YALAN SÖYLEYEN TARİH UTANSIN!? (II)
Eklenme: 8/10/2020 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

YALAN SÖYLEYEN TARİH UTANSIN başlıklı yazımızın ikinci bölümünü bugün, sizinle paylaşıyoruz

Doğrusu, yazmak istediğimiz, yani sizin gibi değerli okurlarımızla paylaşmak istediğimiz konuların seçimi gün gittikçe zorlaşıyor.

çünkü, Türkiye her gün biraz daha fazlasıyla yörüngesini şaşırarak meçhule doğru itiliyor, itilmek isteniliyor?

Herkesin bildiği gibi, yani malumu ilan etme gibi bir durum olmasın, ama bu da bir gerçektir ki bu ülke bin seneden beri İslam bayraktarlığı yapa gelmiş bir ülkedir

İslamın ana hakikatlerine inanmıştır

Yıllar yılı Kuran hizmetlerinden kendini, soyutlamamıştır ve uzaklaşmamıştır

O büyük ecdatların evlatları olarak, İslam bayrağını hep dalgalandırmıştır

Ama heyhat!

Ne var ki şu yüz-yüz elli yıldan beri, yani Tanzimat Fermanından günümüze kadar diyelim.

İçteki ve dıştaki şer yapıların oluşturdukları fitne-engiz senaryo üreticileri tarafından, bu millette ümmet olabilmeyi yasaklamıştır

Ona görüngesini şaşırtmıştır

Rotasını kaybettirmiştir

Her gün biraz daha meçhule doğru sürüklemiştir

Ki hala da sürüklemektedir

Özellikle II. Meşrutiyetin kuruluşundan önce içimize sızdırılan hatta yıldız sarayının içine en tepe noktaya kadar yerleştirilen, nice Selanik dönmelere ve sabetayistlerin varlığıyla, bu ülke ve bu millet; batıl anlayışla morfinleştirildi

Devlet politikası hep yalan dolanlarla, kandırmacalarla, kurgulandı

Yanlış tarihi, millete ve gelecek nesillere okutuldu

Zihinler tamamen batıla ve batının kültürüne ve medeniyetine bağımlı hale getirildi

Nitekim bugün, 7den 70ine kadar yaşamakta olan toplumun hayat akışları, büyük bir dejenerasyona uğramış durumda!.,

Benliğini kaybetmiştir..

Nesil halk deyimiyle; serseri mayın gibi!...

Allahtan ümit kesilmez.

Ama bu haliyle bundan sonra düzeltilmesi de biraz güç gibi görünüyor.

Zira siyaset dili doğru bir istikameti göstermiyor..

Tabi, ben burada yalnızca mevcut iktidarı kastetmiyorum.

Muhalefet partileri de dahil olmak üzere 70-80 yıldan beri bu millet, siyasi alanda hep yanıltılmıştır ve kandırılmıştır.

Gerçekler, millete tersyüz edilerek aktarılmıştır

Kuranda geçen ilahi gerçekler kasıtlı olarak adeta sindirilmiştir.

O ilahi nur söndürülmek istenilmiştir.

Özellikle Laisizm, Sekülerizm ve Kemalizm makyajlamasıyla toplum, top yekn görünmesinden saptırılmıştır

İslamdan uzaklaştırılan bir toplum haline getirilmiştir.

Ne yazık ki, olup-bitenin farkında olunmasına rağmen; bir türlü kendimize çekidüzen de veremiyoruz.

Düşülen hale bir çare bulma çabaları da görünmüyor.

Hele hele şu İstanbul Sözleşmesi

Neyin nesidir, nereden çıkmış, kim bize dayattı?

Her şey; bir muamma!..

Garip olun şudur ki, AK Parti gibi muhafazakr bir partinin bünyesinde tesettürlü geçinen ve söz sahibi olmak isteyen bir kısım hanımefendiler, İstanbul Sözleşmesine sahip çıkıyor

Ve diyorlar ki;

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ UYGULANSIN

Sormazlar mı bu ne hal?

Başınız örtülü, simanızda İslam ve iman görüntüsü var

Ne var ki, küfre rıza küfürdür manasından çok uzak durmaktasınız.

İstanbul Sözleşmesi, Adan Zye kadar batılılaşma ve Avrupa Birliğinin gölgesinde yaşamanın gerçek yüzüdür.

Daha doğrusu, İslam dünyasını, batı dünyasına köle ettirmenin dik alasıdır.

***

Gelirsek, müesses nizama!.. Yani mevcut sistem.. Sormak istiyorum; bugüne kadar bu millete ne vermiştir?...

Bu soruya yanıt verilebilmesi için tek kelime kullanılabilir.

O da, kocaman bir Hİç kelimesidir

İşte ekonomiksel çöküntü..

Bakın Dolar nereye fırladı, Euro nereye fırladı?..

Peki, buna karşı ekonomimiz ne alemde?.. Yenik durumda! çare bulamıyoruz.

Millete acımasızca vergiler ve cezalar yüklemekle ülke bir yere gidemez.

Gelişmenin, oluşmanın, büyümenin ana unsuru, temel gerçeği milli sermaye ile devlet bütçesini güçlendirip elin gavurunun parasına meydan okumaktır

Bunun yolu ise petrol ve maden gibi zengin yer altı kaynaklarımızı, gün yüzüne çıkarmamızdır..

Bütün gücümüzle ortaya çıkarıp, dışarıya ihraç etmemizdir

Kısacası para birimimizi bu tür şeylerle güçlendirmeliyiz.

Özetlemek gerekirse; Ekonomiksel sıkıntı ne yazık ki zirvelere tırmanıyor?..

Bu paralelde ahlaki çöküntü ve toplumsal çürümüşlük, nerdeyse ülkede her ailenin içine sızmış, sirayet etmiş durumda

Kuran ilminden uzak, Hz. Peygamber (S.A.V)in ahlakından mahrum, diplomalı okumuş (!) bir potansiyel, gün geçtikçe artmaktadır

Tümüyle de olmasa çoğunlukta zır cahil.

Cehaletin karanlık vadilerinde yürüyen böylesine bir potansiyel Türkiyede söz sahibi ise hangi iktidar, hangi babayiğitle ortaya çıkıp ben bunları değiştireceğim, yepyeni ilim ve irfanla donatılmış bir gençlik ve zengin bir kaynağa dayalı servet gerçekleştireceğim diyebilir ki?

Bu saydıklarımız gerçekleşirse; ne ekonomiksel sıkıntılar oluşur, ne ahlaki çöküntüler ve ne de toplumsal çürümüşlük olur?.

Pek tabi ki, bunların başını çeken İstanbul Sözleşmesine ihtiyaç kalmaz!

***

Dostumuz ve kardeşimiz deneyimli kalem sahibi Yusuf Kaplan Beyefendinin, bu minvalde dünkü yazısından bazı paragrafları sizlerle paylaşmak istiyorum

Anadolu çocukları, bu ülkenin zencileri değil asil ve asıl unsurudur. Ama zenci muamelesi gösterenler tarihe karanlık bir leke olarak geçmiştir. Bütün ilimlerin, sanatların kaynağı Kurandır.

El hak

Elbette ki, Yusuf Beyin bu tespitlerine katılmamak mümkün değildir.

Bütün ilimlerin, teknolojinin, yüksek ahlak seviyesine ulaşması, zirvelere tırmanmasının yegne temel taşı ve köşe başı Kuran ilmidir.

Kuranla tanışmak, Kuranlar yaşamak, Kuranla hayat kurmak.

Bundan başka çaremiz yok.

Bugünkü yazımızın başlığından da anlaşıldığı gibi, bakıyoruz ki yakın tarihimiz bize hep yalan söylemiştir.

Sevgili dostlar.

Ağır yemin edebiliriz ki mevcut okullarda okutulmak istenen tarihin yüzde 70i yalandır.

Gerçek dışıdır.

Abartıdır.

Ve kandırmacalardan ibarettir.

Merak edenler için, sayfalarımız ve ekranlarımız açıktır, adresimiz bellidir!

Sorup öğrenmek isteyenlerin samimiyetine binaen harfi harfine tespit etmeye, ispatlamaya hazırız.

Yalan yok, abartı da yok.

Ama ne var ki Yusuf Kaplan Beyin dediği gibi;

Anadolu insanı zenci değil, ama zenci muamelesini görmüştür.

Ülkenin asil evlatları olmakla beraber, Moiz Kohenlerin aldatmalarıyla, aslı, astarı, kökeni, kanı, huyu belli olmayan nice Selanik Yahudi dönmelerinin tarih boyu boy göstermeleriyle bu memleket daha ne zamana kadar ayakta durabilir ki?

Bu itibarla ülke insanımızın arasında arayıp bulabileceğimiz çok değerli okumuş bürokratlarımız var..

Adalette var, Sağlıkta var, dahilde ve hariçte vardır.

Askeriyede vardır.

Var da var.

Ama ne yazık ki sindirilmiş, prangalanmış, hiç kimse sesini çıkaramıyor.. Korkarak kendilerini bir yerlere saklıyorlar.

Ne yapsınlar?

Bunun için diyoruz ki;

Bütün ilimlerin, sanatların kaynağı Kurandır.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az.

En derin saygı ve sevgilerimle