan politikalarla milleti aldatmaktadır

Yanlış yollara yönlendirilmeye çalışılmaktadır

***

Nitekim bakınız sevgili dostlar!

Dünkü Yeni Akit Gazetesinin değerli yazarlarından Abdurrahman Dilipak beyefendinin Lut Kavmini Anma Toplantısı başlıklı yazısından bazı önemli paragrafları sizinle paylaşmak istiyorum.

Buyrun beraber okuyalım Dilipak Hocanın yazısını.

Tarihte helak olan birçok halktan söz eder kitap. Lut kavmi, Nuh kavmi, Ad ve Semud kavimleri gibi. Bunların genellikle her birinde baskın olan bir ya da birkaç sapkınlığı vardı. Bugün insanlığın haline bakınca, onlar bizim zamanımızla kıyaslandıklarında çok masum mu gibi gözükmesi gerekir.

Bugün kendimizden örnek verecek olursak, İstanbul Sözleşmesini savunanları bir kenara bırakalım LBGTlilerin Türkiyede, İslam dünyasında ve diğer ülkelerde geldikleri nokta ortada. Lut kavminin çirkinliklerini arsızca ve onlardan daha şedid bir şekilde daha da çeşitlendirerek savunmaya devam ediyorlar.

Biz Gvur Dağının adını Nur Dağı yapmakla teselli buluyoruz. Gvur Dağının adının niçin Gvur Dağı, o Amik Ovasındaki gölün adının niçin Gvur Gölü olduğunu unuttuk çünkü. Sodom ve Gomoreyi unuttuk! Gvur Dağı ve Gvur Gölü,Hz. Nuha ihanet eden kavminin helak olduğu yerin kuzeydeki uç noktasına verilen addı!

***

Geçen gün Ümid Şimşekle telefonla konuştuk. O yıllar önce ironik bir şekilde Ebu Cehili anma toplantısı yapalım demişti. Madem insanlar bir takım cehalet numunesi insanların peşine sürüklenip gidiyorlar, bir de Cehaletin babasını analım, ona övgüler dizelim, bizimkiler belki uyanır demişti. Şimdi tekrar aradı. Şimdi daha iddialı. Geç kalıyoruz diyor. Ebu Cehil yetmez, Lut Kavmini, Nuh Kavmini, Belamı, Nemrudu, Firavunu da analım der. çağın Ebu Cehilleri, Firavunları, Nemrutları, Belamları bu kadar itibar görüyorsa, neden onları anmayalım.

Her çağın veresetül embiyaları olduğu gibi, Vereseüşşeytanları da vardır.

çanakkale Savaşında İngiliz donanmasının amiral gemisi Goliath adını taşıyordu. Yani Calud! Muavenetin adı aslında Ya Talut ya da Davud olmalıydı! Ya da İşaya! Kim bilir, belki de muavenet göreve çıkarken, kaptan ya da mayınları döşeyen subayımız Kuran-ı Kerimdeki Talut-Calud olayını anlatan ayeti okuyordu. Kuran-ı Kerimde bu olay Bakara Suresi 246 - 251de anlatılır. Sembolik olarak belki de o mayının üzerine Bakara 246-251 yazmak gerekirdi.

***

İstanbul Sözleşmesini savunanlara da bu anlamda, din gününde hesaba çağrılmadan iman ettik dedikleri kitaptaki şu ayetlere bakmaları gerekir: Kurn-ı Kermde 27 yerde ismi zikredilir: (el- (Hd 11/77-80-81-83); el-Hicr 15/67-71, 73-74); (el-Kamer 54/37-39); (et-Tahrm 66/10); (el-Enbiy 21/71-75), (es-Sfft 37/133), (el-Enm 6/86), (el-Arf 7/80-81/84); (eş-Şuar 26/160-166); (en-Neml 27/54-55); (el-Ankebt 26-29/28-30-31-32); (el-Hicr 15/57-58); (Hd 11/74-76). Bu konularla ilgilenenler bu ayetlere bakmadan bir hüküm vermemeleri gerekir, eğer tabi Allaha, resullerine ve kitaba iman ediyorlarsa. Bu ayetleri maksadı dışında tevil ederek ya da tarihselci bir akıl yürütme ile kendi heva ve heveslerine uygun bir hüküm vermeye kalkanların vay haline!

***

Sayın Dilipakın anlatmak istediği, daha doğrusu üzerinde durmak istediği konu İSTANBUL SÖZLEŞMESİdir.

İstanbul Sözleşmesi Avrupa Birliğine girebilmek için dönemin AK Parti Gaziantep milletvekili ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı olan Fatma Şahinin, altına imza attığı sözleşme

Hatta dönemin Başbakanı, Cumhurbaşkanına ve Dışişleri Bakanına kabul ettirdiği bu sözleşmenin ne kadar yanlış, ne kadar cehalet, ne kadar karanlık bir anlaşma olduğu bir ibret alma harikasıdır.

Bu yazısının devamını sizinle yarın paylaşacağız.

En derin sevgi ve saygılarımla