PAZAR YAZISI!...
Eklenme: 3/27/2021 12:00:00 AM

Hayat kısa!.. Yaşam özgürse de, sınır vardır..

Hayata libas giydiren de, yaşam biçimidir..

Yani, giysiyi kendiniz dikersiniz?

O da, karakter odaklıdır..

çevresel etkiler olabilir..

Ama, akıl denilen beyin mekanizması, sizde!..

O da; bitimsiz ve doyumsuz bir seyrin, komuta merkezidir

Lakin, sistemin, yönetimlerin, devletlerin felsefesi; kimi zaman hepsini atıl hale getiriyor?.

İşte, o hayat da yaşar yaşamaz misali...

***

Bugün işte böyle bir seri cümleyle, sohbete girmek istedim!..

Niyet, bugün Cumartesi olsa bile, Pazar yazısı mahiyetiyle, bilgisayarın klavyesine odaklanıp, kelimeleri dizmeye çalıştım..

Ki yazıya da, Pazar Yazısı diye başlık attım

Öyle ya, sosyal, siyasal, ekonomik yaşam koşulları ve ülkenin hal-i durumu; çift eksenli zihinleri bunaltan stresleri barındırıyor!

Parti kongreleri, kabine beklentisi, valilik ve emniyet müdürleri kararnamesi

Erken seçim var mı yok mu?..

Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?..

HDPnin kapatılma davası, nasıl sonuçlanacak?.

Milletvekilleri dokunulmazlığı?.. İçteki ve dıştaki, diğer olumsuzluklar zincirinin, boğucu hali..

Ve tabi ki, ABD ile hala krizleri aşamama halimiz, Avrupa Ülkelerinin diş bileyici tutumları

***

Beri yanda, Pandemi ve ölümlerin yarattığı travmatik atmosfer; denir ya millete ve ülkeye nefes kestiriyor..

Aşı yeterli mi, çin aşısımı Alman aşısı mı, polemiği

Ve bizlerin de normalleşmeye geçişi, rehavetle karşılayıp, beterin beteri olmayı ikmale getirmemiz!..

Hasılı kelam!..

çok ama çok boğucu bir havanın soluklanması der demez insana; imdat çığlığı attırıyor

İbrahim Tatlısesin repliğinden bir söz..

Gideremmm.. Başımı alıp giderrremmm ha.. Ya bi ye huzur verin. Ya huzur verin.. Bu saatten sonra çekecek halim yok..

***

Neyse, çekip gidecek halimiz yok!..

Gitsek te, nereye kadar gidebiliriz ki?..

Elin gavurun ülkesine gidecek değiliz..

Ki gitsek te, bizi barındırmazlar..

O zaman, 740 bin kilometrekarelik coğrafyanın içerisindeki mahkumiyetle, yaşamı kabul etmemiz lazım

Anılar diye başlayan bir türkümüz vardı..

Evet, hayatımızın geçmişine odaklı anılarımız olmazsa idi..

Sahi, gerine dönüp maziye bakma gibi bir düşünce, bizde hasıl olur muydu?..

Sanmıyorum

çünkü o anılar; bitimsizdir?

Tarihin sayfalarındaki yapraklardır, geçmişteki yaşanmışlıklar..

***

Dost, kardeş, eş, anne ve baba!..

Hepsi anıların yapraklarında, kendisine özgü nakışları vardır?..

Ki, bu nakışlar belli bir ikmalde, toplumsal belleğimizi de, kapsar

Önümüze koyup düşündüğümüzde, bize dair yaşanmışlıkları gözler önüne getirerek, vay be dedirtir

Nefes alıp, düşünen her insanın hayat sayfasında, yaşamışlıklarını hatırlatan anılara sahiptir..

çok değerlidir bu, yapraklar..

çünkü, o anılar, yaşanmışlıklar, bir süre sonra hikaye kimliğine dönüşse de, hayatı anlamlaştırır..

Yoksa, hayat silikleşir

***

Kendime dair takvim yapraklarını çevirmek isterken!..

Aklıma bir hikaye düştü..

70li, 80li yıllara, dair yaşanmışlık içeriyor..

Hikayenin muhtevasını düşünürken, ne yazık ki DEDAŞın her zamanki gibi, azizliğiyle, yüz yüze geldim..

İki damla yağmur, 10 dakikada bir yaşanan kesinti

Öyle ki! Klavye, bilgisayar, ve zihnim..

Diğer noktada, aklıma gelen hikaye!..

Maalesef, birbirine ıraklaşıp, fransız oldu..

Neyse, transferi laptopa yaparak, yazıyı bitirme imkanı bulabildim

İşte böylesi bir ruh haliyle, aktarayım size o hikayeyi!..

***

80li yıllar! Yılmaz ile Ahmet adında iki arkadaş..

Yılmaz hayli iri yapılı.. Cüssesi büyük

Ahmet ise, zayıf ve çelimsizdi..

çünkü, astım hastasıydı..

Sarası da vardı..

Sürekli krizler geçirip, nefes alamaz hale gelip, tıkanırdı?.

Kimi zamanda olmadık yerde, baygınlık geçirirdi?

Okul okuyorlardı, ikisi!..

Arkadaşlıkları da, kardeşten öte..

Bugünün ifadesiyle; kanka..! Ahmeti okuldan eve götüren, Yılmazdı..

Günlerden bir gün, Ahmet yine kriz geçirdi..

Astımı ve sara birden..

Yılmaz, Ahmeti sırtına alıp, eve gitmek üzere yola düştü..

***

Ve, bir haber gelir!.. Yılmaz ölmüş..

Ahmet sırtında iken, kör bir kurşuna hedef olup, vurularak yere düşmüş!

Ahmet yaşıyor..

Ama, Yılmaz hayata gözlerini yummuş, kankasını yalnız bırakmıştı?..

80lerin kör kurşunları hala hafızalarda..

Eee, dönemin kör talihi, kör kurşundu?..

Nice hayatlar, böyle kör kurşunlara..

Hain tuzaklara..

Yaşatılan planlara; kurban gitti!..

Devleti ve milleti hasım edenlerin, tuzaklarıyla; ölüme yol aldılar..

Kimileri de, dar ağaçlarına çekildi

Duyulan oldu, duyulmayan, yazılan oldu, olmayan

Kimi de, esaretin kurbanı olarak, yaşar yaşamaz kimliğine mahkum kaldı..

***

Aslında, hayatımızın bir çok evresinde böylesi acı dolu hikayeler yaşanmıştır..

Dikkat ettiniz mi?.

Bir pazar yazısı, kişi anıları, hayat ve bugün yaşadıklarımız ne de; zincirin birer halkaları olduğu, gerçeğini gösteriyor..

Hayat bu!..

***

NEYZEN TEVFİK...

Gayet mütevazidir Neyzen Tevfik..

Bir gün Hoca paşa Camiinin tabutluğuna gidip bir tabutun içine girer kapağını üzerine örter ve uyur.

Dünya malına zerre tamahı yoktur.

Kimseye minneti de yoktur.

Dünyanın en yüksek tahtına da çıksan yine aynı mabadınla oturacaksın der.

Geçmiş günlere yananlara şöyle seslenir:

Geçen gençlik günlerine yanmayan

Yok gibidir bense bakar geçerim.

Yoku vara varı hiçe gömerek

Her solukta bir gam yakar geçerim.

***

İlk çıkardığı şiir kitabına da Hiç adını vermiştir.

Kendisine memuriyet teklif eden Talat Paşaya memur olunca sonunda ne olacağım diye sorar.

Talat Paşa memuriyet silsilelerini saydıktan sonra son kademeye gelir ve en son kademeyi şöyle söyler:

Hiç.

Neyzen Paşaya döner ve şöyle der:

İşte ben bugün de hiçim!

1940lı yılarda Bakırköy Akıl Hastanesinde 21 numaralı koğuş Ona ayrılır.

Hem doktoru hem de dostudur ünlü sinir uzmanı Mazhar Osman.

İstediği zaman gider kalır sonra canı istediğinde çıkar.

Gençliğinde hem Mevlevi hem de Bektaşi dergahlarında kalmış pek çok kişiden de feyz almıştır.

Ancak hiçbir tarike bağlı kalmamıştır.

***

Savaş vurguncularından birinin dedikodusu yapılmaktadır.

Tonla parası var Herifin bir eli yağda bir eli balda Nereye gitse hemen yol açıyorlar! diye.

Neyzen Gerçekten kenara çekiliyor mu herkes? diye sorar..

çekiliyor. cevabını alınca; Demek cebindeki pisliğe bulaşmak istemiyorlar diye yapıştırır cevabı.

Bir gün Neyzene sorarlar:

Neyzen çalarken mi neşelenirsin yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?

Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikodularının dolaştığı bir dönemdir.

Neyzen: Maliye Vekili değilim ki çalarken zevk alayım der.

İkinci Meşrutiyet döneminde nazırlığa getirilen bir zat çok geçmeden yeğeninin vali olarak atanmasını sağlar.

***

Karşılaştıklarında Neyzen Maşallah kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor. deyince..

Adam Genç yasta vali oldu neden fasulyeye benzesin? diye sorar.

Neyzen de verir cevabı: İşte ben de onun için benzetiyorum ya fasulye de sırığa sarılarak büyür.

Hayatı yoksullukla geçmiş Neyzen Tevfik yüreği insan sevgisiyle dolu biriydi.

Dünya malına hiç değer vermezdi.

Nice abdalların bulmak için nice yıllar yanıp tutuştuğu aptalların ise dünya malında bulmayı umduğu o son mertebeyi ne de güzel izah etmiştir Neyzen.

Hiçtir.

***

Düşünürsek zaten bu dünya da bir hiç değil miyiz..?

Anadan üryan gelip, yine öylece gitmiyor muyuz terki Dünya ederken.

Ne götürüyoruz giderken..?

Onun için iki çıplak beden arasında yaşadığımızdır bu hayattan geride kalan.

***

GÜNÜN SÖZÜ

Geldiğin yeri unutmuşsun ama gideceğin yer sana bunu hatırlatacak.