FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR MÜYÜZ?
Eklenme: 11/7/2019 12:00:00 AM

Atatürk ne diyordu?.. Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister..!!

Peki bugün, ki dünü de katarak konuşursak yani son bir asrı irdeleyip, resme bakarsak, ki Atatürkün o ifade ettiği vecizeli sözün ikmale geldiği tarih itibariyle; nesil ya da, yönetim, veyahut yasalarımız, ya da kanunlarımız bu minvalde rıza gösterici, ya da sahiplenen, hayat bulmasına imkan tanıyan, yol gösterici bir konuma sahip oldular mı?

Sizi bilmem, ama benim penceremden, tepeden inme cevapla zerre-i miskal yok, mesafe de alınmış değil

***

Hiç öyle, tarih araştırmasına, şu veya bu gerekçelere sığınmadan, ki zaten resimde dönemler açısından kendini, çıplak vaziyette ifşa ediyor..

çünkü, fikri de, vicdanı da, irfanı da hürriyet kazanmış, bir ortam geliştiremedik/geliştirebilme gayretinde bulunmadık, ne idari ne de millet ölçeğinde; mücadele de etmedik?

Ne yazık ki siyasi ve ideolojik, ötekileştiren bir ayrıştırıcı, etken olarak görüp cumhuriyeti güdümlü fikriyat ve siyasi anlayışa, çatı malzemesi niyetine kullandık..

***

Ülke ve millet iradesi, kendi değerlerinden uzaklaştırıldı.. çünkü bin yıllık geçmişini, tarihini, kültürünü, fikrini, vicdanını ve irfanını yok sayıp, var olanın da DNAsıyla oynanıldı

Devlet ile millet kutuplaştırma eksenine sokularak, konuşanı da, yazanı da, çizeni de fikri beyanı olanı da, prangalayarak, mahkemelere ve mahpuslara mahkum ettik, ettirildik..

Yani, Cumhuriyetin istediğini değil, Atatürkün söylediğini değil, yönetimlerin, güçlerin, güçlülerin, batı endeksli fikriyatlara cumhuriyet libası giydirerek, istekler yerine getirildi

***

Yoksa bir ümmet şiarıyla yola çıkan, yedi düvelle mücadele eden, istiklal savaşı veren, bağımsızlığını ilan edip, kendi hürriyetine kavuşan bir ülke ve millet, inkar ve asimilasyona dayalı hal-i vaziyete mahkum edilerek, böylesi bir yaşantının cenderesinde; inim inim inletilir miydi

Veyahut, tek parti, şeflik ve dipçik, darbeler, muhtıralar, postmodern müdahaleler, 60lar, 80ler, 28 Şubatlar, 15 Temmuzlar ve benzer vakıalar silsile misali, yasama, yürütme ve yargı mekanizmaları ölçeğinde, kendisine özgü millet mühendisliği için, hamleler geliştirir miydi?.. Ya da böylesi zihinler vücut bulabilir miydi?.. Maalesef!

***

Yani, gelen de, giden de, her iktidar dönemi.. Ki devleti oluşturan üç önemli saç ayağı; kişilerin diniyle, diliyle, inancıyla, fikriyle, irfanıyla hürriyet tanımaz bir antidemokratik tutum içerisine girerek, uğraşma savaşını sergilemezdi?..

Her dönem öncesi, her iktidar başlangıcı, her darbe sonrası; sağcısı da, solcusu da, muhafazakarı da belli bir kıskaçta ötekileştirici bir tutuma maruz bırakılır mıydı?

Nefes borusunu keser miydi?

***

Aydını da, siyasetçisi de, yazarı da, çizeri de, fikri beyan sahibi olanı da, yani her kişi; düşüncesinden kaleme aldığı fikrinden dolayı, mahpus damlarında şarkılarını söyleten, hapislerde ömür çürütenler olarak ne milletin karşısına, ne devletin karşısına, ne de sicil dosyalarına, onlar düşünce suçlusu diye çıkarılıp, yansıtılmazdı?

Ve seninkisi benimkisi diye; kamplar ikmale getirilerek; Biz demekten imtina edilmezdi?

***

Ne acı bir travmatik ve psikolojik dengesizliktir ki, yönetimsel mekanizmalar kadar, bizler de, yani aydınımız da, yazarımız da, çizerimiz de özellikle siyasilerimiz de; okumuşu, okumamışı, sirayet edici hizipleşen bir ruhla, olup-bitene bakar hale gelir miydik, ya da, getirilir miydik..

Bir yazı, bir şiir, bir ifade, bir siyasi talep, ya da din, dil ve inanç ölçeğinde farklı bir istek beyanı bendensen suç değil, benden değilsen suç diye, işleme tabi tutulur hale, gelinir miydi?

***

Kısacası, kişi, fikriyle, vicdanıyla, irfanıyla karşısındaki kişinin fikriyle, vicdanıyla, irfanıyla sınırdaş olabiliyorsa; alt edici, ya da üstün çıkıcı, veyahut inkar edici konumdaysa; ikisi için de özgürlükten söz edilemez..

çünkü, ikisinin ruh kulvarı, çatışma içerisindedir.. Yok eğer; sınırdaşı noktasında hürriyet sağlayıcı bir ruh ve felsefi fikriyat var ise; özgürlük biz noktasındadır

***

Diyeceğim şudur ki, 3 gün sonra Atatürkü anacağız.. Vefatının, 81inci yıl dönümü.. Ki, 11 gün önce de, Cumhuriyetin kuruluşunun 96ıncı yıl dönümünü kutladık.. Yani, Cumhuriyet ve Atatürk

İkisine dair, gerek bırakılan miras, gerekse yönetimsel fikriyat açısından ne yazık ki; dün olduğu gibi, bugün de ne sadık kaldık, ne fikrine, ne vicdanına, ne de irfanına dair yol alıcı bir samimiyet içerisinde olduk

***

Netice itibariyle!Yaşadığımız zaman dilimi açısından; eğer ki düşüncesinden, fikrinden dolayı gazetecisi, yazarı, aydını siyasetçisi, hapse mahkum edildiğinden dolayı hepimiz üzülmüyorsak ve yine fikrinden ve düşüncesinden dolayı hapis yatıp cezaevinden çıktığına hepimiz sevinmiyorsak!..

Ve halen cezaevinde olanlara da, hepimiz özgürlük deme cesaretini gösteremiyorsak!.. Ya da; üzerinde ikilem üretiyorsak demek ki; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür değiliz! Ne biz, ne siz, ne de nesil; doğru bir düşünce rotasında ilerlemiyoruz.?!

***

DİYARKART ÜCRETİ..

Bir önceki yazımda, dile getirmiştim!.. Diyarkarta biçilen 8 liralık ücret, Büyükşehir Belediyesinin belirlediği fiyat mı, yoksa satış büfelerinin.. Bu konuda yanıt geldi, hem de birinci ağızdan Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Hasan Basri Güzeloğlu, açıkladı Diyarkart için alınan 8 lira, kartın firma tarafından bize biçilen fiyatıdır; onun karşılığında alıyoruz

***

Güzeloğlu, engelli ve yaşlılara yönelik halk otobüsleri şoförlerinden bazılarının gösterdiği saygı ve insani edepten uzak tavırlarına karşı da uyarıda bulunarak, bu kentin hiçbir insanına hiç kimsenin saygısızlık gösteremeyeceğini ifade edip, hele ki bu kişiler engelli ve yaşlılarımız ise, saygılı olunacak..

***

GÜNÜN SÖZÜ

Sevgi ve nefretin yer aldığı tencereden lezzet çıkmaz, adil bir paylaşım da...