ŞEYH SAİD İSMİNE ALERJİ OLAN; "MAOCU" AKIM!...
Eklenme: 12/20/2019 12:00:00 AM

Elbette ki belli bir düşünce, ideoloji ve İnança sahip kişilerdir.. Yani, İslamiyeti, Müslümanlığı hazmetmeyenler başta geliyor.. Öncelikle şu iyi bilinmelidir ki.. Şeyh Said.. Ne bu ülkeye, ne bu millete ne de devletin varlığına karşı bir isyanı olmamıştır.. Kıyamı.. Camilere, medreselere, zaviyelere, dergahlara!.. Yani İslamla ilgili nişanelerin ve inancın varlığına karşı girişilen fikriyata dair tepkisiydi!..

***

Kimlik üzerinde bir ırkçı akım geliştirerek, ülkeyi ve milleti bölge gibi, arayışı yoktu.. Bu minvalde, sıktığı tek bir kurşun dahi, söz konusu olmadığını, bilen biliyor.. Ki, 46 arkadaşıyla idam edildiklerinde, şu ifadeyi kullanmıştır.. Benim bu değersiz dallarda asılmama pervam yoktur.. Muhakkak ki, mücadelem Allah ve Dini içindir..

***

Üstat Bediüzzaman Saidi Nursinin yaşamı, yaşadıkları ve reva görülenleri film şeridi gibi göz önüne getirdiğimizde, dönemin despotluğunu daha bir net anlamış oluruz.. Ve onlar gibi; nice ulemalar, mollalar, seydalar! Tarihin o dönemine bakıldığında; İslama ve Kürtlere karşı bir hasımlık, kindarlık, dışa vurma, yani inkar ve asimilasyonla, tüm değerler yok edilmek istenildi..

***

İşte Vatan Partisinin lideri Perinçek.. Sırasıyla; Maocu, Sosyalist, İşçi, Kürtçü, Ergenekon, Ulusalcı ve şimdi sistemin adamı! Perinçek tekçi bir fikriyatın sahibi olarak, bugün bile İslama ve Kürtlere karşı, hazımsızlık sergileniyor.. Neymiş!Şeyh Saidi Diyarbakırda simgeleyen bütün semboller kaldırılsın.. Bu girişim, aslında kinin dışa vuruşudur.. Tarihi ve gerçeği çarpıtmadır..! çünkü bu zihniyet, Türkiyeyi bin yıllık tarihiyle görmüyor..

***

Varsa yoksa, Cumhuriyet sonrasını, biliyor.. Ne Osmanlıyı, Ne Selçukluları ne de evveliyatlarındaki devlet yapılarını, tanımıyor, tanıma gibi bir zihin çabası yok.. Bu olmadığı gibi.. Dini de inancı da, kültürü de, değerleri de, gelenekleri ve görenekleri de; kabul etmiyor?.. Batı da, batı!.. Osmanlının 624 yıllık hükümranlığının reçetesinin, İslam olduğunu da, görmüyor..

***

Ümmette hiçbir karşılığı olmayan bu zihniyetin özellikle attığı ciritlere prim verilir olması ise, ayrı bir garabet.. Diyarbakırda yüzde zerre-i miskal bir temsiliyeti dahi olmayan, bir önceki seçimde 1 milyon 50 bin seçmenden sadece 571 oy alabilen, bu parti..

***

Denir ya; Müslüman mahallesinde salyangoz satma misali.. Diyarbakırın yüzde 90ının sahiplendiği, sevdiği, davam dediği, şehrin bir çok yerine ismini verip yaşattığı bir şahsiyete karşı çıkıyor.. Ya, dersimin hafızası olan Seyit Rızaya karşı, girişim.. Onun da ismine alerji var.. Tabi hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur; ortaya koyduğu fikir ve tavrın, şahsiyetlere dair alerji halinin..

***

Bu Perinçek değil miydi ki, 80-90larda, Bekaa vadisinde Abdullah Öcalanla boy gösteren.. çicek veren, örgüte sempatiyle sekreteryasını dahi yapan, Perinçek değil miydi?.. Bir eli PKKda diğer eli de, Devletin kılcal damarlarına nüfuz eden ulusalcılarla birlikte idi..

***

Ve bugün çıkmış, en baba PKK hasımkarı kesilmiş.. Yine en baba İslam hasımkarı kesilmiş.. Tıpkı, tek parti şeflik ve dipçik döneminde olduğu gibi.. Ve ne hikmetse, AK Partiye, Erdoğana da seslenerek, bizim gemimize bindiniz diyor Velhasıl gidişat şunu gösteriyor... Maocu akım bir dönem sonrası, Devletin paralel yapısı olarak, vücut bulursa, şaşmayın!.

***

RESİM VE BUDAKIN BEYANATI

Önce bi resme bakalım.. İki tabela var.. Üst tabelada, Sur Belediyesi yazılıyor.. Altındaki tabelada ise; Şeyh Sait Meydanı tabelası.. Ki görünen köy kılavuz istemez..

***

Ne var ki, mevzuya dair AK Parti İl Başkanı Serdak Budakın ajanslara yansıyan bir beyanatı var.. Şeyh Saide ait İsim ve sembollerin kaldırılması yönündeki Vatan Partisinin girişimine, eleştiri getiriyor..

***

Girişimi doğru bulmadığımız gibi tasvip etmiyoruz.. Konunun muhatabı da biz değiliz.. Budak bu ifadeleri kullanırken, ilginç bir iddiada da bulundu.. Resmi kayıtlara göre, Diyarbakırda hiçbir cadde ve sokakta, meydanda Şeyh Said ismi bulunmuyor..

***

İşte bu beyan; bir anda şu soruyu ikmale getirdi.. Şeyh Said Meydanı tabelası, gayri resmi mi, konuldu?.. Yoksa Budak mı be haberdar?

***

CAMİLERDEKİ TABURELER.

Her dönem tartışma konusu olmuştu.. Ve bugün de Diyanet İşleri Başkanlığı genelge yayınladı İl Müftülükleri uyarıldı.. Sabit oturaklar, müstakil mekanlar oluşturulmayacak?..

***

İşte bu karar; Diyanet dahil, alimler, mollalar, seydalar cephesinde iki farklı, mülahazaya yol açtı.. Tabi ki bilgi kirliliği, yorum farklılığından kendine keramet çıkaran da oldu.. Ki önceki gece bir tv kanalına katılan, ilahiyatçının söylediği söz şok ediciydi.. Engeli olan.. Ayağından rahatsızlığı bulunan.. Yani, secdeye gidemeyen, rüka imkanı olmayan; camiye gelmesin, gibi safsata fikriyatı, vakıayı vahimleştirdi.. çözüm ne olacak, bunlar mı ibadete fetva veriyor diye sorgulattı!?..

***

Doğrusu!.. Son yıllarda camilerde, safların tabure ve sandalyelerden oluşması, hep yadırgandı.. çünkü, ne cami adabına, ne cemaat ruhuna, ne de ibadetin kaide ve kurallarına, uygunluk arz etmediği gibi, işin bir de kolayına, ibadette dair bir zorunluluktan kaçma hali, ortaya çıkmıştı.. Haşa!.. İslam dışı dinlerin ibadethanelerini andıran bir görüntü ortaya çıkıyordu.. Kiliseler misali..

***

Sonuç derseniz; işin katı kurallı şekilde tabure, kürsü, sandalye yasak diyerek, hastalığı, özrü, vücudunda, rahatsızlığı bulunan ama ibadetini yapmak isteyenlerin, camiden uzaklaştırılmaması, gerekir.. Nitekim Diyanetin genelgesinden sonra; yaygın şikayetler gelmeye başladı.. İki 48 saat içerisinde bu uyarılar geliyorsa, önümüzdeki günlerde iş daha bir zıvanadan çıkar gibi!. Şu cami, bu cami, şu ibadethane, diye isim vermek istemiyorum.. Ama; katı kuralcı kesilen bazı cami sorumluları her şey yasak uygulamasında..

***

Yani birileri uyarının topuzunu kaçırıyor.. Onun için, esneklik olmalı.. Katlanabilir, taşınabilir, işin kolayına kaçılmayacak şekilde; zorunluluk hasıl olan, vatandaşın ibadetine özgür ortam yaratılmalı.. çünkü, hiçbir kişi, kurum, ya da makam vatandaşın ibadet özgürlüğüne ipotek koyamaz.. Pek tabi ki, ibadetini yerine getiren vatandaşta işin ruhuna keyfiyet katamaz, kolaya kaçamaz!..

***

Bakınız, Din alimleri ve Diyanet İşleri Başkanlığının, özrü, engeli ve rahatsızlığı olan kişinin ibadet kurallarına uyması, noktasında şu esnekliği, ifade ediyorlar.. Yani, ibadetin kaide ve kuralı caminin doku ve kültürüyle bağdaşabilecek, duruşları şöyle sıralıyor.

İŞTE UYULMASI GEREKENLER?

BİR Namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan namazı oturarak kılmaktır. Böyle kişiler namazını kendi durumlarına göre diz çökerek veya bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak kılabilirler..

İKİ Ayakta durabilen ve yere oturabildiği halde secde edemeyen kimselerin namaza ayakta başlamaları, rükdan sonra yere oturarak secdeleri ima ile yapabilirler..

Üç... Ayakta durabildiği halde oturduktan sonra ayağa kalkamayan kişilerin namaza ayakta başlamaları, secdeden sonra namazı oturarak tamamlayabilirler..

DÖRT... Ayakta durmaya ve rük yapmaya gücü yettiği halde yere oturamayan kimselerin namaza ayakta başlayıp rükdan sonra secdeyi tabure ve benzeri bir şey üzerine oturarak ima ile eda edebilirler..

BEŞ... Ayakta durmaya gücü yetmeyen, yere de oturamayan kimselerin namazı tabure, sandalye ve benzeri bir şey üzerine oturarak rük ve secdeleri ima ile yerine getirebilirler..

ALTI Namazını tabure, sandalye ve benzeri şeyler üzerinde kılan müminin ileri sürdüğü mazeretlerin kendisini vicdanen rahatlatacak boyutta olması gerektiği, namazı asl şekline uygun olarak kılmaya engel olmayacak hafif bedeni rahatsızlıkların bu konuda meşru mazeret olarak görülebilinir..

***

GÜNÜN SÖZÜ

Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşılabilir.

***

Hayırlı cumalar