MANKURTLAŞTIRICI RUH HALİMİZ
Eklenme: 9/11/2019 12:00:00 AM

Ah be ah! Şu kadim ülkemin ve milletimin bahtsız hali

Kahredici!

Ama kime diyeceksin Havanda su dövme misali!

Bir boş vermişlik var..

Bir keyfiyet var..

Bir banane bencilliği ve çekemezliği var!..

Bana ne; diyen bir zihniyetin sömürgesi söz sahibi!!

Garip olan da Sözde diyorum Ahalinin bir adım önünde yürüyenlerde bu icraatın yüksek perdede işlev görmesi!..

Vahim bir kompleks var

Tepeden, burnunun ucuyla insanlara bakan bir ruh hali var..

Özellikle siyasilerimiz..

Özellikle, aydınlarımız..

Özellikle, akademisyenlerimiz..

Özellikle, yazar-çizer, mürekkep yutmuş zevat!...

Ve ne hazindir ki; celladına aşık olmuş bir de milletimiz var!

Şu parti, bu şahsiyet, şu siyasetçi, parti başkanı demiyorum; bilaistisna hepsi!

Şizofrenik bir karakter zihniyetiyle hareket edip, kendilerini idame etmenin yarışı içerisindedirler!

çift kişilik.. Kimliksizlik.. Pejmürde olmuş, kütük bir hal-i durumla kumanda edilmişlikleri var!!!

Tabi ki bu travmatik hal bugüne özgü de değil

Yeni de payda olmadı

Yıllar yılıdır vaki ve kesintisiz bir mankurtlaştırıcı ve sömürü altına alıcı ruhla büyüdü!

Ezberci bir bağlılık!

***

Peki bizi bizden eden; tuhaf yaratıklara dönüştüren çarkın peşinde niye bu kadar iştahlı ve soluksuz koşuyoruz!!!.

Maraton koşusu gibi..

Eğitimimizi.. Sağlığımızı.. Kültürümüzü..

Değerlerimizi.. Örf, adet, gelenek ve göreneklerimizi.. Siyasetimizi.. Ekonomimizi.. Dilimizi.. İnancımızı..

Yani hayata dair neyimiz varsa; hepsinin elimizden alınmasına sebebiyet veren etkenlere erozyona uğratan, fikriyatlara karşı bu zafiyetimiz nedir?..

Anlamak ve içinden çıkılmaz bir hal!...

Ortada bir beden var, ama velakin, bir ruh halinin zerre-i miskali yaşamıyor, ya da yaşatılmıyor..

Yok da yok.. Ruhsuzlaştık!

Halk deyimiyle var olan ruhumuzu beş kuruşa sattık gitti!

Ya da birilerinin emir komutasına teslim edip o yönetiyor?

Eee.. Hal-i vaziyet böyle olunca; şirretli ve şiddetli bir düzen kendini inşa etmez mi?..

***

İşte yaşadıklarımız..

Yoksa; yabani bir hayata mahkum edilir miydik?..

Birbirimizi boğazlar mıydık? Cinayetler Katliamlar Aile faciaları yaşanır mıydı?

İnsanlar birbirini tavuk keser misali, kesiyor, biçiyor, parçalara ayırıyor.. Poşetleyip; sokağın çöp kutusuna atıyor

Anne babayı, baba anneyi, evlat hepsini kazandığı(!) vahşi ruhuyla bedenleri birbirinden koparıyor

Sokakta, trafikte.. Okulda.. İşyerinde..

Şiddetin, öfkenin, ihanetin, kalleşliğin, hırsızlığın, uğursuzluğun, rüşvetin, usulsüzlüğün, yolsuzluğun tabiri caizse bini bir para

Ahlaksızlık.. Fuhuş, uyuşturucu.. Adam kayırma, toplumsal ırkçılığı öne çıkaran, hizip ve ateistlik!

Maneviyat yok.. Varsa yoksa; maddiyat tüm akılların ilk çarkı gibi, sinsi ve kirli dönüyor

Bilimi de, düşünceyi de, hayatı da; İlahi bir nizamla değil, Batının inkar ve asimilasyona dayalı haçlı kültürüne yeğliyoruz!

Kendi soframızı terk etmiş; onların ahlakı ve ümmeti yok eden, tinetli hayat tarzlarına dair sofraya gömülmüş vaziyetteyiz!

Yaşam; rotasız..

Varlık ise çöl bir hayatın mahkumiyetiyle, sömürge altında tutulmuş!.

Debelenip duruyoruz..

***

İlim diye, irfan diye, eğitim diye, çağdaşlık diye, batılılaşma diye..

Ama velakin uygulamada; kırıntısı olmadığı gibi; kendi değerlerimizi, tarihimizi, ecdadımızı yok sayar hale geldik..

Dahası; kendimize düşman beller olduk..

Bir ideoloji.. Bir ırkçılık.. Bir kör fikriyat taassubuyla; kutuplaştıran, bölen, parçalayan bir çürümüşlüğü kendimize hayat ve kültür biçer hale geldik

Ne nesil.. Ne neslin, ebeveyni.. Ve ne de yarınlara dair ufukların hedeflenme halinin; varlığı..

Maalesef; kısır bir döngü noktasında, yok ta yok!..

Ezberci.. Biat edici..

Ben densiz mahkumiyetiyle zihni köleleştirme girdabında, sözde yaşıyoruz!

Siz deyin; halimiz, yaşamımız, kültürümüz ve ruhumuz hazırdaki ürpertici havayı solumuyor mu?..

***

Anlayacağınız!

Ülke ve millet olarak; helak olmak istemiyorsak..

Özellikle; nesli benliğinden ve ufuklarından uzaklaştıran ruhsuzluktan kurtarmamız gerekir!

Ki bizi yarınlara taşıyan; nesildir?

O nesli de; çift kişilik karakterden arındırıp, salih emele yönlendirmeliyiz!

çok şey kaybettik

Maneviyat yoksunu olan bir eğitim sistemiyle nesiller yetiştirdik..

Hasılı kelam

İşte bu özenti, ezberci ve maddiyat odaklı membayı maneviyat çeşmesine döndürmeliyiz!..

***

HEKİMİN İSYANI?

Biliyorum!. Yine mi, sağlık diyeceksiniz!.. Ne yazık ki İyi de; her işin başı sağlık demiyor muyuz! Diyoruz.. Benim de; Sağlık denince, fikrimde, zihnimde, ruh halimden; akan sular durur.. Ki Eğitim de dahil!

Neyse! Sağlıkla alakalı; bir hekimin serzenişi noktasında, bana ulaşan bir yazı notu var.. Aslında bu serzeniş; Cimere yapılmış

Hekimin ismine gerek yok

Cimere yaptığı şikayette bakın neler diyor Tabi, değerlendirme, yasal işlem veya cevab-i durum ilgili ve yetkili zevata ait.. Gönül ister ki; cevap verip, soruna çözüm bulunsun.. Hep demişimdir; bizim tek gaye ve amacımız var.. Daha sağlıklı, daha kaliteli, hizmet üreten bir sağlık kurumuna ihtiyacımız var.? Batı illerine hep özeniyoruz..

Ki hükümette, Sağlıkta devrim yaptık diyor.. İnkar edilmez bir gerçektir.. Ama velakin; Diyarbakırda Sağlık denilince, en yıkıcı kurum diye biliniyor

Bir politize olmuşluk..

Bir liyakatsız, ehliyetsizlik, keyfiyet.. Bencil bir yönetim anlayışıyla; har vurulup harman savrulma misali!

Kısır bir çekişme ve iç hesaplaşma söz konusu! Yani kurumu ve hastaneleri daha nasıl sağlıksızlaştırabilirim kumpası ve düellosu söz konusu!...

Makam ve mevki; çatışması.?!

Diyeceksiniz ki, az önce ülkenin ve milletin pür halini; dile getiren felsefi bir yorumunu okuduk.. Ülkede hal bu ise, Diyarbakırda hal-i durum nice olur?

Neyse!.. Gelelim; hekimin serzenişine!

***

Şöyle diyor

Ben Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesinde Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümünde uzman doktor olarak çalışmaktayım.. Diyarbakır şehir merkezindeki tüm hastanelere sözleşmeli uzman kadrosu verilmekte, sözleşmesi olmayan uzman hekimlere (Mecburi hizmeti olmayanlar dahil) kura çekmektedirler. Ama nedense çalıştığım, kadrosu fazla geldiği için bakanlığa kadrolar geri gönderilmektedir. (Mecburi hizmet yapan hekimler hariç) Bu nedenle birçok hekim arkadaşım ayrılıp özel hastanelere geçmiştir veya başka illere tayin istemiştir. Daha önce de bu isteğimizi bimer yoluyla belirtmiştik. Ama hiçbir sonuç alamadık. Diyarbakırın en yoğun olduğu hastanede çalışmamıza rağmen döner sermayelerimiz oldukça düşük ve sözleşmemiz yoktur. Diyarbakır ilinde hastanelerimiz ve doktorları üvey evlat muamelesi görmektedir. çalışma motivasyonumuzu bozan, çalışma şevkimizi kıran bu adaletsiz durumun düzeltilmesini hakkaniyetli bir muamele görmek ve sözleşmeli hekimliğe geçmeyi kendim ve arkadaşlarım adına talep ediyorum..

***

Evet.. Hekimin tek gayesi sözleşmeli hekim olabilmek!.. Nedeni; işte onu da ilgili ve yetkili zevatın vereceği cevapta; saklı..!

İyi niyetli mi, kötü niyetli mi?

Akçeli mi, hizmet aşkı mı? Bakalım; kim ne diyecek?

***

TAHTAKURUSU MU?

Yine mi?.. Galiba; tahtakuruları yine Gazi Yaşargil Hastanesinde fırsat kollayıp, işgal hücumuna geçmişler.. Yoksa; yerel gazetemizde, haber olmazdı?..

Baksanıza; yeni yeni servisler işgal edilmiş.. Dezenfekte için; yataklı tedavi bölümleri, kapatılmış..

Vakıaya der demez, söylenecek söz bu! Acaba; hastaneyi tahtakurularına bırakıp, hastaları buradan tahliye etsek; çözüm olur mu? Ki başka hastaneleri işgal altına almasınlar.. Yoksa bağışıklık kazanırlarsa, dört bir tarafı işgal ederler..

Ne İl Sağlık Müdürlüğü..

Ne kentteki Hastaneler..

Ne ilçelerdeki hastaneler..

Pek tabi ki, Diyarbakırın genelinde; işgal altına alınmayacak yer bırakmazlar bu tahtakuruları

Aman ha!...