YALAN SÖYLEYEN TARİH KAHROLSUN !? (II)
Eklenme: 7/19/2019 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar!

Gerçekten insan, tarihin ana çizgilerini takip edince, hele hele yalan söylemeyen bir tarihi irdelediğinde, olaylarla alakalı daha bir net konuşabilir...

Zaten en büyük tefsir zamandır deniliyor.

Zaman var olduğu müddetçe geçmişte yaşanan ve yaşatılanlar daha bir net anlaşılır ve görünebilinir olur?

İnsan, daha bir bilgilenir

Mesela, bundan elli, atmış sene önce adam müddediyen, namazında, niyazında, helalı helal, haramı haram olarak, biliyor ve o yaşantının içerisinde idi!

Ama sonra bakıyorsun ki o insanlar, bir süre sonra, geçmişini unutmuş, inancını unutmuş, taşıdığı misyonu unutmuş, tam tersine bir misyonla, hayatını idame ediyor

Yani geçmişine yakışmayan bir aksiyona karakterini çevirmiş

Ne yazık ki aynı o resimle kendini insanlara tarif etmeye, tanıtmaya da çalışıyor.

İşte böylesine insanlara, hele hele politik alanda, demokrasi zeminlerinde, aile kulvarında insan bakınca çok şeyleri unutmak istiyor

Keşke o günleri hatırlamasaydım demek zorunda kalıyor.

Keşke geçmişe yönelik o uzun süreci bilmemiş olsaydım demek zorunda kalıyor insan.

Onun için dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi ve bugün de kullandığımız aynı başlığı içeren ifadeyi kullandık..

Yani, bir kez daha Yalan Söyleyen Tarih Kahrolsun demek zorunda kaldık.

Ve bugün de aynı o paralelde yazımıza devam ediyoruz.

Evet!

Dünya saltanatı geçicidir, manasızdır ve temelsizdir.

Her insan, insan olma hasebiyle ona ulaşmak ister..

Bir iş güç sahibi olmak ister

Makam mevki, istikbal ister, gıyaset ister

Mutluluk ister

Ama o saltanat ve büyüklük halini taşıdığı müddetçe bunlar otomatik olarak herkesin istek ve arzusu olur.

Dünya manzarası da bunu gerektiriyor.

Ama ne yazık ki bu söylediklerimizin tam tersine kendine bir hayat biçimlendiren insanlar bize göre daha mutlu, daha müreffeh, daha rahat olur

Zira önceki yaptığımız tanım ve o tanımın gölgesinde bulunan anlayışlar ve o anlayışın sahipleri bize göre hiç rahat değiller.

İstikamet, dürüstlük ve inançlı olmak

Ama gerçek inanç.

Allaha kulluk görevini gerçek manada yapmak isteyen kişiler dünyanın bir metaul gurur olduğunu anlar

Ana göre de kendini Allaha karşı, insanlar arasında mütevazi bir hal alır

İnsanlığın yüceliğini anlar

Hem de elinden geldiği müddetçe de; o yüceliği anlatır.

Nerede olursa olsun kendini bir numune-i misal (örnek) olarak ortaya koyar

Yaşadığı tüm zaman diliminde; bu felsefe ve inançla, kendini idame eder

Ama niyet kötü ise, istikamet mahzı cinnettir (deliliğin ta kendisidir) anlayışı ile yola çıkanlar varsa; ki vardır.

İşte onlar, istikametini, insanlığını bozanlardır

O da ayrıyeten kendine has bir hayat biçimlendirmesidir

Ki onun adı da hudgamlıktır

Yani, bencilliktir..

Hudabinlik değildir

Herhangi bir marifet, ubudiyet anlayışı ile değil cehalet ve dalalet yollarını seçtiğindendir

Nitekim, orda kendini o gafletin içerisinde boğdurur gider.

Özellikle tüm bu saydıklarımız memleketimizdeki siyasi ve politik hayatta ömrünü sürdüren insanlarla ilgilidir.

Demek anlaşılan budur ki; toplumda iki cenah var.

İki ayrı taraf var.

Birincisiİlim, iman, şeref ve haysiyet cenahıdır

Ki tamamıyla Kuran gerçeklerine kendini dayandıranlardır

İkincisi Cehalettir, gaflettir ve delalettir Sapıklık ve münafıklık gibi hıyanet şebekelerinin; oluşum batağıdır

İşte bu ikinci kulvardaki insanların sonu, her daim badiredir, rezalettir ve hükümsüzlüktür

Yani tutarsızlıktır.

Onun için biz bunları buraya kaydederken siyaset alanındaki yıllardan beri AK Parti saflarında yer alıp gerçek manada AK Partili olmayıp AKP anlayışı ile kendini AK Partili görüntüsü verenleri kastediyoruz.

Bu tür insanların eninde sonunda makyajlanmış yüzleri deşifre olmuştur

Onlar, siyasete ve politika alanına girerken, ilk görüntüleri İslamı idi

İslam boyası ile kendini boyalamış, muhafazakarlık libası giymişlerdi

Öyle ki partinin kurucuları arasında bile yer aldı

Herkes bel bağladı.. Güvendi

Ve bir yerlere gelmesine yardımcı oldu.

Ama zaman gelip-geçmiş, o makyaj akmış, yüzdeki, zihindeki, fikirdeki zayıflığı deşifre olmuş

çünkü, kendi arkadaşlarını da tanımaz hale gelmiş..

Mal, mülk, servet ve siyasetin, iktidarın sarhoşluğuyla, ulaşılmaz olmuş

Ama sonra; yalnızlaşmaya başlar

Bu itibarla diyoruz ki; ne olursan ol, hayatın ilk dönemlerindeki istikamet ve misyonunu korumaya çalış, zedelenme, bozma ki dünyanın efendisi ve halkın reisi olabilesin...

Herkes seni şerefle, izzetle anmayı unutmasın.

Ama tam tersine o misyonla değil, pusulasını şaşırmış, yanlış yollara kendini vermiş, badirelerle karşı karşıya kalmış insanlardan olmamak gerekir.

Aksi takdirde Hafızı Şirazinin farsça bu beytinin manasına mazhar olmaktan kendini kurtaramaz.

Bakınız Hafız ne diyor:

Eyy Hafız! Hoşbaş meyhur, rendikun veli dame tezvir badigeran bi Kuran-i ra mekunet.

Eyy hafız!

İstersen sarhoş ol, meyhoş ol, yalakalık yap ne yaparsan yap ama velakin başkalarını kandırarak Kuranın gölgesinde yalan tuzağı kurma.

Evet sevgili dostlar!

İşte yukardan aşağıya kadar ifade etmeye çalıştığımız tüm bu tarihi gerçekler Türk siyasetimizin yüz yıllık bir hayat sürecinin ve olup bitenlerin kısaca bi tanıtımı ve anlatımıdır.

En derin sevgi ve saygılarımla...

Hayırlı cumalar