SERİNLİĞİN KIYMETİNİ BİLMEK!!!…
Eklenme: 8/3/2019 12:00:00 AM

Uzun süredir, Pazar yazısı mahiyetiyle, has-i hal etmedik.. Bugün böyle bir takılalım dedik..

Hayatı bilme adına...

Bakalım, neyle meşgul oluruz..!

Öyle ya!!..

Hava sıcakta, sıcak.. Kavuruyor

Sinir gerici.. Yakıcı Ruh ve doğal vücut dengesini tar-ü mar ediyor..

Bunaltıcı Boğucu.. Ki, nefes almayı güçlendiren; nem oranındaki artış!

Diyarbakır!.. Karacadağın sıcaklığı.. Siyah taşlar..

Surlar.. Ve tabi ki, çarpık kentleşmenin eski yerleşim yerlerinde yarattığı, çıkmaz sokak!..

Hepsi, Eyyam-ı Bahur-u çekilmez kılıyor

***

Gölgede, 45 derece!.. Son yıllardaki; sulu tarım..

Barajlar.. Göletler.. Yani çukurovaya dönüş.. Ama Harran ovasından ders alınmayan, bilinçsizlik..

Vahşi, sulama sistemi! Bilaistisna; mevsimi yaşanılmaz kılıyor

Havayı da.. Doğayı da.. Yaşamı da; tahrip edici!..

Parklar.. Sur dipleri.. Yeşil alanlar.. Dicle Nehri.. Havuzlar.. Tarihi Ulu Camiinin, içteki serinliği..

Klimalar.. Hiç kuşkusuz ki, serinlik veren en küçük bir rüzgar dalgalanması..

Büyük bir nimet, büyük bir arayış; haline geliyor..

***

Ne diyor, dostum!.. Gündüz sıcak, gece daha bir beter!.. Boğucu nem yüksek

Bazen, rüzgar bir esinti veriyor.. Nazlı nazlı, hafif bir yüz gösterme var..

Oh be diyemeden, esinti kayboluyor Galiba; bi kiymetimi bilin diyor

Haksız mı!.. Elbette, kıymet bilmek gerekir..

Üstat ne diyor?..

İnsanın da.. Hayatın da.. Doğanın da..

Yaşamın her saniyesinin; kıymetini bilmek gerekir.. çünkü; o bir nimettir.. Ve yaradanı vardır!..

***

Bir rüzgar esse.. Bir serinlik olsa.. Bir-iki damla da; yağmur yağsa!..

Ne güzel olurdu.. Ruhlarımızı da, Üzerimizdeki kirliliği de,

Kıymet bilmezlikteki zafiyetimizi de; temizleyip alıp götürse!..

Keşke..

Neyse!.. Her mevsim; kendisine özgü güzeldir!..

Kışın da.. Yazın da.. İlk Baharında..

Son baharında.. Gecenin ve gündüzün de; has bir özellik içerir!..

Yeter ki, kıymet bilelim!..

Ama nerde?

***

Biliyorum! Diyeceksiniz ki; insana kıymet veremez hale geldik..

Kaldı ki, bir serinliğe kıymet..

Ya da, mevsime!

Haklısınız.. Günlük hayatın seyrine baktığımızda; eyyam-ı bahur beter bir hal

Enva-i kahredicilik var Huzursuzluk, keyifsizlik, neşesizlik, hakim..

Sevgi, saygı, hassasiyet, zerre-i hakim değil..

Şiddet.. Terör.. Kan ve gözyaşı..

Herkes eli silahlı.. Cinayetler, artık sinek öldürme misali..

Trafikte.. Sokakta.. Caddede.. Barda, işyerinde.. Aile kendi içinde; katliamlar yapıyor..

***

Nesil acımasız.. Neslin sahibi; şiddet körüğünde!..

Öfke.. çekemezlik.. Kin ve garez, alabildiğine revaç buluyor.?

Kutuplaşma.. Kamplaşma.. Ötekileştirme!

Hepsi; olağandışı.?!

Nefesiz.. Serinliksiz.. Dur durak bilmeden!. Birey de.. Aile de.. Toplumda.. Millette..

Devlet-i aliye de; yekvücut bir buhran hayatı içerisinde!

***

İşte, hal-i vaziyet bu!..

Uyuşturucu mu? Ahlaksızlık mı? Yolsuzluk mu?

Rüşvet mi? Suiistimal mi? Siyasi ve ideolojik politize olmuşluk mu?

Ne derseniz; güneşin ultra ışınları gibi!

İş, aş, gelir.. Zengin, fakir, yoksul!

Farklar mı.. Cudi dağından beter.. Ağrı Dağı yanında, kifayetsiz!

Uçurum büyük..

Yaşamın kültürel değerleri de; o kadar ayrıştırıcı!..

Dil mi? İnanç mı? Medeniyet mi? Dostun beyanıyla; tek dişli canavar misali!..

Tek taraflı bir yontma!

***

Biliyorum! Yazının sürüklemesiyle.. Havanın, travmatik hali!..

Ruhtaki, dağınıklık.. Mahrum olunan o esintinin yokluğuyla!..

Bunaldınız.. Ve ağızdan çıkan sözcük!..

Bir esinti ve bir kıymetten; nerelere geldik?

Eeee!.. Kıymet bilmek!..

Kıymet bileceksin ki, kıymetlenebilenesin?..

Yoksa; hep yaralı.. Hep, bereli.. Hep, ruh bunalımı,

Nefes kesicisi bir mevsime ve hayata mahkum kalırsın..

Ne diyor şair.. Ruhuna merhem gerektiren; kıymet bilmektir!

Onun için!.. Herkes; kıymet bilmelidir..

***

Neyse!.. Kurban Bayramına ne kaldı ki?.. Bir elin parmak sayısı kadar bile kalmadı? Bir hafta!

Kurban.. Bayram.. Ve hac. Hepsi; maneviyatın, zengin hayatı!..

Bakalım!.. Yine kıymetsiz, bir zihniyetin mahkumu mu olacağız?

Yoksa, kıymetli bir zihniyetin zenginliğini mi yaşayacağız!..

Göreceğiz.. Ama şimdiden uyarım!

Vefa bir semtin adıysa da.. Vefa bir kıymet bilmektir...

Lakin, vefasızlık! cehennemdir!..

İşte o cehennemdeki; yakıcı ateştir aslında bizi şuan kıymetsizleştiren?

Tabi, kıymet bilen bilir..

***

DEĞERİ NEDİR?

Bir zamanlar bir bilge varmış. Kıymet verme konusunda talebesine bir ders vermek istemiş.

En iyi öğrenme iş başında öğrenmedir.

çağırmış talebesini.

Kocaman renkli bir taş vermiş eline.

Sence bu taş kaç para eder? demiş.

Talebe daha önce böyle bir taş görmediği için cevap verememiş.

çık bakalım çarşıya kim en yüksek parayı teklif edecek.

çıkmış çarşıya..

Önce bakkala girmiş, Bu taşı satmak istiyorum. Kaç liraya alırsınız? demiş.

Bakkal evirmiş çevirmiş Bu benim işime yaramaz demiş.

Bakkaldan eli boş çıkmış.

Oradan tuhafiyeciye girmiş etraf yünler, iplikler, düğmeler dolu.

Tuhafiyeci almış evirmiş çevirmiş Bundan düğme olmaz ama rengini sevdim 10 lira veririm demiş.

***

Talebenin bir sonraki durağı sarraf olmuş.

İçeri girip elindeki taşı uzatmış ve daha soruyu sormaya fırsat bulamadan sarraf atılmış..

Bu taşı nereden buldunuz?

çok değerlidir bu taş, yıllardır karşılaşmadım böylesiyle.

Satacaksanız hemen alırım.

Ne kadar istiyorsan vermeye de hazırım demiş.

Talebe şaşkın. Yalvar yakar olmuş, talebe kendini zor kurtarmış sarraftan.

çıkmış kafası karışık dükkandan.

***

Şimdi hocasına ne desin?

Siz olsanız ne yapardınız?

Ne derdiniz hocanıza?

Şaşkın ifade ile dikilmiş, eğmiş başını, eğer tabi cevabı hazır değil.

Bu nesnenin değerini kim belirleyecek?

Anlatmış bir bir olan biteni.

Bilge tebessümle dinlemede. Eeee güler tabi, cevabı biliyor.

Siz olsanız ne yaparsınız gülmez misiniz böyle bir durumda?

Görüyorum kafan oldukça karışık demiş talebesine.

Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar.

Ancak onun yanında kıymetlidir.

Mesele bu değeri bilecek kişiyi bulmaktır.

Gönlünüzü, beyninizi, gücünüzü, deneyiminizi, birikiminizi, varlığınızı kıymet bilen ellere vermenin güzelliği kendi kıymetinizi biliyor olmaktır.